Okudukça Mesnevi’yi,
Anlıyorum Kur’an’ı daha iyi.
Bir padişah âşık olmuş bir kıza.
Kapılmış dünyevi hazza.
Cariye etmiş O’nu kendine.
Mesnevi’de bir tacirin bir papağanı vardı.
Hindistan’a mal getirmeye giderken,
Tüm ev ahalisini yanına çağırdı.
Sordu tek tek,”Gelirken ne istersiniz benden.
Ne getireyim sizlere, Hindistan denen yerden.”
Zamanın birinde Lokman adında,
Bir köle yaşardı, sevilen Hakk katında.
Kötülük yerine iyilik doğardı ondan.
Diğer köleler çatlardı kıskançlıkdan.
Bir gün Lokman’ın efendisi,
Bir dostunun cenazesinden,
Dönmüştü Peygamberimiz.
Evine geldiğinde,
Karşıladı onu, Ayşe annemiz.*
Sürdü ellerini Peygamberimizin,
Halife Ali düşmanının üzerine yürüdü.
Onu alt edip de, tam kılıcıyla öldürecekken,
Düşmanı onun yüzüne tükürdü.
Öfkeden kıpkırmızı olan Ali, kılıcını attı.
Düşmanı buna çok ama çok şaştı.
Halife Ömer’in zamanında bir yangın oldu.
Yangın her şeyi yalayıp yutup, yakıyordu.
Kovalarla su ve sirke döküyorlardı ama,
Baş edemiyorlardı, her yeri saran yangınla.
Dediler ki:”Ey Halife Ömer,
Bu hikâyede işleniyor, kaza ve kader.
Bakalım Mevlana bu konuda ne der.*
Sefere çıkmaya hazırlanıyordu Süleyman.
Dedi “Ey kuş ahalisi toplan.”
Tek tek hünerlerini dinledi, onlardan.
Hud Peygamberin çizdiği çizgi de,
Şeyban-ı Râî’nin çizdiği çizgi de*,
Aslında Allah’ın ipidir.
O ipe sarılan Hakk’ın hakiki habibidir.
Çizilen daire Hablullahdır.
Bir sağır ziyarete giderken hasta komşusuna,
İyi düşünmeden plan yaptı, kıt aklınca.
“Komşum beni anlamaz, nasılsın derim, o da,
İyiyim der, çok şükür derim ben de ona.
Ne yiyorsun derim, mercimek çorbası der.
Salih Peygamber’in ümmeti,
Yani Semud kavmi, Semud milleti.
Düzlüklerde saraylar inşa ederlerdi.
Dağları yontup da evler yaparlardı.
Büyüklenip de Allah’a değil,
Elleriyle yaptıkları görkemli binalara taparlardı.*
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!