İstanbul boğazına görmeden âşık olan bizler,
Kız kulesi sevdamızı da ancak görmemiş olana anlatabiliriz.
Çünkü onlaradır ancak inandırıcılık gömleğimizin çekiciliği…
Daha güzelini, daha iyisini sunmamıştır doğa
Ve olmamıştır daha büyük bir beden gömleğe sahipliliğimiz.
Ya bir rüyadır bizi sevindiren,
Hediyesidir doğan güneşin; günedir…
Serseri bir geliş anında
Aşka aynalanmış bir çift gözedir…
Envai sual renkliliğinde,
Nasıl’ını, niçin’ ini kaybetmiş bir ayaz vurusunda,
Redifini doğaya nakşetmiş, aşka tamamlanan şiiredir…
Gün bitirir bir surettir
Fakir gölgesi dalgınlığının
Boş sokak, renkli duruşu…
Çoğu zaman da gerek yoktur
Yalancı bir aynaya,
Gözlerinin mercan yanını bağışlamaya…
Tahir’im,
Zühre’mi aradım evvelden,
Ölü aydınlıklardan,
Uzun yollardan geldim.
Acının sadece sahibine işlediği,
Şehvetperest zamanlardan,
Kesif sessizliklerden,
Kefaretini aşkta sunan,
Sunulası özlemlerden geçtim.
Eşref-i mahlûkatı bıraktım,
Mazide girdap
Rüzgârda kuru yaprak oldum.
Geldim,
Derinliğine erdim.
Doğana şair katkısı oldum,
Aşkına yoksunluğumu koydum,
Düşlerine değdim; ısındım…
Tahir’im,
Ne meşhur olmayı bilirim,
Ne de meçhul kalmayı.
Tamama eremem hiçbir zaman,
Bir eylem biçimidir aşk,
Ne tam sahip olabilirim,
Ne tam ait…
Tahir’im,
Peri padişahının kızı olsan kar etmez,
Ebedi vuslatları,
İhtişamlı hüzünleri bilirim.
İzine güller döker,
Gözlerimi gayba diker,
Hüznün cenderesinden,
Gözlerinin nizamına gelirim…
Tahir’im,
Sevdim mi seni,
Yağmurda toprak kokusu gibi,
Zemzemin avuca doluşu gibi,
On dördünde ayın,
Semada duruşu gibi severim…
Tahir’im,
Korku ve cesaret kardeşliğini
Yüreğimde taşırım.
Ayarı düşük korkulardan,
Kilidi açılmamış cesaretlere,
Sabrı incelmiş,
Ses ve sözden geçmiş,
Virane şehirlerin
Hicran deryasında geçerim…
Tahir’im,
Sevdim mi seni,
Hak yolunda ömür gibi,
Hak’tan kula ödül gibi,
Gül izinde bülbül gibi severim…
Bir mevsim gelir,
Ve gözlerin derine benzer,
En derine…
Aynı kalmaz hiçbir şey
Düşer takvim yapraklarından günler,
Ve geceye dair,
Susulası bir mekândı gözlerin,
Aydınlığında gölgenin seyrine mekân bir yerdi...
Kenetlendiğinde oluşuyordu mehtabı
Bir çift göze...
İki duvar arasında kalan yer,
Bütün gücünle karşı koyduğun arzularının
Dün gece düşlerinle çalıştık,
O cebimden seni çaldı,
Ben senin gülüşünü…
Dün gece sen yoktun,
Gülüşünle yaşamaya çalıştık…
Değmeyecekse cennet gülüşüne ansız zamansız bir yerde,
Katmayacaksa anılmayı bekleyen bir geçmiş zaman cümlesini
Zülüflerinin Mardin labirentine,
Ve olmayacaksa düne bugüne eşe dosta senden bir hatıra,
Narçiçeği gözlerini tabiata benzetmek niye?
Yine her zamanki yerimdeyim.
Darmadağın masamın,
En düzenli objesine bakıyorum;
Fotoğrafın var elimde,
Gülüyorsun…
Bir başka bakıyorsun bu akşam
Bazı yemekler kokusundan anlaşılır,
Bazı insanlar duruşundan...
Onun için nerde görsem bir yalnız,
Hemen tanırım haldaşımı.
Kısa bir hikâyesi vardır aslında,
Özlem kendisine bir yol çizer,
Ve dizilir insanlar ekmek kuyruğuna...
Duyulmaz olur insan sesi,
Ve uzaklardan ayrılıkların şikâyeti duyulur;
Bahar gibi ince, hazan gibi sert...
Ağlayacak kadar büyüdü mü insan,
Yaşar bu l(imansız) duyguyu,
Sonra ne dili yabancı olur,
Ne de kıyafeti...
Üzerine bir cambaz ceketi giyer,
Duruşu yorgun olur,
Gözleri ecnebi...
Yürek başka yöne yönelir,
Adımlar başka yöne,
Ve denge bir nalbandın mekânında bulunur...
Merhaba sevdiğim,
Düşlerim sende kalmış...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!