Ey Güneş,
Yine Beyşehir’in dağlarına eğildin
Sarardın sen büsbütün, önce böyle değildin
Kucakladın gölünü, sanki salmayacakmış gibi
Bu hüzün nedir sende? Geri gelmeyecekmiş gibi!
Kederinden kendini kızıllığa boğarsın
Çekilmez çileymiş bizim sevdamız
Sıkıpta kendini ağlamayasın
Her derde dermanı verdi Mevla’mız
Çıkmaz kalyonlarda çağlamayasın
Ben kurbanlık koyun sözlerin bıçak
Nurdoğan, gardaşım sağmısın hele?
Özledim sesini duyursan gayrı
O nurlu yüzünü güzel sesinle
Gösterip gönlümü doyursan gayrı
Dert ile gam ile ağrır mı başın?
Eskiden köylünün beli büküktü
Kaşları çatılı, yüzü döküktü
Elbise kırk yerden yırtık, söküktü
Garip, şimdi oldu efendi, paşa
Benim aklım varamadı bu işe.
Bu şiir mazimden fısıldayan ses
Bu şiir gönlümü dolduran nefes
Hayallerimin geçtiği, gezdiği diyar
Yalnızlığımı paylaşan vefalı yar
O güzel yıllarımı serime dert ederim
İncitsem bir yüreği,
Vicdanım amel tartar.
Af dilemek istesem,
Kibrim ayağa kalkar.
Omuzum ağırlaşır,
Gözlerim yere sarkar.
Zamanı hep kırpa kırpa
Yaşımı çatırdım kırka
Gözlerimi sırka sırka
Dökecek yaşım kalmadı
Cebelleş oldum ben derde
Dünyaya kök salıp etme acele
Kim uzak kim yakın meçhul ecele
Kulluğa sarıl ki ruhun yücele
Aman be! Deyipte geçmemek gerek
Nasihat eyledi Kur-an’da Hüda
Seherlerde konuşurum yel ile
Yüreğimde boğuşurum sel ile
Sıkıntılar çözülmüyor el ile
Güllerin derdine bülbül gerektir
Şaire şiiri, aşığa sazı
Hep seni düşündükçe gecelerde
Kavuşmayı düşlemek ne güzel şey
İsmini nakış, nakış hecelerde
Yüreklere işlemek ne güzel şey
Camiler kök salsın arzın üstüne




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!