12 Mart günü istiklal marşımızın kabul günü anısına;
İSTİKLAL ŞAİRİNE
Şiirler havzasının Fırat’ı ve Dicle’si,
Anlam fatihi ve şahsiyet abidesi!
Ümit, coşku, heyecan, hüzün ve hakikat,
Bir kitapta can buldu: Eserindir! Safahat...
Dünyaya dair,
Hiçbir şey bilmiyordum.
Ne bir ses, ne ışık…
Yapayalnızdım.
Kimsesizim sanıyordum.
Bir et yumağıydım.
Kayıp ruhların cenneti, hayalleridir,
Bastıkları yer cehennemleri...
Gövdeleri mezar,
Yaşamları yüreğinden uzakta.
O halde;
Kendini aramak için doğdun.
Saat gece dört,
İn cin uykuda.
Bir dertliler ayakta, bir de sağlıkçılar…
Bir hemşire vardı.
Uykusuz gözleriyle hastaya baktı.
Ağır yaralıydı.
Şimdi,kum saatinin boğazından geçmişe düşen günler,
Senli olmasa bile, sensiz de değil.
Sen, bir hikayenin sayfaları gibisin.
Aşkı sana yazsam da hep dışında kalan.
Ersin Kadir GÜNEŞ
Çiçeksiz baharlar gördüm.
Yağmuru yoktu.
Yinede yaşam fışkırırdı topraktan.
Kök salardı dünyaya.
Çağlardı sular.
Yeşerirdi içim.
Yol gosteren tabelalar silindi.
Zaten nereye gidecegimi de unuttum.
Bosluga cikan bir sokaktayim.
Korkuyorum!
Yönümü degistiriyorum.
Miknatislar doguyor disimda.
Gerçek,Ararat'ta bir gemi.
Sensizlik benim en büyük çilem
Yalnızlık,sensizliğin eseri
Ben,seni seven bir deli
Rüzgar,yağmurun seslenişi
Hayatım , halatsız bir asma köprü üstünde , düşmemek için, koşmakla geçmiş. Hiçbir parçası birbirine bağlı değil ve her parçası boşlukta duruyor. Bu boşluğun üstünde duran her parçaya düşmemek için basmışım da bastığım her parça düşmüş, sonra da düşmemek için ilerlemişim; belki de bu yüzden geçmişe baktığım zaman bana binlerce fersah uzak gibi geliyor. Geçmiş denilen kuyu, kopuk kopuk anlardan ibaret. Her biri de ayrı bir oyukta gizli. Bense yalnız başıma, bedenim kadar ,bir şimdideyim..
Niyeyse , o hayatları yaşayan ben değilmişim gibi geliyor. Hatıraları hala hafızamdayken önce duygularım unutuyor sonra da hatırası silinmeye başlıyor. Geriye ne dost, ne arkadaş… sadece bir boşluk… Ruhumun önünde uçurum.
Bu uçurum daha en başından varmış. Bana hayatın kapısı açılırken; annem, sessiz bir heykel gibi durmuş. Bense bir kedi gibi dokuz canlıyım diyerek bu yola atlamışım. Cesur bir hamle gerekmiş. Uzun mesafeli bir boşluğu aşıp ,boşlukta duran ilk basamağa zıplayarak basmışım. Sağlam bir zemin aramış durmuşum. Tek istediğim ayağımı basıp, yorulmadan, tüm benliğimle üstünde duracağım bir yer.
Buldum mu bilmiyorum. Şimdi sağım solum boşluk. Yüksekçe bir kayalığın zirvesinde, sağlam ama küçücük bir yerdeyim. Belki de birazdan bir horoz gelip,” Senin sabahın oldu.” diyecek ve döne döne çıkan taş merdivenlerden ilerlerken bana yol gösterecek. Zirvede ise beyazlar içinde annem, belki tanrıçam, belki de sevgilim beni bekleyecek.
Sonra bir yılan yutacak beni. Bir kuru kafakafanın gözünden içine gireceğim. Etlerim sıyrılacak kemiklerimden… Öleceğim… Sonra iskelet olarak bir mezarda yatacağım. Üstü açık mezarımda yılanlar dolaşacak . Biri ellerime dolanıp, kelepçeleyecek. Beni göğe yükseltip anneme götürecek. Annem, hafifçe açılmış bir midye gösterecek. İncileri için, gireceğim içine ve kabuk kapanacak. İşte o zaman kundakta bir bebek olarak yeniden dirileceğim. Yeniden emekleyeceğim ve bir kızılderili şapkası takıp zirveden zirveye zıplayacağım. Bir yerde yorulursam bir kaplumbağa bana yol gösterecek. Onla birlikte okyanusa dalacağım. Bir adaya gideceğim. Altınla bezeli bir tahta oturup, kendi hayatımın efendisi olacağım ama ayağa kalktığımda kırmızı pelerinli oyuncak bebekler gibi dağılacağım. Her bir parçam yere saçılacak.
İşte benim yazgım bu! Avuntulardan ibaret... Boşlukta duran dayanaklarda koşmak. Yorulmak, ölmek, dirilmek… Tam oldum derken dağılıp, saçılmak.
Sevdiğim;
Sen konuşunca bütün şarkılar susar.
Mutluluğun,neşen,hüznün ve öfken bile,
Sesinin her notası alır beni götürür.
Herkesin bilmediği aşıklar ülkesine.
Orada renkler değişir,gözlerin mutluluk rengi olur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!