Gözlerine bakıyordum, bakıyordum
ellerine. Parlamaktaydı gözlerin
bir başka türlü. Ellerindeyse
yeni bir kararlılık. Öyle çok şey
veriyordun ki bana kendinden,
bu yenilenmiş benliğinden,
çatıda dengeye durmaya çalışan o adamlar ne casus
ne de ellerinde silah var. Ne papa, ne bir kral
ne bir devlet adamı bu kente konuk olup onur verecek
Bugün
ara sıra aktarılması gerekir kiremitlerin, saçaklarla
Yalnızca üç gün üç gece aç kalana ne mutlu.
Döşeme tahtaları, üşüyen ve aç insanların
ateşiyle kararmış,
mutfaksız ve ıssız,
ama gün doğarken kadınlar ve koyunların,
hüzünlü nöbetçiler ve kuzgunların
Mürşitten müridine:
Bugün en küçük notaları bulacağız,
kağıtta bulunmayanları
fakat sestekileri, teldekileri,
havadakini, saçtakini, kulaktakini
Kadınsın sen
Göğsünde fundalık çiçekleri
Alnında, yeni açmış çiçeklerden bir sis.
Rüzgardan bir ata binmiş de
uçuyorsun unutulmuş ülkeme doğru
bir başkasının boynuna dolanmış kolun
Kadınsın sen
Göğsünde fundalık çiçekleri
Alnında çiçek tozlarından sis.
Rüzgâra binmiş gidersin
uçarsın unutulmuş ülkeme doğru
başkasının boynuna dolanmış kolunla
Söyleyebildiğimce açık
söylüyorum işte: hiçbir şey yok
görünürde. Gözlerim
bu dürbünün içinde
boncuklar gibi yuvarlanmakta.
Aya bile varmadık daha,
Sağlığımız bozuldu, diyoruz,
güzel günler geçip gitti.
Ölüm mangalarının suçu değil bu,
burada öyleleri.
Yetişmenin suçu, diyor kimi;
değişen havanın suçu,
En dıştaki çember efsanenindir. Orada batmaktadır dümenci,
dimdik ayaktadır parıltılı balık sırtlarının arasında.
Nasıl da uzaktır bizden! Gün durur
boğucu ve rüzgârsız bir huzursuzlukta –
sanki Kongo’nun yeşil gölgeleri tutar
mavi adamları kendilerinin sislerinde –
Eve dönmekte sarışın sesler tarlanın üzerinden
Tek bir ağaç toplanmış gökteki kuşları
Paslanmış, dünyayı bölen bıçak
İri çıngıraklarını çalıyor bir at
Ürküntüyle geceye karşı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!