ENDİŞE ŞİİRLERİ

ENDİŞE ŞİİRLERİ

Mehmet Tevfik Temiztürk

Dünya’mıza ulaşan tespitli canlılardan,
Örtbas edilenlerden anlatılmayanlardan…

Düşen UFO’larıyla duyarız ki çok yerden,
Derhal örtbas edilir bencilliklerimizden…

Kargaşalarımız var dinmesin diyerekten,
..

Devamını Oku
Oktay Purhan

Farketmiyor bir yerde aç kalmak, açıkta yatmak
Asıl endişe ne o, ne bu olmalı hayatta

Terkedebiliyormusun küçük bir fidan için
Hiç senin olmamış o koca çınarın gölgesini
Şöyle yan gelip kızgın güneşe karşı
Fena şeyler düşleyebiliyormusun
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Önlem de alamadım bari hiç üşütmesem,
Banyo biraz soğuktu şimdiden hap mı içsem?

Şu şifalı olanlar, vücudu destekliyor,
Hani vücut zayıfsa bedenler korunuyor…

Neyse bu mümkün değil duaya mı başlasam?
..

Devamını Oku
Kemal Tekir

Bazı aşklar çok coşkulu,
Bazısı olur duygulu.
Farklı olur yoğunluğu,
Kişiye, zamana göre.

Endişe, öfke ve hiddet,
Tedirginlik çekingenlik.
..

Devamını Oku
Nazan İzmirli

merak,
endişe,
heyecan,
yaşamak bu işte...!

adrenalini yaşatmak
yüreklerde
..

Devamını Oku
Gökhan Tan

Katarlar durdu, pistonlar sustu sirkeci garında
Hava soğuk, peron dolu, gün batmak üzere
Anlaşılan vakti geldi ayrılığın ve bir çok münasebetin
Giden ve dönme ihtimali olan başka hiçbir şey, öyle yalnız hissettirmez insana kendini
Endişe ve yoldaşı tedirginlik şimdilik duruma hakim
Az ileride Bosfor ekspres belirdi, çelik yığın halinde
Ki, ben ilk kez çeliğin bu kadar soğuk ve sert olduğunu hissettim
..

Devamını Oku
Nazım Yıldız

Seveceksen daha güçlü seveceksin
En olumlusundan,olumsuzuna dek seveceksin
Nedensiz niçinsiz kaygıların olmayacak seveceksen
İşte kalbim işte ben diyebileceksin

Seveceksen daha cesur seveceksin
Engeller ortasında bile yılmayacaksın
..

Devamını Oku
Necdet Erem

Kimler sağa, kimler sola savrulur,
Ölmem diyen, tazelerde devrilir,
Açık gibi duran, yollar çevrilir,
Aşarım diyenler, varır mı bilmem.

Koşuşur durmadan, sabah ve akşam,
Nedir bu gairp hal, bulup ta sorsam,
..

