'Çanakkale içinde aynalı çarşı'
çanakkale dışında
karakol
'Karakolda ayna var'
aynasız ne var
memlekette
sazan bile aynalı
Mart 87
Erzurum
..
geceye karşı
sıcak bir kışı
kanayan nehirlere
doluyorum
dolu / yorum
ruhumu sarmalayan bukağılara rağmen
boşalıyorum
boş / alıyorum
yıldızlardan kurtulamıyorum
yıldızlar tutsak
..
kahreden bir şarkıya sunulacak
her akşam bir güneş
umutsuz ve karanlık
pamuk prensesi olmayan
muhiddini arabi okutulacak
akasyalarla karakollara yansıtılarak
Mayıs 88
Erzurum
..
sizler
rüzgâr sesli çocuklar
ne değişken duruşunuz var
size bakmaya üşeniyorum
yeni sarf edilmiş sözcük gibisiniz
kâğıtlara yumuşayan türden
Ocak 87
Erzurum
..
I.
kumar oynadım umut üstüne
hile yaptılar besbelli
neyim varsa kaybettim
adımdan başka
-bilirsiniz
kaybeder dürüst insanlar-
aşka geldim işte
nasihat edeyim
..
kendini ve istanbulu saklıyordu
göl kıyısında
ekmek bilmez
esmer çocuk
esmer ülkede
masmavi sürgündü
tutsak şehirlerden
şu halimize bak
insanlar sahipsiz
..
Tatil bitip meclis açıldı sanma
Açılan kıçımız görmez misiniz
Ahlak firar etti din de göç etti
Gidişat nereye sormaz mısınız
Kerpetenle söküyorlar düşleri
Hangi gerekçeyle verdik başları
Gediğine oturmayan taşları
Kenardan köşeden kırmaz mısınız
..
bir yanılgı esniyor
akşamüstü çöküyor
sabahüstü çekilen resmime
loş bir aydınlık rüyalanıyorum
her rüyamda sen varsın
kimi iyi
kimi kötülük ediyorsun
zamana ve bana
Mayıs 87
..
hep kızıl bir heyecan sarar
ne vakit çocuk görsem
çarpık bir okulun bahçesinde
ağzımda çöl
yüreğimde sevda
kusursuz yükselen grafik olur
çoğul yaşarım
aklıma çocuklar geldikçe
kiralık mutluluk olur
..
yalnızlık heykelinin kalıbıyım
erimiş demir boşaltıyorlar
tunç ebedileşmiyor
ben ezelileşmiyorum
denizi alevlendirecek kadar
tanrıyı sil baştan yaratacak kadar
sıkmak istiyorum dünyayı
limon gibi
çamaşır sıkar gibi
dünyanın beni sıktığı gibi
..
çekemem kan bulaşan bakışlarımı
kitlenmiş bir devrime
sevgi ayıklamakta
ellerim
paramparça
libasım
kan içinde
çatlayan kalabalığınız
şehrin sırrını dağıtır
bir parkta
..
benim güzelliğim
öğrencisiz öğretmen
okulsuz çocuk
gecelere gizli
acılardan ders alan
hükümete veren
açık yeşil memleket
otuz iki virajlarda
otuz üç zikir dolaşan
kendimi kanıyorum
..
cehennemliğimdir akşam/altıları
içkili değilsem
içkiliyken daha çok severim tanrIyı
tanrInın beni sevmediği kadar
yüreğim bir gemici kahvesi
dışarıda ıslık çalıyor rüzgâr
'Yüce dağ başında yanar bir ışık'
burnumdan ve tüm plastik yerlerimden soluyarak
..
Bozuldu düzenim ellerim yılgın
Tutmuyor geceyi ay garip olmuş
Cenazeler dalgın diriler çılgın
Değişmiş töreler huy garip olmuş
Şafak gecelere akşam güne dert
Riyâ efendiymiş köle ise mert
Kalbe girilmiyor taştan daha sert
Kase eski kâse mey garip olmuş
..
saatler mübaşir
dakikalar taş kesilir
konuşur aylak bakışlar
renkleri dinamitlenmiş gecede
kana susamış namlulara bakıp
neyi hatırlar
güpegündüz
düş görenler
düşlerinde
bizi hatırlamazlarsa
..
Yıldızlara kayan düşler üşümüş
Tanrı’ya uğrayıp dönen gözlerde
Ne altun değerli ne yakut gümüş
Işığı ebedi sönen gözlerde
Dualar semada uçuşur garip
Ay mazlummuş meğer güneş muzdarip
..
Ölüm girince kapıdan
Baykuş gelip öter bir gün
Felek seni kör kuyuya
Düşünmeden iter bir gün
Doğru yoldan bir çıkarsan
Ya da bir gönül yıkarsan
Hele hayattan bıkarsan
Ölümden de beter bir gün
..
Gökyüzü karıştı gözbebeğine
Ellerin dağları okşadığında
Bir martı uzandı baktı yarına
Balıklar ağları okşadığında
Gündüz yeryüzünü verir fesada
Gece neonlarla donanmış ada
Bozulmuş istikrar düzen burada
Baltalar bağları okşadığında
..
Nehirler yürütür göz bebeklerim
Gece yüreğime taht kurduğunda
Çürümüş sabahı düşte beklerim
Boğa/dikenine yol sorduğunda
Ben bir görüntüyüm sanki aynada
Acı duymuyorum sevinç hiç ya da
Gözlerim muamma yeşil bir nida
Duyarım yürekten çark durduğunda
..
Mutluluk telaşlı yüzünü gördüm
Kapını bir gece çaldığım zaman
Bu yitik hafıza ithal bir vahşet
Öğrendim yanında kaldığım zaman
Gözlerimden nitrik asit akıttım
Yüreğimi türkülerle okuttum
Göl çiğnedim ırmakları dokuttum
Tereddüt namazı kıldığım zaman
..