birden büyüdü ve birden yürüdü
ortasında eğri kılıçların dövüldüğü kalbe doğru
dudakları çatlatan bir rüzgâr üfledi
harlandı ateş ve atların ışıltıya dönüşen şahlanışları
bu aralıktan bir çocuk gülümsemeli
kirli meşininde demire eğilen ustanın bir çocuk
bu benim kalbimin çarşısı gürültülü kapılarıyla
birden sinemalar çağına atlayan
entarisi uzun saçları özenli gözlerinde kirpiklerinin gölgesi elif
kalemle ve mürekkeple bilişen bir kokusu
korkuya benzemeyen ve dizlerini bezeyen mercan kanaması
bunlar benim kalbimin dükkânları
sedefler de elbet kesilir sesin uzadığı yerde
şimdi omzunda bir elma dalı sonbahar gibi
kulaç kulaç saçlarından bulut sağarak girilen avluda su
bu kalbin hayli uzayan vaktinin öncesi
cümleden ve şiirin kanından kurtarmış ellerini
ileride bir yağmur yüzünü hızla esenliğe ulaştıran
ben yüzüne baktıkça ayın bulutlara gizlenmesi
iki yeni bilgi gibi benim ellerim daha ürkek daha cesur
elbette taşın içine gizlenmiş bir ateş vardır
ama ben dolunaya bakamam boynumuz uzun
bu bizim boynumuzun soğumuş bir ölüyle buluşan tarihi
yalın bir öksürük kelebeği aleve konduran
erkekçe ve yumruklarımı böğrüme gömerek uyanırım her sabah
ellerinin çatışmasından çıkan kıvılcımlar ocak ve sürme
bir at sızıyor kapıdan bir gölge bir ışık
sırtımıza kar yağsa da önümüz aydınlık
güvercinler gülümsüyor dudaklarının kıyısından
başımın üstünde uçuştan bir halka
çocuklar çocuklar kendi yüzlerinde çoğalan
gözlerinin mermer şadırvanına uzanan çocuklar
erkeğin kalbi sevgilinin güzelliğine açılan çarşıdır
II
kelimeler kelimeler
bizim kendi kaburgalarımızın eğimine yazdığımız
parmaklarımızın yordamıyla okuduğumuz yabanıl
soğuk ve düşman sıcak ve dost
etimizi de kanımızı da iyi tanıyan sen onları biliyorsun
onlar birer çarşıdır benim çarşımın içinde
parmaklarım uzundur evet incedir evet saçların çünkü
duvara kaç çizgi çekildiyse o kadar saymak cürmümün kuşlarını
iki elin arasında öğütülen bir fark var
çocuklara öğütle bu kelimeleri
sahibinden habersiz koşan bir kısraktır aşk
köşelerden bir köşe bağışladım güneşe
pencerelerden bir pencere yıldızlara bakılan gözlem evi
topraktan sıçrayan çocukluğumun altın beşiği
senin yüzünün bir çığ gibi düşmesi ve beni bulması bembeyaz ve
zemheri kazanlarında kaynayan korku
üflenerek içilen üflendikçe bozulan suret
senin gözlerinden bir ışık mızrağı uzuyor kalbime ey melek
ben aşkı yıkanmış bir ölü gibi bekletiyorum
bir ölüyü yaşamalı diyerek bekletiyorum aşka
senin uğradığın çarşıların güvercinleri dağılır mı bir nefesle
anlat uykuya ve tüye
anlat suya ve boyaya
seni bir evliyanın gözlerinde oturarak bekliyorum
Bahtiyar AslanKayıt Tarihi : 5.7.2007 08:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!