Eskiden biz türkü söyler ağlardık
Yanakları yaş ederdik eskiden
Hayalleri gül dalına bağlardık
Gönülleri hoş ederdik eskiden
Ellerin hayattı, hayat kokardı
usulca maviye giden
ve hızla yeşile dönen bir dolunaydı
belaydı
zehir zıkkım bir çift elaydı gözlerin
/tutsaklandığım
hayır
soğuk yoktu..
emanet duruşlarına ilmikleniyordu zaman
gidecek gibi emaneten duruyor, ürküyordun
’parsel parsel eyleniyordu dünya’ yerel bir radyoda:
Yüzünü görmek istememiştim,
Allah biliyor.
Sabun köpüğü ol istemiştim
İçimde köpür, ama görmeyeyim
Saçmalığın daniskası,
Haltetmenin Arapçası!
sana özgürce ağlamaktı ya muradım
şiire hayatımın sırrını yazıp
şiire parmaksız ellerimle dokunup
şiire sırtımdan vurulmak istiyordum ya
vuruldum ben aysuman
körpedir
ağzı süt kokmaktadır
dumanı üstündedir henüz ayrılığın
gece artığıdır elde avuçta kalan
neler olmuş, ne ipler kopmuştur geceden
allah bilir!
Senin ben,
İnmediğin kafdağını
Yalan söylerken titreyen üstdudağını seviyorum;
Kendin oluyorsun birden..
Senin ben,
Uyanırsın
/önce bir şiir değil/
bir şiir önce
/sonra bir sigara değil/
bir sigara sonra
tam türkü vakti
şurama kısmi bir felç indi
zararı yok solum olmasa da olur
tutuyor sağım
şükür sağım
zararı yok!
senden gelirken gördüm
ayaz mı ayaz, eksi bilmem kaç
karın yağmalara gebe vakti
su
güneşin doğduğu yere akıyordu
su can yakıyordu
Ah be kardeşim amma sus geldi sana sustun
EPEY OLMUŞ UĞRAMAYALI AA NE AYIP :))
:(((((