silinmiş izlerin geçtiğin bütün yollardan
ardından bıraktığın anılar gittikçe flu
ne güneşin görünüyor ortalıkta ne yağmur kokusu havada
şimdi her şey gecede sinsi yağan karla örtülü
bizi sorma soğudu birden içimizin kuytuları
ağzımızda kaldı ağıtlarımızın tortusu
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Hiç kimse erken veya geç ölmez.Yaradan ne kadar ömür takdir etdiyse O kadar.Dersimize iyi çalışmadığımız böylece açığa çıkıyor.Cevabını veremediğimiz sorular....Ölmeden önce bu büyük ve önemli hayat imtihanını (sınavını)başarıyla verenlerden eylesin.Hayırlı sabahlar.Şen günler dilerim.
Şiir fena değil yani...Kutlarım.
Şiir tüm şiirsel; şekil, içerik ve verilen mesaj, imge ve şairin yüreğinden geldiğiyle ne de akıcı, vurucu ve farklı.. Candan kutladım. Yürekten gelen ezgi ama esasında (insan olarak ölme hakkına mektup iletisiyle dik durarak) şiir mantığında balansa erdiğiyle kuvvetli mesaj da veriyor. Biraz hüzün, sitem seziyor, algılıyorsamda duruşu ayakların üzerinde demir gibi sağlam. Özellikle dünya ve yurdumuzda ki insan olarak ve insan kalarak yaşamanın, insan odağından; yiyici, yuyucuları ile duygu ile emeği sömürün imam-papaz ve vatikan üçgeninide ki ağaları, holdigleri, saltanatlığın paşa ile karalları bana hep banacılar insanı dünyaya geldiğine bin pişman edercesine, daha gelir gelmez cehennem ha karışmam sonra!! tehditli yetiştirilmesine ayetler, yasaklar ve emirlerle günümüz dünyasına bunlar adeta kazık çakmışlar ve nihayetinde kendinin de insan olduğunu bile bile bana bana hep banadan uzaklaşamayan esrar müptelasından daha aşırı sömürücü zihniyetler…her evren ferdinin yaşamdan haz ve neşe almasına ve doğru dürüs insan gibi yaşamasına olanak tanımıyor..
Ve bende diyorum ki:
*İŞTE ÖLÜM
Ölmedin ki bilmiyorsun nedir ölüm
Ama öldürmekte senden üstünü yok
İkinci dünya savaşı, Kerbela, Hiroşima’da
Bulamadın ölümsüzlüğü, bilemedin ölümü
Freud, estetik ameliyat, klonlamayı buldun
Beynini hastalık sendromundan kurtaramadın
Gelişim hücrelerini, ihtiyarlığı durduramadın
Bulamadın ölümsüzlüğü, bilemedin ölümü
Koskoca adam, Tarzan ya da başkansın
007 oldun yurdunu, Dünyayı-Ayı yalancı
Sağol, kaç kere yutturmaca ölümden döndüm
Bulamadın ölümsüzlüğü, bilemedin ölümü
Beş yaşındayım şans uçurtmamla yaşıyorum
Yaramaz büyükler evimizi harabeye çevirmişler
Gece kulağımı sağır eden buuuuumlu bir patlama
Anne-babam iki-üç gündür uyuyorlar, bildim:
“İşte ölüm! ”
15 Ocak 2006
Nadir Sayin
Saygıyla..
bir muska gibi gizli gizli taşıyoruz seni
tenimizin sıcaklığına karışmış öyle saklısın
bu dünya bildiğin gibi değil bizi de öldürecek
erken ölmekte galiba çok haklısın
günün değerli şairini tebrik ederim güne yakışır bir şiirdi.saygılar sevgiler.
iki gündür hasanlı,hüseyinli şiirler okuyoruz....ya hasan hüseyin'e yazıyor şiiri,ya da hüseyin hasan'a:))))
hey nalan!..sen de bana şiir yazsana!:)))
babamın adı da hüseyin'di ve annem ona hep hasan derdi...sadece bundan ibaret olsa iyi de,babam da anneme hasan diyerek hitap ederdi...onların arasında olan bu 'hasan' muhabbeti beni hep düşündürürdü...
sanki anahtarı açan şifre!..
şimdi mi
kalmadı hiçbiri...
ne babamın o sevecen sesi
ne de anneme yüklediği erkek misyonu...
açılan kasadan çıkan paralar,altınlar gibi yayıldık her bir tarafa...tedavülden kalkmamıza az kaldı gibi!.......
geri dönüşüm kasasıdır hayat ki;çok özledim hem hasan'ı,hem hüseyin'i,hem de annemi açıkçası...
alın işte!
ölümü çağırıyorum gidebilmek için
özlediklerimin yanına...
yoksa hayat,bu hayat olarak sürüp gidecek yine
ben gitsem de...
uğurlar olsun yeni doğanlara:))))
ne güzeldi şiir...yumuşak bir filmi izler gibi geçti dilimden dizeler...
herkese saygılarımla...
