Hayat… Hayat işte… Çekilmez olduğunu yine her anlamsızlıkla gösteren her şeyin bu derece üstüne gelirken ve duvarların seni sıkıştırdığı düşünceler içerisinde “ne yapacağını bilemezlikler, saçmalayışlar ve çaresizlik… “
Çaresizlik: bir insanı bu kadar düşünceli ve aciz hissettiremez başka hiçbir şey, saatler geçmek bilmezken, bedeninden sıyrılan yüzün, o sen olmaktaki yüzün kalıyor geriye, o eski sen, o bir ölü yığınından gelen işe yaramaz, sen olmaktan çıkan bedenin kalıyor. Arkasında bir yığın cevabını bulamadığı sorularla, karmaşıklaşan hayatın izleri kalıyor. Yalnız uyanacağın düşüncesinde her sabah, gözyaşlarında sel olmuşçasına akarken, hayat seni bu kadar umursamazken yağmurlara ne çare! Ne çare yaşanmış o kadar masum ve güzel şeyleri unutmaya. Bir anda silinip gitmek, ansızın gitmek hayatından ve seni böylesine yitik, yalnız bırakmışçasına. Haksızlık! Diyiveriyorsun birden, yokluğunu hatıralarla arıyorsun, her gece uyku tutmazken seni, gecelerin senin olduğu düşüncesi içinde, kaybolma korkusunu bir an kenara atarak loş sokak lambaların altında böylesine çaresizce…
Ne yapacağını bilemezlik: bir yerlerin var olduğundan emin bir şekilde yol almak. Ama yaşanmışlıklar yüzüne her vurduğunda kendinden nefret edeceğin güne bir adım daha yaklaşmak. Adım adım yaklaşmak uzaktaki mutluluklara ama biliyorsun da her çıktığın yoldan döndüğüne ve engel olacağına, bunu bilmekle beraber hala devam ediyorsun, onu hatırlatan her şeyden uzaklaşmak, gözlerinden uzaklaşmak, uzaklaşmak… Onun sesinden…
Donuk bir yara gibi sızlatmayan yüreğini ve düşüncelerini her adımda değiştiren, dağıtan, silen bir pervane gibi dönerken kendi üzerinden anlıyorsun o zaman bazı şeyleri. Değerini anlıyorsun, daha da sarılıyorsun böylece sevgine ve bir daha bırakmazcasına sarılmak, doyasıya bakmaktı gözlerine uzun uzun ve sürekliliğini hiç bozmak istemeden, aklına hiçbir suret gelmeden, yoğunlaşmak sadece gözlerine…
İlerlemek, kafanın dikine gidercesine hiçbir şeyi takmadan ve bu çekilmesi zor olan hayatı hiç umursamadan ilerlemek! Karşına çıkanlara hep bir kuşku ile önceki yaşadıklarının izlerinde insan hep yüzlerinde de bir iz olduğu düşüncesi içerisinde yaklaşırken yanındakilerin birer birer gitmesi…
Bu şehrin her zaman içinde yara olduğunu söylediğinde sana çevrilen şaşkın bakışlar içerisinde saçmalamaya iterken duyguların ve engel olamazken içindekilere, hep haykırmak, isyan etmek isterken anlamsız olarak gördüklerine aniden oturup kalman öylece birden. Rüzgârlara karşı çıkmak, bir zamanlarda seninde o rüzgârlar gibi hoyrat davrandığın rüzgarlara karşı çıkmak, kendine karşı çıkmak, kendini anlamamak…
Yalnızsındır, bir gecenin karanlıkları kadar başka hiçbir şey seni daha da sakin hissettiremez, kapılıp gidersin ay ışığının o mazi içinde yüzen yeşilliklerin sessizliğine, ne şehirlerin uğultuları ne de motor sesleri, sen kendi içinde savaşırken, boğuşurken duyamazsın şehrin gürültülerini. Her şey küçük görünüverir gözüne, ne kadar da aptalca gelir yapmacık ve yalandan sevdalar, daha sevmeyi bile becermezken nasıl kurtaracaksın sevgini, sarılmak iyi hissettirecekse sarılacaksın elbet sevdiğin her şeye bırakmaksızın, yeri geldiğinde de haykırabilmelisin anlamsız ve saçma gördüğün her şeye ama zamanında işte zamanında… Zamanında telaşlardan vaktin bu kadar çabuk geçeceği aklımıza gelmezdi. Küçük ayrıntılarda yaşardık hayatı belki de biraz umursamazdık bizi biz yapan değerlere. Şimdi dönüp bakıyorsun da arkana hala o çocukluğu kendinde görmek ve çıkamamak o düşünceden ne kadar kahrediyor seni ne kadar da üzüyor. Çevrene göre ne kadar da çok takıyorsun bazı şeyleri, küçücük ve önemsiz olarak gösterilenleri. Hayat işte değer verdiklerine karşı mücadeledir diyemiyorsun, daha onlar kendini anlamamışken bir insanı anlamak zor geliyor işte zor geliyor! Hayatı da anlamak zor geliyor bu yüzden, çok büyüterek bazen içimizdekileri her şeyi ve herkesten bir sorun çıkarmak gerekmiş gibi davranmak tabi ki delilikti. Bu kadar zorlaştırmaya hayatı gerekte yoktu belki. Sıkışıp kalabilirdi duygularımız bazen ve öyle de kalmamalıydı, her hissedilen söylenemezdi ve her yaşadığın güzel ve kendince olan masum anlar… Söylenmemeliydi bazı duygular…
7 Temmuz'09 Salı
Çağrı ArslantaşKayıt Tarihi : 23.9.2009 18:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Çağrı Arslantaş](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/09/23/eylul-cikmazi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!