Kapkaranlık bir yoldasın.
Her aydınlık sandığın daha da karanlık çıkmış,
Bazı bazı.
Yolun sonu belli değil.
Dilinde eski zamanlardan bir şarkı.
Gah ıslıkla, gah sözlerle eşlik ediyorsun adımlarına,
Belki aydınlanır umuduyla.
Fener elinde ama pili tükenmiş.
Birden karşına yemyeşil bir bahçe çıkıyor.
Hayır, hayır hayır.
O eskidenmiş.
Gülmeyi severmişsin eskiden,
Güldüren bahaneymiş.
Ya da gülmeyi sana o öğretmiş,
Ya da gülmeyi sana yakıştırmış.
Ne bileyim...
Yılların geçmişliği,
Artık geleceğin merakını yitirtmiş.
Nasıl ''Ben oldum!'' dediysen artık,
Tanrı seni bir silleyle yere sermiş.
Eldiven giymeyi unutmuşsun bu Aralık vaktinde,
Ellerin kıpkırmızı olmuş.
Yanaklarından bahsetmiyorum bile.
Tek koruyan seni,
Gözlerinin pırıltısı olmuş.
Aydınlık olsaydı etrafın,
Ne çok izlemek isterdi değil mi,
Senin o karanlığı aydınlatan gözlerini?
Belki de seni tek seven sadece oymuş.
Yaşın kırkı geçmiş.
Saçlarında belki birkaç,
Belki boydan boya aklar.
Düşüncelerinden taşıyor,
Zamanındaki mantıksız duygular.
Gözlerinden rahatsızlık duyanları,
Gözlerine bakmaktan men etmişsin artık.
Geriye kalan yalnızca,
Yarı aydınlık, yarı karanlık rüyalar.
Pişmanlık her an peşinde,
Tehditkar...
''Bir anlığına çıksa da gelse...'' derken,
Ellerini avuşturuyorsun.
Belki de bu eller,
En çok onunla ısındı.
Dokunarak yahut dokunmayarak.
''Bu yaştan sonra sevilmek elde mi?''
''Düşüp kalktığım yolların hepsi boşa mıydı?''
Kafanda sıyırık sorular.
Artık çok geç...
Herkesin başka bir hayatı var...
Gözünün pırıltısı da,
Anılar önüne geldikçe,
Başlamış yanmaya.
Tutuşmaya fırsat arardı gençliğinde,
Şimdi ''Vakit geldi...'' diyorlar.
Diyorlar ama sen hazır değilsin.
''Belki o gelecek,
Ve gözlerimi seyredecek.
Yapmayın! '' diyorsun telaşla,
Anıları silmeye çalışıyorsun ince kazağına,
Kolların gözyaşlarına sürünmüş,
Olduğun yerde bekliyorsun umarsızca...
Bu kafayla karar alınmaz zaten.
Bekliyorsun kararsızca...
Bir ışık yanıyor.
Yoksa o mu?
Fısıltıyla selam veriyor.
Zaten o da bir selamını bekliyor.
Dilin tutulmuş,
Söyleyecek tek kelimen yok,
Verdiği selama karşılıktan başka...
Etraf giderek aydınlanıyor.
Sanki güneş ile ay bir olmuş,
Sizi seyrediyor.
Başlıyor gözlerini izlemeye.
Daha önce hiç bu kadar yaklaşmamış gibisin,
Halbuki kirpiklerini, kaşlarını ezberlemişsin...
Oracıkta elini de alıveriyor avuçlarının içine.
O anda sen, sen değilsin.
''Bunca yıldır aslında aradığım sen misin?''
''Bilmem...'' diyince öfkene hakim olamayıp,
Bağırıp, çağırıyorsun;
''Bil artık!'' diyorsun.
''Biliyorum...'' diyor.
''Neyi?'' diyorsun...
''Bu dünyada ikimizden başka gerçek olmadığını...'' diyor...
Bir anda sarılıyorsun.
Vuslatın sarhoşluğuyla meşk ediyorsun.
Sonra,
Evrensel bir ağızla şiir yazıp sana okutan,
Ve gelecek tahminleri yapan bu yarı şairin,
Şiirini okuduğunu fark edip,
Hemen buradan uzaklaşıyorsun... :)
Kayıt Tarihi : 17.12.2021 03:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Yusuf Yılmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/12/17/evrensel-agizdan-bir-siir.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!