Saf, temiz…
Henüz doğmamış, günahsız,
bir cenin iken üstelik
başlıyor çileler.
Anneler doğuruyor
milyon milyon bebeleri
açlığa, yokluğa, sefalete…
Anne pişman, baba pişman,
bebe pişman.
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Zalimin zulmü
azap gibi çökünce
mazlumun başından aşağı,
kaldıramıyor artık toprak;
çatlıyor,
bin parçaya bölünüyor
dev gibi yeryüzü tabakası.
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Işıksızlık,
hedefsizlik,
edepsizlik,
cehalet…
Arş-ı âlâyı inletir
sabahtan akşama,
akşamdan sabaha.
Kalmamış masumluğun zerresi…
Cehennem satın alınıyor
en pahalı fiyata,
Cennet bedavayken üstelik.
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Kirletilir, zehirlenir,
kucaktan kucağa sunulurken
bulûğa bile ermemiş genç kızlar…
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Anne katili evlat,
evlat katili anne
kaplarken gazete sayfalarını,
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Hey hat…
Kardeş kardeşe susamışken
canına, malına, namusuna…
Nerede o
Erkam’ın evine koşanlar?
Dolarlar, külçeler,
mezarlardan bile karanlık
saraylar yükselirken;
geliyorken imandan önce
servetin gölgesi…
Nerede o, nerede
Erkam’ın evine koşanlar?
Ve gün gelir,
hak ile batıl yeniden omuz omuza değdiğinde
anlarız kimdik, neydik, nereye savrulduk…
O vakit sorulacak herkese
tek bir soru:
“Yeryüzü yangın yeriyken
hangi kapıya koştun?”
O gün anlaşılacak
kim taşın altında bir karınca gibi ezildi,
kim bir karıncanın bile hakkını gözetti.
Ve işte o vakit belli olacak
kim gerçekten koşmuştu
Erkam’ın evine,
kim sadece seyretmişti.
Kayıt Tarihi : 15.5.2024 16:54:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!