Sevgili kuzeyim...
Deli dolu sularıma dalgakıran misali cevap veren
Ve ters dönmüş kayıklarına ağlayan şehrin büyülü kadını;
Sana çok uzaklardan yazıyorum.
Gittikçe yakınlaşan uzaklardan…
Meleksem eğer,
beni insan hüznüne bulama kırılır kanatlarım.
İnsansam, suretine bulama! Beşerim, kalbim kırılır.
Yüreğimden süzülen kırık dökük sözlerim, aslında bunlar sana dairlerim.
Eksik harflerim beni anlatmaya yetermi bilmem ama,
gönül kitapçığımda seni anlatacak üç harfe sahibim; A/Ş/K·••
Neydi bu tükenmişliğimiz daha dün yenilmemişken hayata
Bu ayrılık bu hüzün bu gidiş neden
O güzel anılar ve Üsküdar şimdi yitirdiğimiz mi?
nerede o gözlerinde öldüğüm hayat ve bir İstanbul gibi.
Nedir bu tükeniş...
Dostum
bana biraz tütün,
biraz zaman ver.
Ve özgürlüğü de unutma...
En son,
Eminönü’nde sen tutmuştun ellerimi.
Avuçlarında kaybolmuştu sensizliğim.
Ürkek, kararsız ve yoksuldum…
O gün bu gündür hala üşüyor ellerim.
Ve hala hüzünlüyüm…
Güneşin doğuşuyla beraber,
sebepsiz hikâyeler başlar ardımızda.
Hayat tozpembedir diyenlere inat,
zaman geçtikçe pembesi gidip,
geriye sadece tozu kalıyor her şeyin…
Artık sabahları erken uyanıyorum.
Kadife sesli imamlar, ezanlar okuyor göbeğinde şehrin.
Arka mahallede çan sesleri kulaklarımı çınlatıyor.
Balat kıyılarını soracak olursan, bugünlerde inadıma durgun.
İlk defa çay içtiğimiz o medrese parkına ne zaman gitsem;
Yokluğuna kokuyor simitler, poğaçalar…
Gittiğinden beri,
yokluğunu direklere çekiyorum.
Sensiz akşamların imbatlarından sonra,
okşayarak uyuduğun, sarıldığın yorganımla,
gitmişliğine ısmarlanmış zamanları yaşıyorum.
Ara sıra, cumbalı pencere kenarlarından
sokağın suskunluğuna dalıp gidiyorum.
Yarınların umutlarına ömür verdiğimiz,
gönülden gönül’e yaşlandığımız o yerde,
yokluğuna alışmayı deniyorum…
Çocuksu öyküler gibi,
hüzünlü bir sayeye duruyor mahrem yüzler.
Eskiden bizim diyebildiğimiz şarkılar,
şimdi kim bilir nerelerde söyleniyor…
Ve kim bilir
hangi denizin kıyısında,
hangi akşamların sabahında,
rıhtımlara kelepçeleniyor…
Senin için sakladığım umutlar,
geçmişe gömdüğüm tüm yaşanmışlıklar,
her gün yavaş yavaş öldürüyor beni.
Nemli kıyıların hüzünlü dalgaları hala kulağımda.
Vanilya kokulu sevdalar semtimize uğrayalı beri
sen başka bir memleket, ben başka bir manzara! …
Bakıyorum da,
her şey bir toz şeridi gibi.
O zamanların üzerinden bir yığın zaman geçmiş.
Yaşam kılık değiştirdiğinden beri,
hepsi çok gerilerde kalmış…
Sen ve ben,
hasımız artık…
Okunan şiirlerin, yürünen yolların,
otantik aşkların, soylu bakışların
onurlu sonrasıyız…
Bütün ikiyüzlü öyküler gibi,
kitabın son sayfasıyız…
Şimdi ben;
Hep severek ve hep yücelerek,
yalnızlığa doğru çoğalmakta
sana doğru ufalmaktayım…
Dile düşmüş yarınların,
yarım kalmış zamanların,
ve bütün terk edilmiş anıların
kana bulaştığı yerde,
bir rüya görmüşüm!
Bizi bekleyen gün ışığında,
uyanmışım…
Ve sen,
hep oradaymışsın…
Haziran Sonu…
Mevsimler mütehayyil.
Ram olmuş ömür yağmurları altında
Aşk, adın kadar sessiz!
Gözlerimde kalan akislerden
Bir istanbul maviliğine sinmiş ahidler…
Ayrılık tescil edildi…
Kalemi kırıldı hayallerin
Dokunuyor içime yavaşça, sadakatsizliğin
Kapıları kapattım, betondan bu şehrin sokaklarında
Bir var bir yok işte yaşamak dediğin.
Hem acı, hem senden bir parça yanımda.
Bazı anlar vardır unutamazsın.
Tekrarını istersin ama; pozisyon kaçmıştır...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!