Bilmiyorum, belki de zaman,
milattan öncesi ve sonrası
sadece birer kelime,
Rengim yok, bir gölge kadar belirsiz,
Öylesine kaybolurum,
Beni soran yok.
Yalnızlık,
Bütün sesleri yutmuş bir sessizlik gibi
İçimde yankı yapar.
kıyılar sallar beni her seferinde,
sular derin, ben ise yüzeyde kaybolan
bir hayal şehri, yerle bir olmanın eşiğinde
bir avuç su, bir avuç yıldız, ulaşılmaz.
özgürlük dediğim şey bir balık gibi
Epeyce uzundu düşündüklerim, mazi kuru bir dal gibiydi
Zamanın ellerinde savrulmuş bir yaprak gibi, kaybolmuştu izleri,
Hatırladıkça gözlerim bulanıklaşır, yüreğime saplanır bir diken,
O eski zamanlar, ne de olsa geride kalmış, her biri bir başka yürek kırıklığıydı.
Bir hüzün var içimde, ne güneşin doğuşuyla ne de geceyi beklemekle geçer,
Emek, ekmek, savaş…
Bu dünyada en büyük üç sözcük,
İçinde sesini duydum ben,
Ve eklenmiş her harfi bir umutla,
Her birini taşırken omuzlarında.
Enkazın altından bir kitap çıkar,
Sayfaları sararmış, zamanın izini taşır.
Her kelime, bir çığlık, bir feryat,
Gizli kahramanlar, içlerinde saklı.
İçimden bir umut akar, gölgeler arasında,
Neyse ki, sözlerin düşer yüreğime,
bir zamanlar sıcak, şimdi soğuk bir yaz,
gözlerimde birikmiş hüzün,
Uzak şehirler kaybolmuş,
Gecede sessiz bir yol var,
Bilinmeyen bir yerden gelen,
Bir zaman kaybolan hatıra.
Kelimeler kayıp, unutulmuş,
Şafak sökülüyordu birden,
yalnız şafak değildi sökülen,
bir de koltuk altı ceketimin
solmuş astarıyla birlikte
bütün yorgunluklarım dökülüyordu sokağa.
Kaldırımda bir serçeyle göz göze geldik,
Seni anlatmak şiirlerimde öyle çalakalem karalayarak değil
Gayet aklım başımda, belki bir mısrasını bile günlerce düşünerek.
Kahveyi soğuturum, yazamam.
Dışarda bir martı öter, elim titrer, yine yazamam.
Çünkü sen, öyle bir geçtin ki içimden
Sokaklar ıssızlaştı, duraklar boşaldı,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!