Yalnızlık, cam kırıklarında ışıldayan bir iskambil kulesidir,
Her kart bir rol; baba, sevgili, dost, evlat…
Boş bir masada çay soğur usulca,
Yere düşen her papaz, sessizce parçalanır.
"Bu oyunu ben mi kaybettim?" diye sorarsın,
Cevap, duvarda asılı babadan kalma saatin tik taklarında.
Gece, bir ameliyat masası gibi soğuk,
Sigaralar kül tablasında ölürken,
Yatağın üstünde yıldız haritası çizersin parmak uçlarınla
Burada güçlü olmak denen bir yara izi var,
Şu köşede ağlamamak için dikilmiş bir duvar…
Camlar buğulanır, sen silene dek,
Aynada kırılan hep senin yansıman.
Sokaklar, erkekliği bir palto gibi giydirir sırtına,
"Ağır mı?" diye soran yok.
Gece, sokağa dökülen ayak izleri,
Bir sen bir de karanlığı tüketen dilenci
Cebinde taşıdığın fotoğrafın sarı köşeleri,
Bir kadının gülüşüne sığınmış çocukluğun.
Otobüs durağında beklerken,
Gözlerin buluşur, o dilenciyle
İkiniz de bilirsiniz aynı düşüşün mimarisini
İşte o an
Bıçak sırtı gülüşler asılır duvara
Bardağın dibindeki son yudum kahve,
Masada bıraktığın "özür dilerim" yazılı peçete,
Ve camdan süzülen yağmur,
Yüzüne vuran bir tokat gibi…
"Erkek adam ağlamaz" diyen o ses,
Aslında senin en çok ağlamak istediğin anlarda
Kulağına üflenen zehirli bir ninni.
Peki ya son?
Erkek yalnızlığı, en ağır zırhın ta kendisi.
Yalnızlık, bir nehirse eğer,
Sen, dibinde biriktikçe taşlaşan çakılsın.
Dua et ki biri gelip avuçlasın seni,
Fırlatsın gökyüzüne belki bir yıldız olursun.
Kırılsa da kimse duymaz sesini,
Çünkü çığlığın, içinde boğulmuş bir martı…
Ama bilmelisin ki,
Sen, kendi gölgenle dans eden adam!
Yıldızlar da yalnızdır…
Sadece yanarken güzel görünürler.
Unutma erkek yalnızlığı
Küllerinden doğmayı bekleyen bir anka kuşudur
Kanat çırpması yasak, ötüşü zayıflık…
Ve küller,
Sen öldüğünde bile sıcak kalır.
Kayıt Tarihi : 6.3.2025 11:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)