Yetmişli yıllardı. Askerden geleli birkaç ay olmuştu. Hele terhis için aldığım elbiseler, üzerimde yeni gibi idare ediyordu. İşe başlayıp, hayata atılmam gerekiyordu. O zamanlar, biraz daha şartlar uygundu.
İş arama takibim devam ederken; sürücü ehliyeti almam için de başvuruda bulunmuştum. Bir taraftan iş arama, diğer taraftan ehliyet başvuru belgeleri için evden çıkıp, akşama tekrar dönüyordum. İşte, ehliyette hemen olacak gibi şeyler değildi. Bende boşta olduğum için kendime meşguliyet sayıp, uğraşıyordum. Ehliyet için trafikten dosya cemiyetten belge derken eve eli boş dönmüyordum.
Sabah kahvaltısı için, yer sofrasını anacığım sermişti. Babamla ben sofraya oturmuşuz. Anamda ekmektir, çaydır sofraya getiriyordu. Babamla evraklara bakıp, bugün ne yapacağımı konuşuyorduk. Odaya her girişinde bir şeyler duyan anacığım; beni kayırma adına olmalı ki; eski bir otobüsçü olan babamın ehliyetinin babama daha lazım olmayacağı düşüncesi ile tüm cesaretini toplayarak;
_Ola oğul daha ne geder goşdurup yorulacaksan. Baban eski ehliyetini sene versin. Ona daha neye lazım olur ki. Demez mi?
Ah çekip de arkam sıra ağlar var
Bakarım bakarım sılam görünmez
Aramızda yıkılası dağlar var
Coşkun sular gibi akıp durulma
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta