Gidişin, henüz iyileşmemiş yarayı terk eden kabuk kadar acımasız.
Yalnızlığımdan öp beni; acıma, sız…
Gir kimsesizliğimin can evine bir gece vakti.
Çal kafesinden yüreğimi,
Çal yayı kırık bir kemanla son senfoniyi,
Sanırım zamanla alışıyoruz ayrılığa.
Anlık “seni seviyorum”larla sevilmediğini öğreniyoruz.
Gidersen yaşayamam der gibi!
ve her seferinde gidildiğini aslında.
ve hiç ölünemediğini…
Yabana atma bu aşkı.
Ya içine at, ya bana…
Seni seviyorum,
Yasak bir dinin günah emirleri gibi inanıyorum gözlerine.
Ben en çokta bu yüzden yanacağım, biliyorum.
Kaç kere ölebilir bir insan?
Kaç kez yeniden doğduğunu hissedişi yeni bir sonun başlangıcı olabilir?
Gerçekleşmeli mi sanıyorsun soğuması için tenin,
Beyin ölümünden önce ruhun bedeni terk edişi!
Can ecelden merhamet dilenircesine sığınırken kaburgalar arasına,
Aşk yetmezliğinden kalp ölümü gerçekleşemez mi?
Gülümseyebilmek şimdilerde yalancı bir bahar yüzümde… Önce biraz tebessüm, ardından parçalı aşklar ve yüzümü yıkayan bir yağmur…
Gitmek ne kadar kolaydı. Arkana bile bakmadan, el sallamadan ve bir zamanlar bana ait dediğin tene hiç dokunmadan gitmek… Vebalı bir aşkın vedaları kaldı şimdi avuçlarımdan. Düşlerim gülümseyişlerinin tam ortasından kırık ve boğuluyor yüzme bilmeyen umutlarım gözyaşlarımda.
Kal demedi belki dilim, keşke biraz da yüreğimi dinleseydin…
Bir mutfak masasının tam ortasında yalnız duran bir çatal kadar anlamsızım şimdi. Kaldırıp bir çekmeceye atasım geliyor kendimi, tırnaklarımı kemiren dişlerimden asılasım var…
Hiç bir otopsi raporu belirleyememeli eşgalimi
Olay yeri inceleme tutanağında da geçmeyecek adım
Öyle sıradan kim vurdu da olmamalı sonum
Bok yoluna gitti de demeyecekler anlican
Her kafadan ayrı sey çıkmalı ben ölürsem
Kimi intihar demeli
Tuana!
Bir masal anlat hadi hep iyilerin kazanmadığı
Uyuyan güzel uyanmasın prens öptüğünde mesela
Ya da külkedisinin cam ayakkabısı kırılsın
Hiçbir hikaye mutlu sonla bitmesin bu defa
Bizim gibi başlamadan sona ersin her şey
Bir ikindi vakti öldür beni Rose!
Gün batarken batır sözlerini göğsüme.
İki şarjör bakış boşalt üzerime, beynime bir el veda sık!
Rose, yıldırımlar çarpışıyor.
Martılar atlıyor kentin en yüksek minarelerinden.
Müptelayız belki aşka,
Ama sevemeyecek kadar da tahammülsüz birbirimize
Alt yapısı gelişi güzel kurulmuş kurgusal dünyamız hasarlı
Ve adettir aşkta sol tarafın hep zamansız kanayışı
Pamuk yerine kalp basarken kanayan yaralarımıza
Delicesine sevişimizdendir belki kollarımızın birbirimize belden dolanışı…
Ey Allah’ım onun içini en iyi sen bilirsin,
Çıkışı nerede bu kalabalık şehrin?
Sevdim…
Dudakları suni teneffüs taşıyordu kırılgan nefesime.
Ve kırmızı…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!