Bu yazında ekibinde saz olduk dövmeli ve üflemeli,
ben dertlerimi oflayıp poflayıp üfledikce felekte kafamıza kafamıza vurup ritm tutturuyor.
Bilmem ne zaman usta eline alıpta bizi telli sazlarıdan yapacak, biri karnımızı gidıkladıkca gülelim.
Ve gıcıklıkya ben üfledikce dertlerimi bir kaç talihsiz kozana çarpıyor, yapraklar havada ölüm hüznüyle süzülürken sevgililerin kafasına kompeti gibi dökülüyor,
Ve ben hüzün dedim ya az önce aklıma bir den bir kara çalındı,
yol durmaz durdurulmazsın belki susmaz yada susturulmaz yolda durulmaz depremler çatlatmıştır asfaltı su durmaz gökte çatlaktan çıkan alev yakmıştır semayı... burda durulmaz
karanlıktı
ve içimde sarhoş bir hoş düşünceler
karanlıktı ve oldukça yaralı olmaya başlıyordu sessizlık,
ve ne endisesi kalmıştı sensizliğin yada bensiz kalabilme endşelerinden ırak
huysuz bir hayat işte, sonu gelmeyecekmiş gibi
yada kendi sonumu hiç göremiyecekmişim gibilerle sıralanan
Üşüdüm.
Çatımdan damlayan nimet taneleri tuzlu gözyaşımı örtüyordu ağlama diyordu bana tanrı, rutubet ve soğuk içime işlemişti, cesedim aynı vücudun rengindeydi, ve rüyamda annemi görmüştüm, terliklerini giy diyordu annem, üşürsün hasta olursun ….
Güneş neredeyse yeniden kapanacaktı oysa yatarken söndürmüştüm ben,! ! !
Belli ki Azrail bu gece gene yatağımda sabahlamıştı,
Oysa hazırdım ben, güneşe bakmaya yüzüm yoktu artık her uyandığımda,
Gözlerim topraği, toprak zamanımı bekliyor,
Belki perişandir bensizliği yaşayan zaman,
Belki üşüyordur bensiz kaldırımlar,
Ve sefil ve yalnız,yarım kalan şiirlerim.
Tüm gözler beni işaretliyordu, bon boş karanlık sokaklarda,
Susmadım, susadım, bir yudum daha çektim boş şarap şişemden , utanmadım kimsenin bakışlarından ağladım geçtim, susadım içtim......
Kimse sormuyordu neden ağlıyorsun diye, sarhoş deyip geçtiler sadece.
Bende söyleyemedim kimselere, hiç derdim olmadığını,
Hiç sevdiğim olmadığını …….
Ve öylece geçtim soğuk karanlıklardan,
Hiç susmayacaksın sanmıştım,
oysa hiç konuşmaya gerek duymamıştık tanıştığımızda.
Hiç konuşmayacağını anlamıştım sis çökerken odaya.
rüzgar kapıyı aralıyordu !
Cinayet yaklaşıyordu kuytudan.
Unutmuştum artık ensemdeki baltanın sevgisiz ürpertisini,
Yürüyordum sadece,
Cellât ağlıyor ben susuyordum, dar bir sokaktı karanlık.
Ne kadar küçük olduğumu, ben küçüldükçe büyüyen çınarlar, ben boğuldukça daralan sokaklar anlatıyordu.
Sadece yürüyordum karanlık.
Siyah bana bulanmıştı, unutmuştum insanları, ağaçların bestesine kaptırmıştım kendimi, sadece susuyordum ve dans ediyordu cesedim yapraklarla, tüm hücrelerim titriyordu. Ne kadar küçük olduğumu dünya, ben büzüldükçe alçalan bulutları anlatıyordu, yağmur damlıyordu gözlerime, yıldırımlar düşüyordu yeryüzüne ve kan damlıyordu sözlerimden, ölme diyordu annem sen daha çok küçüksün
ve yoktunuz hiçbiriniz ben gözyaşlarımla demir yolu caddesini yıkarken.. yoktunuz uyandığımda uyuduğumda... susadığımda... korktuğumda.. kısıldığımda pencerenin altına dışarı baksam cehennem kazanları kaynardı içeride kalsam heryeri dört başı mağmur duvardı ve duvarlarımda çizgiler vardı sarılı mavili yeşilli ve kırmızıya boyalıydı duvarımdaki gölgelerin yüzleri gözleri gümüş saçları karaydı annem dokunurdu saçlarıma pencerenin rüzgarı olurdu annem... perdesi her dokunduğunda saçlarıma... gölgelerin güçü adına derdi belki. çoçukluğumda nekadar güçlüydü ve okadar kinliydi gümüşsü gülümseme gözlerime her çarptında...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!