Sonsuzluk koyulaştırır hıncımı,
Pür bir alacalığa boyar.
İsmimi bıraktım ardımda
Tohumlar, ağaçlıklar, kışa batırılmış sarı otlar ufalandılar ceplerimde uzun uzadıya.
Tekil bir muğlaklık bindirdim çokluk dayanınca bu kimliksiz kayalara;
Annemin o son kırıntıları da akıp gitti kulaklarımdan
"Nereye gidiyosun bu vakit" sofralarından doğrulup, bir hışımla çıktı dışarı.
Üstüm başım evlere bulandı,
Ne zamandır düşlediğim bir de o şehirlere.
Adımı kazanmak istedim geri
Bir damla kan ayırdım dudaklarımdan şehirlere akıtacak
Gören olmadı yine de bu sessiz uyartıyı, yalnızca bir hiçlik ayaklanması avuçlandı kayalardan.
Bitmek bilmiyor bu tekrar
Bir asrı aşkın eskillikte sütunlar taşıyorum omuzlarımda yılmadan
Hele de sıkılmışsam, geçkinlerin alaturkalarını tazeliyorum sık sık.
Benim gibi onların da isimleri kazınmış dünyadan,
Gören olmamış benim gibi onları da.
Kitapların birinde, eprimiş bir köşede hiç olmadık şeyler gevelemişler yıllarca.
Çatallı muğlaklıklarından damlayan alaya alınmış sesleriyle,
Kim bilir ne zamandır hiç konuşmamışlar.
Anıştıramıyorum;
Gölgemi doyuracak bir nesne yok.
Sormadan edemiyorum bu alık soruyu kendime,
Çocukça bir merak kabarıyor midemden:
Neden kaynıyor böylesine içim diye,
Neden yadsıyan bir dirim gücüyle böylesine tıka basa dolup taşıyor?
Yalnızca geceleri de değil artık, gündüzlerime de dadanıp avaz avaz koşturup duruyor dörtnala deliler gibi.
Susturmak istiyorum onu; susturup, sunaklara boğmak, pey akçeleriyle süslemek istiyorum.
Ama kabul etmiyor o
Kurtaramıyorum kendimi ondan
Mekanik dişlerini geçirip bileklerime,
Yalnızca bir damla kan olup
Yalnızca bir damla kan kadar öldürebiliyor beni.
Kayıt Tarihi : 23.12.2020 02:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

beğeni ile okudum
TÜM YORUMLAR (1)