Boşlukta düşüp kayboluyor kentler yığını
Bir toplum ki hayalsiz fertler yığını
Bir insan ki kemiksiz etler yığını
O halde söyleyin bana
Kim isyanları besleyecek göğsünden?
Kim çocukları büyütecek bu isyandan?
Kim koruyacak halkı bu kızılca kıyamette?
Kim bitirecek savaşın hükümranlığını?
İçim karartılmış günlere döndü
Ey Savaşın başşehri söyle bana,
Savaşın ülkesi neresidir?
Bu yorgun yüreğimle nasıl bulandık kara sevdalara
Bu kırık gönlümle nasıl tutulduk ölümcül kavgalara
Bir şehir ki tek yükü kendi yorgun kafasıydı
Şimdi yanaklarımızdan sızan şu yağmur
Gittikçe artırıyor susamışlığımızı
Gittikçe yeşertiyor düşünce toprağımızı.
Baharın gelişini yakınlaştırıyor tutuşan alevler.
Ey ülkesi olmayan şehir
Ey alev alev tutuşan şehir
Ey içme akan nehir,
Ey yürek suyuyla söndürülen coğrafya
Ben de bilirim artık senin gibi hüznün tadını
Senden öğrendim çilenin adını,
ve öldürücü işkencenin sanını
Ben de bilirim evlat acısını
Ey Beyrut, ey Gazze, ey yitik insanlık!
En iyi sen bilirsin savaşın anlamını,
Sen bilirsin gecenin kapısı nerede?
En iyi sen bilirsin,
En kadim zamanlardan,
En eski zindanlardan
En vicdansız cellatlarından kopup gelen
İşkencenin tadını, kokusunu.
Gece gündüz yırtınıp duruyorsun
Savaşın künhüne varmak için,
Felluce’den, istek vadilerden uçan serçeler
Senin semalarında vuruldu ey savaş.
Gece gündüz yırtınıp duruyorsun
Savaşın künhüne varmak için,
Felluce’den uçan uçaklar
Seni vurdular aşk.
Gök sancıları zonkluyor beynimde
Gönlüme vuruyor telaşlar.
Bu gün gözüme kaçan
Lanet olası savaşın talaşları.
İsmail Okutan
Kayıt Tarihi : 2.5.2007 11:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!