Evli ADAM (düz yazıdır) Şiiri - Betül Başar

Betül Başar
97

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Evli ADAM (düz yazıdır)

Kış mevsiminin o muazzam mucizesi olan kar, usul usul yağıyor ve görenler için “ acaba tutar mı? ” sorusunu akla getiriyordu. Pelin de istisna olmayı başaramamış ve mutfak camından dışarıyı seyrederken zihninde bu soru belirivermişti. Kar yağışını çok sevmesine rağmen, bu sefer tutmasını istemiyordu çünkü sevgilisi yedi tepeli kentten gelecekti. Yollardaki en ufak bir pürüz bile buluşmalarını geciktirebilirdi.

Nasıl da heyecanlı idi genç kadın. Güneşin doğuşunu bile beklemeden kalkmış ve mutfak penceresinden dışarıyı seyre dalmıştı. Çok kısa bir süre önce yaklaşık bir yıl süren bir ilişkisini bitirmiş olmasına rağmen, kalbi yine çarpmaya ve nefessiz kalmaya başlamıştı bile.

Yeniden aşkı tadıyor, kimselere hesap vermeden, sınırsızca aşkını yaşıyordu. Korkuyordu, hem de deliler gibi korkuyordu. Her zamanki gibi rüyaymışcasına başlayan bu ilişkinin de kabusa dönmesinden ve elindeki bu değerli mücevheri ansızın kaybetmekten ölesiye korkuyordu. İşte bu sabah uykusuz kalmasının sebebi de buydu. Yorgun bir işgününün ardından evine geç saatte gelen Pelin, sancılı rüyalar görmüş, tedirgin bir gece geçirmiş ve en sonunda da çareyi kalkmakta bulmuştu.

Bugün sevdiği geliyordu. İstanbul-Ankara arasında devam eden aşk, artık tek kentte hayat bulacak; Ankara, onların kutsal aşkının da başkenti olacaktı. Saatler vardı Ercüment’in gelmesine ama dakikalar bile ilerlememek için sanki akrep ve yelkovan ile işbirliği yapmışlardı.

Sabahın ilk ışıkları evin içine süzülmeye başladığı sırada, Pelin biraz rahatlamak için banyo yapmaya karar vermişti. Mutfaktan çıkıp salondan geçerken, sevgilisinin ona hediye ettiği tabloya gözü takıldı. Yarısı Ankara diğer yarısı da İstanbul figürleri ile dolu olan tabloya uzaktan bakınca, resme gizlenmiş halde kendi resminin de silüet olarak durduğunu fark etti. Bunu nasıl da görememişti. Ya hiç fark etmeseydi, ya “tablodaki sessiz varlığı” bilinmeyen olarak kalsaydı? Tüm bunları düşünürken, aşkının bu zarif düşüncesi karşısında yüzünde hoş bir tebessüm oluşmuştu. Adımlarını hızlandırarak banyoya gitti.

Omuzlarına kadar uzanan kıpkırmızı boyanmış saçları ve bal rengi, iri ama çekik gözleri vardı. Işıl ışıl gözleri ile dikkat çekmeyi başaran bir kadındı. İlk bakışta gözlerindeki ışığı ve masumiyeti fark edemeyen çok az kişi olmuştu şu ana dek. Bu da onu farklı ve özel yapıyordu. Ruhunun çekiciliği, masumluğu, vahşiliği, duruluğu, kısacası tüm benliği gözlerinde saklanmış gibiydi. Pelin de bunu biliyor ve gözlerini daha da belirgin hale getirmek için hep koyu makyaj yapmayı tercih ediyordu.

Küveti doldurup yarım saat kadar keyif yapmaya karar verdiği anda içerde çalan cep telefonunun sesini duydu. Banyonun suyunu çabucak açıp yatak odasına koştu. Arayan Ercüment idi. Yolda olduğunu ve iki saat sonra Pelin’i kollarına alacağını söyledikten sonra, gönülden yolladığı öpücüklerle telefonu kapattı. Pelin’in heyecanı ve sabırsızlığı bir kat daha artmıştı. Banyoya gidip dolmaya başlamış olan küvetin tıpasını çıkarttı. İçeriye girip çabucak bir duş aldı ve odasına gitti. Hazırlanmalı idi. Neler giyeceğini seçmeli ve sonra sevgilisine güzel bir kahvaltı hazırlamalı idi.