Devamını Oku
Meryem Şahin

bir akşamüstü gitmek... kalkıp gitmek bir geceyarısı veya şafağa kucak açarken karanlık..gitmek mi kolay olan, geride kalmak mı? bunu sorarız kendimize.. birbirimize.. sorarız sormasına da.. cevap alabilir miyiz, soruya verilen yanıt ne derece gerçeği yansıtır, gerçeğin yanına yaklaşır? işte bu tartışılır. gideni yolcu edene geride kalmak zor olsa gerektir. el sallamanın acı burukluğu, boğazda düğümlenen hıçkırıkların görünmezliğini sağlam çabası.. ve bunu başarmak için dudağa yerleştirilen sahte bir tebessüm. gözler! .. ya gözler? gülermiş gibi görünen fakat dikkatli bakan bir diğer gözün rahatlıkla yakalayabileceği, derine gizlenmiş acı bir gölge durur ve mahzun bakar gözbebeklerinin derininde. 'Hadi git' dersiniz... 'git artık, yolun açık olsun.' diliniz bunu telaffuz ederken yüreğinizde yangınlar başlamıştır bile çoktan. kalmak zordur.. zorlu bir yoldur.. bilseniz de gitmenin gerekli olduğunu, güzel geleceklerin doğumu için gidişlerin bir başlangıç hatta zorunluluk olduğunu... katlanılası değildir, çekilesi değildir. bedenin içine yerleşmiş yüreğin onunla birlikte gideceği korkusu mudur bu endişe? ateşi yakan kıvılcım bu korku mudur?
bu şehrin kaldırımları.. kaldırım taşları da alışmışsa yolcunun varlığına? nefes alışına, koşuşuna üzerlerinde... sonra koşmayı bırakıp (sözünü tutmak adına) yürüyüşlerine... 'ben bu şehri sevmiştim' diyorsa yürek? ... gitmek kolay mıdır acaba? geride kalmak zordur da! ya bir de beden ile yürek aynı mekanı paylamaktan yoksun sa? .. yüreği bırakıp gitmek.. akşamın karanlığında.. her ne kadar sabah olacak ta olsa, şafağın sökmesi yakın da... dost dediyse giden, geride bırakıp gittiklerine? dağlarına, kaldırım taşlarına, yaşlı kadınlarına, yetim çocuklarına... her biri tutup çekmez mi yüreğinin uçlarından sündürerek? ' kal! kal ne olur! ' diye feryat etmez mi?
gündoğumu yakındır artık... geceler sabahlara gebe... gitmemek olmaz ki! ' kal' diyen sesin büyüsüne kapılmak olmaz ki.! acılar diner mi yaraya merhem çalmadan? güneşler doğar mı sabah olmadan?
ha yüz km ötede olsun beden, ha bu miktarı katlayın istediğiniz kadar. yüreğin bedende hapsolmadığı sürece gidiş değildir gitmeler. ağlayışlar gereksiz, üzülmeler yersizdir. fakat; mücessem varlığın içinde sıkışıp kalmışsa can; bir nefeslik mesafe de olsa da yakın değildir.

gidenler ten olsun, etle kemik...
canlar burda dursun, yeter...
..

Devamını Oku
Melih Coşkun

Kanayan Ülkeme Mektuplar-1

Güzel annem,
Burada geçirdiğim ilk günüm. “İnsanoğlu kuş misali” dedikleri ne kadar doğruymuş. Oysa daha dün dizlerinin dibinde otururken zamanın hiç geçmemesini böylece durmasını diliyordum tanrıdan.
Kuş deyince aklıma geldi. Dünyanın en güzel duygusu olsa gerek kuş misali uçabilmek. Belki kanatlarım yok benim ama dün uçağa ilk defa bindiğimde bu duyguyu tattım birkaç saatliğine de olsa. Haylaz bir çocuğun duvara çizdiği resim gibi görünüyordu yeryüzü binlerce metre yukarıdan.
Yolumuza otobüsle devam ettik uçaktan sonra. Otobüs yolculukları hep öğrencilik yıllarımı hatırlatır bana. En sevdiğim şiirler hep o otobüs yolculukları üzerine yazılmıştır. Ama keder verir insana daha önce hiç gitmediğin ve hiç kimsenin gitmek istemediği bir yere gidiyorsan. Yollar her zaman kavuşmalara uzanmıyor ne yazık ki anne.
Buradaki yollar bizim oradakilere hiç benzemiyor. Yol kenarlarında görmeye alıştığım onca şey bile o kadar farklı ki. Sanki gökten taş yağmış bütün tarlalarına uçsuz bucaksız Mezopotamya’nın. Dalıp gitmişim bakarken o düzlüğün sonsuzluğa uzanışına.
..

