Bu cihandan rüzgâr gibi esip geçmek gerek
Belki candan mecnun gibi vazgeçmek yeter
Belki canı efkâr gibi ezip geçmek gerek
Bu cihandan bora gibi esip geçmek zafer
Ben ölümün davasında acılı bir sanık
Adım acı değil fakat soyadım Tanık!
Yolda olmak mı yaşamaktır?
Yoksa yaşamak zaten yolda olmak mıdır?
Aşk denen illet ölüm müdür?
Yoksa ölüm aşkın kendisi mi?
Yalnızlık mı koyar insana?
Yoksa yola koyulmak yalnızlık mı?
Gökler kadar derin görklü gözlerin
Yerler kadar çetin,keskin bakışın
Yalnız bana baktığında gözlerin;
Göklerden derindir,yerlerden çetin..
Saçlarına batan güneşin
Mihverinden rüzgâr alan
Düzgünlü kumaş gibi
çırpınıyor telaşla
Yerin mavi örtüsü
Ve köpürüyor
Çalkalanan şarabın
Çehrendeki ben
Bendeki sen kadar âlâ
İçerimde bir sızı ömürlük hüzün
Harab olur önünde gülen yüzünün
Kaşlarında efendi asillik
Nazende duruş saçlarında
Kaynar kanım, zift kazanda. Kazan, göz yuvam!
İs kokusu! Pis hazanda, kok, buram buram!
Gözlerim lav gibi. lav gibi akşam!
Senin olmak, şu cihanda, kutsal ihtişam!
Ruhum sürgün yemiş, kefenim çarşaf
Düş dehri zelzele, sırrım inkişaf
Vuslat sana, kalbe tutuklu hedef
Aksinde tenimde, rakseder sedef
Koyaklardan vadilere düşmüş serin sesi
Tırpana dönen ellerimiz,
Çorak topraklar gibi çatlak.
Parmaklarımızda
Kiremit turuncusu.
Güneş değil sırtımızda,
Çuval yanığı..
Adının geçtiği cümlede noktayı yalnız bırakamam.
Yanına iki nokta daha yoldaş olsun derim.
Bilirim ki, devamı gelecek...
Devâ mı? Seninle gelecek...
Eren Tanık
Bende dürüst derdim kendime.
Ne gözyaşım sahte,
Ne tebessüm gerçek.
Yalancının tekiyim ben.
Teklik yalnızlık mı? Yalnızlık kalmış tek.
Yalancının yalnızıyım ben.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!