İşte işin en zor yanı burası idi. Oldukça büyük olan yatak odasının bir tarafı tamamen giysi dolabıydı ve şık giyinmeye dikkat ettiği için, kıyafet konusunda oldukça geniş bir yelpazeye sahipti. Onca kıyafetin içinde, sevdiğine layık olanı bir türlü seçemiyor ve kıyafetleri birbiri ardına giyip çıkartıyordu. En sonunda kırmızı dekolte bir blüz ve siyah kısa bir etekte karar kıldı.
Bunca şey yapmasına rağmen hala sevgilisinin gelmesine bir saat kadar zaman olduğunu fark eden Pelin evin içinde yarı huzursuz şekilde dolaşıp aklını dağıtmak için televizyon izlemeye karar verdi. Televizyonu hele de haberleri izlemeyi hiç sevmez bilakis mümkün mertebe uzak dururdu çünkü anne ve babasının trafik kazasında vefat ettiklerinin haberini de televizyondan almış ve uzun süreli bir tedavi süreci yaşamıştı. Hayatının en travmatik ve bir o kadar da anımsanmak istenmeyen dönemi idi ama artık tutunacak bir dalı vardı ve çok mutluydu. Yedi tepeli kent ona mucizevi bir aşk yaşatmış ve hayallerini süsleyen beyaz saçlı prensi ile tanışmıştı.

İşte bugün büyük gündü çünkü sevgilisi artık hep Ankara’da ve onunla beraber olacaktı ama dakikalar geçmek bilmiyor, her an, ömürden ömür götürürcesine sancılı oluyordu. Pek çok hayali vardı Pelin’in Ercüment’e dair. Öncelikle süregelen bu birlikteliğe resmi bir isim koyacak ve en kısa sürede sevdiği adamdan minicik bir bebek dünyaya getirecekti. Çocukluğundan beri özendiği mutlu aile tablosunu kendi hayat fırçası ile çizecek ve ömür boyu çürümeyecek bir çerçevenin içine sıkıca yerleştirecekti. Bunları düşünürken bile kalbinin daha hızlı atmaya başladığını ve sevgilisini ne denli çok sevdiğini fark etti.

Pencereden görünen o gelin gibi beyaz Ankara manzarası içindeki huzurun artmasını sağlamış ve modern döşenmiş salonundaki deri kırmızı koltuğa sakince oturmuştu. Kolundaki saate bir kere daha bakan Pelin artık kavuşmak için sadece dakikaların kaldığını anlamış ve yüzüne hoş bir tebessüm yerleşivermişti. Gerginliğinden eser kalmadan usulca koltuğun arkasına yaslanan Pelin, mutlu bir ifade ile gözlerini yumarak Ercüment’in kollarında olacağı birkaç dakika sonrasını hayal etmeye başlamıştı ki o ismi duydu: “Ercüment Kara”... Derin bir sarhoşluk hissediyor ve imsin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu. Paniklemiş ve şaşırmıştı. Bir anlık tepki ile televizyona başını çevirdiğinde ekranda sunucunun ismi yinelediğini duydu. “ Bolu’da Trafik kazası... İstanbul’dan Ankara’ya gitmekte olan 34 EK 881 plakalı araç yoğun kar yağışı ve buzlanma sebebiyle kaza yaptı. Ünlü iş adamlarımızdan Ercüment Kara ve araçta yanında olan eşi Neriman Kara olay yerinde öldüler. Allah’tan rahmet ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.”

Pelin, sadece televizyona bakıyor ama artık hiçbir şey duymuyordu......

