Ellerimin uğultusu beni kışkırtıyor
yüzümü sürükleyip
adımlıyorum sabahı
bir yaygara kopuyor
eski zamanlardan
eski anılardan bir fısıltı cümbüşü
Sen ol
utancımı karanfil kokusuyla örten,
denizlerden
çok uzak denizlerden ve eskilerden
gelip baharı seslendirsen,
berrak kış gecelerinde
Sonra şehre dönüyorsun,
çimentodan tanrılar
ve asfalt karşılıyor gözlerini
genzini yakan
güncel acılar ediniyorsun
vitrin önlerinde kırılganlıklar,
Çocuklar ölü bir evi taşlayınca
güvertesinde kırık pusula
ve bir haylaz atlas konuverir
kaptan dedemin omzuna
ki hiç batmıyordur gemisi
anlı bin cephaneye siper insanların
artık çatlamış dudaklarımı
paslı bıçaklarla bileyip
yokluğunu biriktiriyorum
puslu camönlerinde
ve ince bşr yol haritası üzerinde
tarafları biz oluyoruz
GÜZ SANCISI
Ey sessizlik
İçimde yalınayak dolaşan umut
Ey bana hayat menfezinden yükselen sular
HANÇER
Heyecan içindeyiz
Kırmızılar içinde
senin bakışlarını kapışmak için
Sabahı diri kılan o pervasız rüzgarı
Ben bir taşra sıkıntısıyım
birazdan terli bir kamyon geçer
tozlu, bozuk bir ikindi taşır
gizlenir yollara buğday kokusu
limana fakir bir sandal yanaşır
umutlar ve kırılganlıklar taşır
Öyle derli toplu kapanmıyor
yara denilen şey
fasılalı bir kulak çınlaması
harfendaz iç seslerden yığınak
ve kolay değil
delirmemek için her gün direnmek
Ben hürüm hayata karşı
taze sokaklar akar ayaklarımdan
alır giderim seni bir gülün rengini yırtarak
merhaba ısırgan otları
kaybolduğum çınarın kuytusu
taflan çiçekleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!