dışarıda sıcaklık sıfır derece,
hayal bile edilemeyecek hayaletlerle dolu bir gündüz ya da gece.
...
çocuk..,
buz tutmuş cama yapışan kar tanelerine bakarken, içini çekerek
sen misin ‘yarın’ dedi içlerinden birine, o kar tanesi gibi üşüyerek
gözünü alan kristal, yangın alevinden kaçmış kıvılcım gibi parlaktı
ama dönülmez ağıtlardan bile çok uzak, soğuk, yalnız ve ıslaktı.
çocuk..,
sen misin ‘yarın’ diye bir daha sordu, soğuk cama doğru yaklaşıp
ama sonra korkuyla geri çekildi, camda eriyen kar tanesine bakıp
kristal bir gözyaşı gibi akmıştı ‘yarın’, süzülüp pervazdan aşağıya
buz arası çatlaklardan yol bulup, karışmak için kor ateş kazanına.
/oyuncaklar kırılmış, elim üşümüş…, ‘yarın’ gözden kaybolmuş…/
.
.
adam…,
çocukluk kuşunun yürek suyuyla beslerken, içindeki o kor ateşi
hala aklının bir köşesindeydi, camda eriyip kaybolan kar tanesi
çünkü ne güneş çekildi o günden sonra günden, ne de ay geceden
ve o gün eriyen ‘yarın’ bir daha asla, hiç gözükmedi pencereden.
saat on iki…,
yani erimeler doğumumuzla birlikte başlar, biter öldükten sonra
arada boşluğu doldurmak bizim yaptığımız, o da yaşamak adına
bir gün zafer mutlaka umuduyla, buna mücadele ve sevda diyoruz
ama hala içimizdeki oyuncağı kırık, eli üşümüş o çocuğu yaşıyoruz.
/saçlarını kim örmüş, beni öpmüşsün…, ‘yarın’ nereye saklanmış…/
...
eksi sonsuza kadar düştü derece,
gündüz ya da gece, beyaz heceler üstünde simsiyah bir bilmece.
Kayıt Tarihi : 26.12.2011 09:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Konu: Erimeler
----------
Belki de Akdenizin Kuytu bir köyünde doğmuş olmamdı kar’ı tanıyamamış olmam 10–12 yaşlarıma basıncaya kadar. En çok kırağıyı ve çiy damlalarını özümsemiştim, çoğu kereler arkası ökçesine kadar yırtılmış lastik pabuçların buz kestirdiği ayaklarımızın sızısıydı en çok hissettiğimiz.
''Erime'' denince yuvamızın içi ne kadar sıcaksa, dışarısı o kadar soğuk olurdu kışları anlayacağınız. Örneğin çocukluğuma ilişkin hatırladığım, akşamsa ve karanlıksa dışarıda bir işi yapmak için gerekli aydınlığın sağlanmasını teminen elimizde tuttuğumuz çıradan yavaş yavaş sızan reçinenin parmaklarımıza yapışıp canımızı yakmasıydı çoğu zaman.
Bazen de annemin dümdüz ve yuvarlatılmış bir taşı ocağın (modernize hali şömine) duvarına dayayıp ona da sacın üstünde hafifçe soldurduğu mayalı bazlamaları bir güzel kızartıp, elimize tutuşturduğu ve bizim o ekmekleri ucundan değil de tam orta yerinden dişleyerek ekmek üzerine çeşitli figürler çizmemiz.
Sonra evimizde hazırlanan çerezleri gene anamın elinden çıkma giysilerimizin kocaman ceplerine sıcak sıcak doldurup elimizi o çerezlerin içinde ısıtmamız, sakız gibi incirlerin elimize yapışması daha neler neler.
Şimdiki çocuklar mı bizler mi, daha şanslıyız diye düşündüm de, galiba bizler…
Baksanıza hala ayaktayız, öte yandan madem ayaktayız Sayın Cevat ÇEŞTEPE’yi ve şiirini de ayakta alkışlıyorum….
Yorum şiirle alakasız mı diyorsunuz, belki ama kendi çocukluğuma ilişkin olarak tüm bunları anımsattığı için ayrıca sayın şaire teşekkür ediyorum…
Daha nicelerine dileğiyle…
Kime : uzungemici / cevat çeştepe
Tarih : 31.05.2013 22:19 (GMT +2:00)
Konu : Yn: Erimeler / Cevat ÇEŞTEPE
Müthiş tasvirler eşliğinde yarın bilmecesi, okursanız eğer bir kaç kez içinde bulmacası da var...
Usta'ya bu şiirsel şölen için saygılar. Paylaşım için teşekkürler.
PAMUK HELVA TADINDA
TEBRİKLER
TÜM YORUMLAR (103)