Betül Başar
Kayıt Tarihi : 14.8.2009 10:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yaşamın acı yanından bir tutam...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Abdullah Çağrı Elgün
    Abdullah Çağrı Elgün

    Sevgili BETÜL;
    Hikâyeniz oldukça etkileyici... Tebrikler. İnsan hayatı, İnsan karakteri, insanın insan içinde yaşayışını sürdürebilmesi, kurdukları dostluklar, arkadaşlıklar ve sosyal ilişkilerle yakından ilgilidir. Sosyal insan yalnız başına tek bir odaya kapanarak kalamayacağı gibi, bir dağ başında konuşmadan, sosyal ilişkilerden yoksun, insan görmeden de yaşayamaz.


    İnsanı insan anlatır. İnsanı İnsan tanır. Her insan da HER ŞEYİYLE KENDİNİ ANLATIR. Kimileri: “Ben falanı anlattım. Şu makalemde şunu yazdım, şiirimde şuna değindim, şunu anlatım.” der. Aslında HEP KENDİNİ ANLATMIŞTIR. O KİŞİ KENDİSİDİR. O SÖZLER O KENDİSİNİNDİR. BÖYLE OLUNCA “HER İNSAN KENDİNİ ANLATIR.” Derim.

    “Muzizeler Olsa da…” başlıklı şiiriniz: Hüzün, yürek yangını, sevda sarsıntısı, ihanet ve dil yarası sarsıntılarıyla sizi, ruh dünyanızı ne de güzel anlatıyor.
    Şairin dediği gibi:

    “Sürmeyi göz öldürür,
    Kebabı köz öldürür,
    Yiğidi kılıç kesmez,
    Bir kötü SÖZ ÖLDÜRÜR.”

    Adamın sucu var veya yok; ama bir direğe bağlamışlar. Orada bulunanlara da mecburen: 'herkes bir taşa atacak, yoksa öldürüleceksiniz.' demişler. Bir dostu var o da orada. Arkadaşının halini görmüş içten içe ölüyor. Taş atmak neyine... Mecburen bir şey atacak sıra ona gelmek üzere. Hemen bir gül koparmış bir yerden. Sırası gelince de gülü önüne atmış. Atmış atmaya; ama dostunun gözleri içinde çakılı kalmış, üzüldüğü belli oluyormuş; ve hemen seslenmiş:

    ...
    'DOSTUN BİR TEK GÜLÜ PARALAR BENİ' diye bir kaç söz etmiş.
    İŞTE BU!.. Demek insana hiç bir şey ağır gelmiyor ; ama kötü söz ve dosttan beklemediği... (atılan bir GÜL bile olsa) öldürüyor.

    İnsan bazan içinden çıkamadığı problemler karşısında, kimselere diyemediği, başının dumanlı dağlar gibi bulutlu olduğu dönemlerde kaleme, kağıda, bilgisayarın tuşlarına sarılır. Onunla ağlar, onula güler, onula dertleşir… Anlatır tüm olanları, bitenleri duyguları sergen gibi serer yere, KENDİNİ ANLATIR… Anlatır da herkes o duyguları bukadar açık seçik, bukadar akıcı, bukadar içten anlatamaz. Bazan gözleri bulutlanır, yağmur yüklenir kirpikleri, ve kağıdın beyaz sayfalarına, bilgisayarın tuşlarına damla damla düşmeye başlar..
    İşte bu bizizdir. Başkası değil…

    Saygılar ve in içten sevgiler. Herşey, gönlünce güzel, gönlün kadar aydınlık olsun efendim.
    Abdullah Çağrı ELGÜN

    Cevap Yaz
  • Deniz Bulut
    Deniz Bulut

    Umarım bu olay bir hayal ürünüdür.Çünkü çok acılı bir olay.

    Cevap Yaz
  • Murat Güz
    Murat Güz

    Bir uçurtmaya asılı kaldı düşlerim.
    Ya tellere takılır,
    yada güneş batınca
    bir çocuğun koltuk altında
    eve dönerim.


    Cevap Yaz
  • Ozgur Demir
    Ozgur Demir

    teşekkürler güzeldi..
    kelime hazneniz çok geniş

    Cevap Yaz
  • Betül Başar
    Betül Başar

    Teşekkür ederim beğeniniz için ...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (8)

Betül Başar