Devamını Oku
Gözde Hatiboğlu

Hayata meydan okuyan bir tarafı var insanın. Öyle sakince durabiliyor bazen, suskun ve dingin. Emin oldukları sadece iç sesinin fısıltısı o da karmaşada duyulmuyor çoğu kez. Böyle zamanlarda evindeki huzurlu yana sığınıyor, yalnızlığıyla kalıyor. Hal böyle olunca da aşk geriye çekmiyor seni. Aksine aşık olmak bir üst mertebeye ulaşmak gibi. Yeni bir bilinç geliştirmek bilincin ötesinde. Bir üst farkındalık düzeyi galiba. Sevgilinin ve sevgisinin bileşimi haline geliyor sanki. Baktığın daha net o zaman, duyduğun da anlamlı ve hislerin açık. Hayatın renkleri canlanıyor sonra yüreğinin dumanlı sevdasından. Korkusunu ifadede zorlanan ve kaçışı çözüm sanan sevgilinin bu tavrı bile endişe uyandırmıyor. Biliyorsun çünkü sen. Farkındasın ihtiyaç duyulan süreçlerin. Güvenmek ve doğrulanmak için belki de insanın kendi başınalığına ihtiyacı var.

Gün geliyor eliyor insan faydalı olmayanları. Kendine ve yüreğine dokunmayan ilişkileri istemiyor yakınında. Göremediğinde göz bebeğinin ışıltısını, uzak tutmayı öğreniyor kendini çünkü biliyor ki sadece gözler yalan söylemiyor. Zaten o gözlerden geçemiyor. Sevdanın acıyan yanını görüyor ötekilere inat, satır arası okumaya benzeyen gözlerde. Ya da zihninden geçenleri yakalamaya çalıştığı ruhsal düzlemler sadece iki kişilik diyor. İşte o zaman baktığın yerden hayata veya ötekilerin bakışları arasında güçlü duruyorsun. İçindeki huzurdan geçiyor çünkü sevdiğinden emin olmak. Aşk güçlüyse eğer sadece sendeki sesi bildiği için, güvenli bir gidişe teslim ettiysen sevgiliyi kendine iyi davrandığın için. Geri dönüşlü duyguları görmek için sadece gözleri yakalamak gerekiyor.

Hayat bazen problem çözmeye dayalı bir oyun. Aslında problem denilen şey sadece sevgiliye duvarlarını nasıl yıkacağını, duygusal tarafında güveni nasıl yakalayacağını öğretmek oluyor. Elbette herkes biraz yaralı ve kabuk öyle çabuk bağlamıyor. Ve insan sadece yaralarının telaşında değil, çoğu kez yaraladıkları da vicdanına dokunuyor. İkilemler kaçınılmaz oluyor sonra. Dürüst olduğunda ve arkasında durduğunda her söyleminin, şaşkınlık oluyor tepki karşıda çünkü alışık değil oyunsuz bir paylaşıma. Kim kimi ezerse, kim daha çok acıtırsa kısmına skorlar eklerken nasıl farkında olur ki insan hissettiklerinin. Yapaylık hakimken hayata ve aşka, sevgili her sınadığında geçiyor olmak da şaşkınlık yaratmaz mı. Duygularını fark ediyor öteki senin geçtiğin her sınavda. Güç korkutuyor sonra. Oysa aşkı ve gücü sevgiliden aldığını bilse, buna inansa. sadece gözlerinden geçen seni seviyorumu anlasa, tutmaz mı ellerinden.

Tanrı, sahip çıktığın dileklerin arkasında var bilir misin. Zaman derken bu inancı korumak önemli. Hisler değişmiyor çünkü. Senden ne kadarsa onda da o kadar. Sadece yüzleşmeler zaman alıyor ve zaman kaybetmeye yakınken kısalıyor. Bu da tek başına anlaşılıyor. Yalnızlığı ve eksikliği hissettiğinde tutunmaya çalışıyor maalesef korkak yürekler. Kendini korumanın ötekini kaybetmek olduğunu öğrendiğinde belki sevmeyi de öğreniyorsun. Yitip gidebiliyor bazen o sevdaya yakın yürekler. Sevmediğinden değil, değer hiç değişmiyor sadece elde bir şey kalmıyor sevgiliye verecek. İşte böyle bir noktada ince bir çizgi aşk. İp cambazı misali, uygun yerde uygun duruş gerektiriyor tutabilmek için. Ha gitti ha gidecek, toplarken yüreğinin dağılmış eşyalarını; dur diyebilen ve farkındalığı korkularını yenen bir sevgili var akıldan geçen.
..

