insan taşın içinden bir ışık bulup çıkarmak için
sözün döllenen bir zamana adandığına inanır ya çoğu zaman
ve kalbin geceye yöneldiğinde tanrıyı bulacağına
senin de bir gecen olmalı değil mi
türbelerin yeşilinden kaçarak oluşturduğun bir gecen
gözlerini utanarak gizleyen bir ses dağı olmalı peşinde
utanarak ağlayan ve bir perde aralayan melekle senin aranda
insan diyorum suyun ateşini yiyerek beslenen semender
bir yere erişip oturduğunda gülü ve kutsal sözleri göğüsleyip
-kaburgalarıma ayetler yazılacaksa yazılsın-
senin de üflenecek bir sûrun olmalı
bütün ölümler gibi erken olmalı benimki de
oysa sen kendini bana karşı savunmalısın lâleye değdiği zaman
senden bana iletilen bir sabır var çiçekleri koparmadan kurutan
bir kement gibi benden sana atılan kırağı ve buğu
birden doğruluyorsun ne söylesem
boşluğu kadından doğan samanyolu haritası bilerek birden
gökyüzü ve turna nasıl tamamlarsa birbirini
ırmak ve çocuk köprü ve genç kızın saçları senden bana
kimse çocukların ağızlarında yaşadıklarını söylememiş sana
yine de biliyorsun ağaçların da yürüdüğünü ve ağladığını
-omzunda kendi tabutunu taşıyarak rüyâ gören-
bu sesin sahibinin sen olduğunu biliyorum
yağmurun saçlarını bulmadığını biliyorum sensiz giderken tanrıya
sen diyorum baharı bileklerine kar aralığından
özenle yerleştiren sözü götürüp kalbine hapseden harami
benim kıyametim seni de içine alır yaklaştıkça
bir şehri çırpınan bir kuş gibi göğsümde bölüşerek seninle
çocuklar yaklaşıyor çocuklar küçücük elleriyle ve güneşli yürekleriyle
bu haber sana da değmeli uykuna da
kirpiklerinden dualar buğulanan yüzüne doğrult beni
akrebin zehrinden bir tüy hafifliğiyle geçen kalbimi
sana bakarak süslediğimi biliyor tanrı
seni de doğuran bir anne var yaşımı eksilterek söylediğin
sözlerin arasından tanrısal olanı bulup çıkaran kalp yordamıyla
sonra alnına bakarak ayın yönünü tayin eden
beni de doğuran bir anne var çiçeklerin rüyâsını hazırlayan
sen diyorum bir çocuk olarak ayaklarını kutsadığım gelişinle
ölümsüzlüğün atını nasıl eyerledinse duyarak
yeniden bul bir çöle terkedilen çocuğun taşındaki sırrı
kavisli kaşlarından anlayan şiirin küsülür bir yanının olmadığını
dağa eğilerek bakan insandan kandan ve balçıktan ve üflenen ruhtan
ve seni şahlanan ışıkların yansısı olarak yaşatan
o sırrı bul ve çıkar gökkuşağını bekleyen kadınların evinden
zambaklar diyorum senin ağzına bakarak açılıyor evrene
senin kokunun acemisi nergis ve yasemin
-beni çağıranlar var ışığın insanla karıştığı yere-
gümüşü ve yıldızların kanatlarından dökülen sözleri sana bırakıyorum
gözlerin diyorum taşı eriten gözlerin ve kirpiklerinin yaralayan yönü
seni de çağıran bir rüzgâr var gülüşünün kelebekleriyle
sen diyorum tanrının bana bağışladığı gidişini bile
sen diyorum tutup öpüyorum bıraktığın boşluğu
Kayıt Tarihi : 5.7.2007 08:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bahtiyar Aslan](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/07/05/f-boslugu.jpg)
bir tek yorum var burda şu an rose adında biri yazmış. iyi ki kimse görmemiş bu şiiri. iyi ki ben keşfetmişim bu ayetleri. bu şiiri okumaya gelenler (belki biraz da benim yaptığım gibi) kirletecekler altını kendi nazarlarıyla. bir çok göz gezinecek satırlarında bu muazzam elmasın. ve sonra parmaklar tıkır tıkır lekelemeye başlayacak her yerini. Neden şurası böyle neden burası şöyle hani nokta hani ünlem hani ritim vs. ben haddim olmayarak bu soruları soranlara sizin adınıza tek bir cevap vereceğim. Cehenmme gitti aradıklarınız vakit kaybetmeden siz de gidiniz.
Elbette şiiri anlayan değerini bilen velaf olsun diye değil gerçekten gerektiği iin eleştiren dostlar da yazacaktır. Onlara sözüm yok.
Sevgili şair, harfleriniz öteden sesler getirdi kulaklarıma. ben okuduğuma inanmıyorum, çünkü bu şiirde inandıklarımı okudum. ,
Yol açık yol uzun yol sizin şiiriniz bizim olsun.
sen diyorum tutup öpüyorum bıraktığın boşluğu
TÜM YORUMLAR (2)