Oldukca geniş ve dümdüz ovaların içinde, yarı sarı yarı yeşil renklere bulanarak katediyorum kilometreleri. Uzaklardan ezgiler dinliyorum kıvrılarak geçtiğim hüzün tünellerinde. Dağlar çıkıyor karşıma, salıveriyorum kendimi. Biraz meşe biraz söğüt düşlüyorum. Seni düşlüyorum. Sonra tarlasını nadasa bırakmış bir çiftçi gibi, düşlerimide nadasa bırakıyorum çünkü kaçmalıyım. Buğdayları öğütüyor nineler, ben seni öğütmemeliyim. Biraz gözleme biraz sıkma oluyor katığım.
Yıkık harabeler buluyor beni, sürüklenen bir bulut gibi mevsimi mi arıyorum. Gözlerime bir göz dokunuyor, Erciyes yakıyor başımı. Beni yakan sen olma. Sonra bir çoban gürünüyor, arkasında kuzey arkasında güney, doğu, batı.. Kavalına toprak oluyorum, taş oluyorum sanki martılar konuyor, denizi ayaklarına döküyorum.
Karıncalar tutuyor elimi, birden papatyalar boy gösteriyor, serçelerin dansı düşleri yağdırıyor, otlar silkeliyor beni ve uzuyor daha da kilometreler. Ben uzuyorum, boyum kilometreleri aşıyor derken akşam oluyor. Paçaları ayaklarına takılan çocukların, telaşlı telaşlı evlerine düşe kalka koşuşlarına dalıyor gözlerim. Kaçıncı kilometrenin hangi şehrinin hangi kasabasında bilmiyorum ama rüzgarın yuvarlanarak, elmaşekeri esislerinde serinliyorum
Dudaklarımın yangın köşelerini ve girdaba düşmüş şehirleri sana gönderiyorum uzaklardan. Erciyes emanetim olsun, güle güle ben gidiyorum.
Önder ÖZTÜRK
Önder ÖztürkKayıt Tarihi : 26.10.2008 12:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!