“Hayatta hiçbir şey baki değildir. Ne mutluluk ne de mutsuzluk.”, diyordu ünlü bir düşünür. Ünlü değilim elbette. Kaldı ki düşünür halde olmak gibi mecburi bir misyonum da yok dolayısıyla. Hafızamı resetleyecek bir cihaz var mıdır diye marazi düşüncelere kapıldığım zamanlar da dâhil olmak üzere aslına bakarsanız kendimi bildim bileli hep düşünürüm. İşte yine düşünüyorum.
Ey, düşünmek sıfatıyla ün kazanmış “hayatta hiçbir şey baki değildir”, diyen değerli insan!
Kendisi baki olmayan bir olgudan ebediyet beklenmesi olası mıdır? Hayat denen olgu ilelebet midir ki onunla birlikte sunulan nimet yahut külfetler daimi olsun?
Bu durumda eğer ömür denilen nimet er ya da geç bir şekilde nihayet bulacak ise, nedendir bu kargaşa? Neden bu yükselen uğultular? Neden bu dinmeyen öfke? Bu anlamsız karmaşa ve ayyuka çıkan kin ve nefret dalgası? Yoksa biz, bir ebediyet masalına mı inandırdık kendimizi de her birimiz ayrı bir Firavun kesildik, her Musa bildiğimize?
Örneğin;
Gözlerimiz belli bir süre için ihsan edilmiş olsaydı yine de, her sabah uykuda mı karşılardık güneşin doğuşunu? Islanmış toprağa, koşturan karıncaya, öksüzün duruşuna, gözlerin doluşuna, kabuğunu çatlatıp hayat bulan civcive, köşe başında miyavlayan yavru kediye, denizin mavisine, yaprağın düşüşüne, sevgilinin yüzüne, çocuğun gülüşüne yine umursamaz mı bakardık? Kızıllaşan gruba, pamuklaşan buluta, ayın türlü türlü haline, yıldızların ahengine duyarsız mı kalırdık yine de?
Yahut;
Yüreğimizi bir süre sonra iade edecek olsaydık yine haset mi büyütürdük içimizde, gıpta etmek, alkışlamak yerine? Toprağını günlerce, gecelerce garez ile sulayıp, nefretimi yeşertirdik, sevgiyle dallanıp budaklanmak, kök salmak yerine?
Örneğin;
Bilseniz ki, canınızdan bir parça saydığınız (ana, baba, evlat, yar yahut dost, ahbap) herhangi birinin o duyduğunuz son sesi olacak yine de öylesine parçalayabilir miydiniz gönül hanesini? Saçma sapan yahut çok da olağan bir nedenle kıskançlık krizine girip tüm güzellikleri mahvetmek yerine olgunluk ve erdemle halletmeyi denemez miydiniz? O ses ki, ömrünüz nihayet bulana değin susacak. Emin misiniz “Keşke olsaydı da kızsaydı, sataşsaydı, küsseydi yine”, demeyeceğinizden?
“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar elli gram ağır gelmiş ayrılık. “, diyordu ozan. Bu söylem olsa olsa hasretin ve sevdanın büyüklüğünün altını biraz daha çizmek adına söylenmiştir. Sakın ola inanmayın! Evet, hiçbir ayrılık çeşidi yoktur ki yüreği lime lime kıymasın. Ne uzaklık ne dargınlık ne terk ediş ne de terk ediliş. Hepsinden ziyade, en muazzam ve çaresiz ayrılık elbette ölümdür.
Çünkü Dünya’nın neresinde olursanız olun ve ne şekilde ayrılmış olursanız olun en azından bir haber alma, uzaktan dahi olsa görme veya olmadık bir yerde karşılaşma olanağı ihtimaller dâhilindedir. Dahası zararın neresinden dönersen kar deyip affetme yahut affedilme olasılığınız mevcuttur. Varsayalım ki bunların hiç biri olası değil. Yinede değmez mi, bir zamanlar can dediğiniz birinin kolay kolay kötülüğünü istemeyecek kadar insani vasıflarınızı koruyabilmiş iseniz, kalan ömrünüze varlığını ve sağlığını bilmenin huzuruyla devam etmeye.
O halde farklı bir şans tanıyın kendinize. Öyle ki, uyandığınız her sabahın ömrünüze bahşedilmiş bir nimet olduğunun farkındalığıyla gülümseyerek doğrulun bugün yatağınızdan. Ve daha bir duyumsayın alıp verebildiğiniz her bir nefesi.
Parmaklarınızın, göz kapaklarınızın dahası hareket eden her bir uzvunuzun işlevlerini olması gerekenmiş gibi değil de olmadığında ‘ne olurdu? yu’ düşünerek duyumsayın. Yahut biran olduğunuz yerden kalkamayacak olmayı hayal ederek yürüyebilmenizin ehemmiyetini biraz daha kavrayın.
Aynadaki yüzünüze daha bir içten bakmayı deneyin mesela. Gözlerinizin içine derin derin bakarak yüzleşin kendinizle.
Emin olun farkında bile olmadığınız güzelliklerin yanı sıra akıl almaz yanlarınızı da dirhem dirhem tartacaksınız o muhteşem mizanda. Sizi siz yapan güzelliklerinizi ve sizi olmaktan çıkaran yanlışlarınızı tarttıkça insanlığın ne demek olduğunun farkındalığına erişeceksiniz.
Haydi, bugünden tezi yok her sarılışınızda sonmuş gibi daha bir sıkı sarılın evladınıza, dostunuza, babanıza, annenize ve tabi ki yârinize.
Haydi, bugün bir kez daha affedin yüreğinizi acıtanları ve inadına koruyun en azından eliniz de kalanları.
Elbette her insanın içinde bir melek bir de şeytan gizlidir. Siz olabildiğince dizginleyin şeytanı. Ve yol verin içinizdeki muhteşem güzelliğe.
Şimdi var mısınız?
Hiçbir anının tekrarı olmayan hayat kitabını yeniden ve daha bir farkındalıkla okumaya?
Kayıt Tarihi : 26.10.2009 12:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

En güzel değerlerlerin yolunda görüşmek üzere...
Güzel ve akıcı bir dil ve insana ne olduğunu ve olması gerektiğini usulünce anlatan bir deneme okudum, kutlarım. Mutluluklar sizinle olsun!(10on)
Bir daha gelmeyeceğiz dünyaya ana babamızdan, bize bahşedilenin farkında olmak gerek artık. Bir an durup düşünmek.....
Ellerinize sağlık Rukiye hanım
TÜM YORUMLAR (3)