Ey Rüzgar Şiiri - İlyas Kaplan

İlyas Kaplan
1418

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Ey Rüzgar


Ey rüzgâr
Hatırlıyor musun,
bir keresinde tenimin rengini merak etmiştin
Senin estiğin yerdir diyerek
düşmüştüm o okyanus kıyısına.

Oysa sen eserken bendim
Rüzgarına maruz kalan.
Bu yüzden,
en kalınası zamanında dönüp vazgeçiyorum,
kumsalın ışığından.
Çünkü çok usandım
kendi aşkımla değil
başkalarının aşkıyla sınanmaktan.

Ey rüzgâr!
Şimdi sen acıyı öğrendin.
Yepyeni gözlerle bak şimdi bana.
Çünkü ben hiçbir acıyı yenileyemesem de
ve ağzımdan alışıldık sözcüklerden başka
kristaller dökülmese de
kalbimin şu kırığı yok mu,
işte o benim.
Beni tanıdın mı şimdi.

Çok büyük bir şeyin arkasından düşülen
tehlikeli sessizlikteyim şimdi.
Tehlike o ki,
tehlikenin ta kendisinin farkında bile değilim.
Hem kaybeden bir şey olduğumdan böyledir bu,
hem kayıp bir şey olduğumdan.
Susmuş bir yanardağ.
Dinmiş bir rüzgâr.
Sönmüş bir yıldız.
Bir ırmak ki
yatağından sessizce kaybolmuş.

Ey rüzgâr.
Bir hayat, kendisinin neresinde durur?
Sorulması abes bir soru bu hâlâ.
Bir ateş topu gelip de çarpınca,
Masumiyetin tam ortasına,
bir damla kan düşmesi gibi
hayatın bilindik cilvesi işte o .

Şimdi ben,
bütün bir hikâyesini yüklendiğim insan.
Kulak vermiş,
ayak seslerini dinlemekteyim.
Nasıl taşıyabilir,
üstesinden nasıl gelebilirim,
bu ahvalin .
Bilmiyorum…

Ben gibi bir kalp taşıyorken.
Üstelik ben kalbin sebebinden değilse de
sonucundan sorumluyken.
Hem söyledim ya,
kalbin de güvenilir şey olmadığı,
bir bilgi olarak bana sunulmuşken.
Ne,
Hangi şey,
cennetten düştüğü gibi ki?

Ey rüzgâr.
Bu da geçer.
Yine de ne kadar yabancı bir yer burası.
Ve nereden düştüm ben bu dünyaya?
Öyle sert düştüm ki
dizlerimin sıyrılmadık yeri,
tenimin acımadık yanı kalmadı.

Yitirdiğim cennetten
çoktan vazgeçtim amma,
vaad edilen cennetin azıyla yetinemem
çok çok güzel olmalı orası.
Evet öyle olmalı .
Amenna.

Ey rüzgâr.
En son,
yağmurlu bir gecenin sapağında karşılaşmıştık
İyice kirlenmiş ,kötülenmişti şu çehrem
o ben değilim,
desem de,
kuşku yok,
o bendim.
Öylece tanışmıştık

Ne kadar kolaymış oysa;
sonunda bıraktım kendimi kadere.
Her yanım kaza belâ.
Her belâda
bir la havle …

Gül ibrişim ağacının gölgesindeyim hâlâ.
Kendisinden başka
herkesin unuttuğu
benden başka
hiç kimsenin anlayamayacağı
bir lisanın karşısında
lâl kesildim.

Ey rüzgâr
Kanatlanmaya kalktıkça
düşüşümden şikâyet etmeyeceğim artık
Ama tek bir kelime ver bana.
Öyle bir kelime ki
onunla bütün manaları konuşmak mümkün olsun.
Ya da tek bir harf,
Ya da tek bir cümle.
herkes, o harfin, o cümlenin peşinde
zannediyor olsun beni.

vitraylardan süzülen efsunlu hava gibi
kapı yanında açan filbahri çiçekleri,
taş duvarlardan fışkıran yabani incir dalı,
kocaman halının göbeğine düşen
sarı ikindi güneşine benzer
geceleri yatağa uzanan dalga sesleri
ve bu seslerle karışan martı çığlıkları.
ruhumu yoğuran dünya misali.

içe dönük ruh yapımın teşekkülü olur belki
iç alemimi harekete geçiren atmosfere
yeniden kavuşurum belki
adeta bir tutkuya dönüşen vuslata erişim
belki.

Ey rüzgâr.
Aşktan söz ediyorum.
bu akıl çeldirici,
gönül kırıcı şeyden.
Sakin, durgun ve masum bir gölün sathına
bir taş düşercesine,
düştüğünü biliyorum artık ilk taşımın
Ne oluyor da hiçbir şey
ilk anın aydınlığında kalamıyor?

Ne olur ,
hayat bir kez de beni haklı çıkartmasın.
Taşı karanlığa ben atıyor,
ben geçip gidiyorum üzerinden
kendi adımlarımla kırık taşların.
Gel gör ki
ne haldeyim.

Ey rüzgâr.
nasıl bir çölüm şimdi
ben ki her yağmur damlasını,
daha bağrıma düşmeden, kurutuyorum.
Elimin üzerindeki damarlarda
ömrüm düğümleniyor.

Konuşmaya cesaret verince, gece.
Söz, hiç dokunmaması gereken yere
nasıl da dokununca,
gündüz değil.
Var olduğunu bile bile,
göz göre göre,
görülmeli bu hesaplaşma.
Bir yirmi dört saat diliminde.

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 27.10.2025 00:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!