…bazı durumlarda şiir…kendi etrafında dönen dünyanın ekseninden çıkmak ister…bu ne durup dururken olur…ne de boşuna…
bir şair…
erken uyanan günün güneşine kapar bütün ışıklarını…garip olan bir durum nedense..normal gelir o vakit sizlere…aynı telaşla koşarsınız …gününüz bildiğiniz gibi başlarken…akşamın karanlığındadır o …ilk nefesini almanın kararlığı ile iyice saklanmıştır…(sayfalar dolusu) gizli odalarınızı açmıştır….bilmediklerinizi öğrenmiştir
…söz vermekle başlayan bir hayatın sınırları ne kadar genişletilebilirse uğraşmaktadır..dur durak bilmeden… derin yaralar alır… ama ayan… ama saklı…
ışık... ilaç gibi dolanırken başının etrafında bir çocuk…ilk kelimesini kazır aklının bir ucuna..siz aynı yorgunlukla açarken kapılarınızı..şiir çıkmaktadır avlunun en serin ağaçlarında yüzünü döner
…galiba( olgunluk) tutmak isterken avuçların da onu..o çıkar ufuk çizgisinden görür müsünüz bilmem ama…o vakit şiir erken ölür derler…şairler yas tutmayı hiç öğrenmedilerse…neden şiir bekler şairini…ve yaşayanlar zamansız ölmez ise neden düşer şiir kendi yazgısının peşine...bilmektedir ölüm ve doğum ne vakit zamanını şaşırır...karmaşanın ayak sesleri düşer şairlerin peşine...sevgilerimle
Uzun zamandır antoloji de okuduğum en güzel şiir
Tebrikler şair
Saygı ile..
'Seçme Şiirler' panosundaki bu güzel şiiri okudum:
Erken Ölüye Mektup. Şasirimiz Hüseyin YURTTAŞ, güzel imgelerle şiirini örgülemiş. Kutluyorum:
1) Soğudu birden içimizin kuytuları.
2) Issızlığımıza düşen bir damla su.
3) Erişemesiğimiz uçurumlarda soldu çiçeklerimiz..
Antoloji.com/da kayıtlı ' Sevgiye Övgü ' başlıklı şiirimin girişiyle, bu güzel şiire eşlik etmek istiyorum:
' Uzat ellerini isan kardeşim uzat;
' Çoğalsın sıcakjlığımızda mutluluğumuz.
' Sevelim bu göğü, bu dağı, bu denizi
....ve birbirimizi.
Sevincini kahkahama
....................
...................
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
Düşünmek ve düşündüğünü aktarabilmek ne kadar güzel.Erken Ölüye Mektup, belkide özleneni aramaktır. vurgulanan gayet manidar konular var.Hatatta gözlerini açan için ölümün erkeni veya geç vakti yok. Sevgileri sevgilileri aramak ve elde edemediği arzuları gerçekleştirebilmek.farklı şeylerdir. Yinede güzel kurgulanmış bir şiir. Saygılarımla. Nazır Çiftçi aNKARA 26.12.2010
Belki günün birinde...Rüzgarsız ve kavgasız..Büyük şehirlerin üstlerinden geçen bir duman olacağım...Kulluk etmeden birilerinin vicdanına..O dönülmez yolda hep..Ortak bir beden taşıyıp...Arıza verecek kötü yanlarından...Ve yine sevgi..Ve yine aşk...Bahar tılsımı renkli kokular,...Geveze böceklerin şarkıları,..Tok bir köpeğin rahatlığı...Belki günün birinde..Planlarım olmadan...Ve tasarlamadan..Sonsuzlukta dönen bir duman olacağım.
Erken ölüm diye bir şey yoktur şairim, herkes tam zamanında ve tam anın da ve de salise sapmadan çağrılan davete icabet eder! Müntehirler bunu bazen erkene aldıkları yanılgısına düşerler! Halbuki, işin keyfiyeti öyle bir manzara arzetse de, mahiyetin hakikatı hiçte öyle değildir. Zira tevellüdat ve vefiyatların organizatörü proğramın da milim şaşırtmaz, uygulayıcısı Azrail olsa bile!
Bizler, yetişebildiklerimizle iktifa etmesini bilmeyen ve ifrat hırs yüzünden, ezelden kısmet olanı kader takdir etmesine rağmen, kısmetimize razı olup rahat etmek yerine, rahatımızı bozmak uğruna, daima uçurumlarda ki yetişilmesi güç olan ve pek çoğu da memnu çiçekler manasında olan ideallerimizi koparmak için çabalarız ve intihar manasına gelecek davranışlarımız yüzünden yine tam zamanında ölürüz ama ne yazık ki, heder oluruz!
Herkese ve şair kardeşimize hayırlı çalışmalar dilerim.
Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta