“Hayatta hiçbir şey baki değildir. Ne mutluluk ne de mutsuzluk.”, diyordu ünlü bir düşünür. Ünlü değilim elbette. Kaldı ki düşünür halde olmak gibi mecburi bir misyonum da yok dolayısıyla. Hafızamı resetleyecek bir cihaz var mıdır diye marazi düşüncelere kapıldığım zamanlar da dâhil olmak üzere aslına bakarsanız kendimi bildim bileli hep düşünürüm. İşte yine düşünüyorum.
Ey, düşünmek sıfatıyla ün kazanmış “hayatta hiçbir şey baki değildir”, diyen değerli insan!
Kendisi baki olmayan bir olgudan ebediyet beklenmesi olası mıdır? Hayat denen olgu ilelebet midir ki onunla birlikte sunulan nimet yahut külfetler daimi olsun?
Bu durumda eğer ömür denilen nimet er ya da geç bir şekilde nihayet bulacak ise, nedendir bu kargaşa? Neden bu yükselen uğultular? Neden bu dinmeyen öfke? Bu anlamsız karmaşa ve ayyuka çıkan kin ve nefret dalgası? Yoksa biz, bir ebediyet masalına mı inandırdık kendimizi de her birimiz ayrı bir Firavun kesildik, her Musa bildiğimize?
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.