Eski bir aynanın sırlı yüzüyüm,
tozlu bir köşede sessizce bekliyorum.
Çerçevemde solmuş altın varaklar,
bir zamanlar gözlerimde kaybolan gözler…
Yaşlı,
kaybolmuş bir mazinin dünündeyim.
Hayalimde gülen bir kadın silueti,
bahardan kalma çiçekli...
Ardımda karanlık,
bir adam; bakışı harap olmuş.
Zamanın fısıltılarını duymuyorum.
Elimi uzatıyorum,
dokunamıyorum yarınların kuyruğuna.
Sesler yankılanıyor ruhumun karanlıklarında.
Geçmişin gölgeleriyle savaşıyorum,
suskun ve sabırlı...
Kaç sevdanın daha ipini çekecek yorgun ellerim?
Kaç veda gördü kimsesiz gözlerim?
Kaç gözyaşı ile yıkandı bedenim?
Ve en son hangi yüze eğildi yüreğim,
fersah fersah inledi dillerim?
Şimdi külün tabağa kusuşu gibi kusuyorum,
hayatın bekareti bozulmuş yüzüne.
Ayaklarım ayrılığın ayazında,
öfkem kinini bileyliyor.
Ve aynalarda kayboluyorum.
Bakarken göremeyen ben,
ya görürken bakamazsam?
İşte o vakit ölürüm diyemiyorum.
Ve işte,
zamansız bir girdaba savruluyorum,
yüzüme kazınan suretler gibi,
unutulmuş bir masalın son dizesi gibi…
Kim bilir kaç el daha dokunacak sırlı yüzüme,
kaç anı yankılanacak derinliklerimde?
Beni izleyen gözler belki de kendini seyredecek,
ama ben, ben hâlâ geçmişin ağırlığında,
sessizce bekleyeceğim,
yarınlarımın yeniden maviye dönmesini...
Ne bir umut ışığı deler artık karanlığımı,
ne de bir çift el siler üzerimdeki tozu.
Ben, kırık bir yansımanın suskun bekçisiyim.
Ve belki de sırlarımın içinde saklı,
ben bile unuttum kim olduğumu.
Beni bana unutturan kim?
Bak, onu da unuttum.
Aynaydım ben, değil mi?
Eski...
Tozlu...
Paslı bir ayna.
20.03.2025 16:03
Kayıt Tarihi : 20.3.2025 16:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrik ediyorum yürekten...
TÜM YORUMLAR (1)