Yirmi beş yıldır doğan her güneşle ufukta gözler umut trenini
Trenlerin unutup gelmediği bilinmez diyarların bir istasyon görevlisi
Yirmi beş yıldır hergün aynı elbisenin içinde renksiz yakıcı sessizliği
Şakakları artık gri avurtları ise mezar derinliği
Gözleri öksüz kalmış çocukların çaresizliği
Yağmurda çatısından su alır dört duvarlı evi
Gözlerime inanmam
Sevmenin doğal olmadığına görmeden inandığım kadar
Sevdiğimde aslında sevmediğimi anladım
Sevildiğimde gerçekte sevilmediğimi görmeden anladım
Gözlerime inanmam
İç sancılarım tuttu yine olmadık zamanda
İçmedim kızılcık şurubunu zamanında ama;
İçirtenler oldu, iç yaşamımda karşılıksız sevda şurubunu..
İçin için içime kanattılar, iç hayatıma giren dışımdakiler..
İçlerinde olmadı, içime giripte deşmeden gidenler..
İçimde öyle bir ur bıraktılar ki, lokmanı hiç bulunmadı..
Hükümdar olmuş bin yıl Bizans sana İstanbul
Hükümdar olmuş dört yüz elli yıl Osmanlı sana İstanbul
Nice Monarşiler Oligarşiler tarihin olmuş sana İstanbul
Üç büyük dinin vazgeçilmez mabedi olmuşsun sen İstanbul
Parsel parsel üleşmişler çakallar çıyanlar seni İstanbul
Binlerce yıldır mezar oldun milyonlarca İnsan’a sen İstanbul
Alamanya kapısı içeri giren
Kaybeder dönüş yolunu birden
Sevgiye aç ne olur bu nesilden
İki yüz bin avro büyük mü yiten ömürden? 05.07.11
Bu İnsan türü canlıların bir parçası
oluşturdukları toplumun bir neferi olarak
kana kana ve ağlaya ağlaya dünyaya geldim geleli
yapmam gerekenleri
belirli sınırda ve olması gerektiği gibi yaparak ve yapmaya çalışarak
bir çeyrek asırlık hayatı yitirdim
İnsanın düşüncedeki sonsuzluğunu engelleyen ne ve niye engeller ki?
Büyü mü yapıldı? Gerçek yaşamın kökleriyle temas etmemesi için.
Ya da büyü mü bozulacak? eğer insan iyiliğe tomurcuklanırsa.
Nedir arka planda görünmez olan? Kötü güçler mi bulunmakta?
Fırtına tanrısının çekinceleri mi var ki;
insanın bu hülyasına, mutluluğun yaratacağı ebedi sessizliğe karşı savaşa giriyor.
Bir başımayım; ama tek başıma değilim.
İçimde anlatan ve dinleyen var.
Bazen üzgün, ümitsiz..
Bazen mutlu, umutlu..
Kimi zaman, eksi kırk olup buz kesilir..
Kimi zaman, artı kırk olup sahra kesilir..
12 yıl evvel Ağustosun 12siydi
Karanlığın sakaları ağıt yaktıydı
Ağustos böcekleri isyandaydı
Günebakan çiçekleri geceye baktıydı
Durgun tuzlu Deniz dalgalarıyla acılıydı
Eski Datça Can Babasına Ağladı ! 12.08.11
Yirmi yedi yıldır şahidim şu hayata, yaşanılan hep çile..
Yirmi yedi yıl daha geçse de, bu değirmen değişmez kine..
Dedemler, dört çocukla tek gözlü odada, tek somyada binbir çile..
Beş kilometre yaya gidip güneşin alnında yaptı çapa..
Ev ev dolaştı çamurda, yaşta odun kesmeye sırtında balta..
Çileli ömrü son buldu, üç kiloluk bir urla karnında.../23.08.11
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!