Devamını Oku
Dilek Bilga

Uzaktan gördüğüm yüzün eşgali
Gönül arşivimden bir aşka ait
Gözlerimden yağan bu hüzzam seli
Nefretle andığım bir aşka ait

Belkide sayılı bir kaç saatti
Ömrümden çaldığın zamana ait
..

Devamını Oku
Fahri Çinçik

adımları ki,
kocaman, kocaman

yırtılmış
gömlek yakası
hainlerle döğüşürken,

..

Devamını Oku
Aydın Meriç

Yalnızlığın sessizliğinde emir ihtiyacı duyuyordum
Gözlerimi kapatıp rafa koyacaktım ki,
Zaruri konuşmalar derin bakışlı hassasiyet oldu

İşte bu yüzden
Bir nispet dâhilinde eda ile yayılan kokunu duyarım
Görmez gözlerim sefasını sürerken
..

Devamını Oku
Yüksel Nimet Apel

Yedek anahtar

Karıştırırım telaşla ceplerimi
çoğu kez bulamam aradığımı

hiç aklımda yokken
cebimin birinden gülüşün çıkar
..

Devamını Oku
Ertuğrul Şakar

Ne kondüktördür
Ne makinist

Ne yolcudur
Ne karşılayan

Ne öten düdük
..

Devamını Oku
Muzaffer Yılmaz

Tüm duygularıma bir zincir vurdum
Şimdilik düşüncem askıda dursun
Bende kendimce bir dünya kurdum
Her şeyden önce bir yarın olsun

Yarınlar ümittir yarınlar neşe
Yarınlar özlemdir yarın düşünce
..

Devamını Oku
Yıldız Özdemir

KARNEMDE NOTLARIM NE OLURSA OLSUN.
GENEDE BENİ SEVİN OLURMU..? /…


______Beki de bu gece bir çok çocuğun rüyalarını öğretmenlerinin ellerinden alacakları karneler süsledi.. Sayılar düştü peşlerine bir ile yüz arası. Sardı çevrelerini....Annesi, babası, arkadaşları hatta dedesi, amcası, halası, anneannesi.. konuk oldu gece düşlerine…

____NE yaman geceydi. Bir ara annesinin karne hediyesi olarak alacağı oyuncağı ellerinde gördü çocuk… Tam incelerken ellerinden kaybolmuştu, çok aramasına rağmen bulmamıştı. Rüya buya birden yok olmuştu ellerinden… Bir arada neden 5 değil de 4 bu ders notun diyen babasının bakışlarını odanın tüm duvarlarına yapışmış gözlerde hissediyordu.. Bana güvenin çok çalışacağım yükselteceğim diye söz vermiş ama başaramamıştı işte. Ah o son sınavdaki iki soruyu keşke daha iyi okusaydım.. Keşke daha çok çalışsaydım.. keşke.. keşke.. Çıkmıyordu zihninden bu kelime…
..

Devamını Oku
Yıldız Özdemir

……………Ben bir nefestim sadece dedi … Ürkek, çekingen.Babasının nazlısı, annesinin hiç büyümeyen kızı da olsa o büyüdüğünü kanıtlama çabalarıyla ve toplumsal sorunlarla yüklenip. Yaşamın nefesini ensesinin üzerinde asılı bir kılıcın ha indi ha inecek badireleriyle hisseden yaşadığı kuşağın darbelerinden nasibini alan bir öğretmen adayı…
Rastgele dedi Türkiye’nin illerine….. Ürkekti.. hayatı tek başına kucaklamanın yabancı bir şehirde ayaklarının üstünde kalabilmenin endişeleri ile karmakarışıktı. Ülkenin siyasi çalkantılarının getirdiği zor günlerin yanı sıra idealist yanının her an zincirlenebileceği duyguları ile önce Ankara da yüzlerce öğretmen adayıyla birlikte çekilen kura ve ardından Malatya iline yol alış.Otobüsün penceresinde değişen görüntülere dalarken, çıktığı yolun onun kanına girecek bir sevdalı yolculuğun virüslerinden habersizdi elbette….


………………….. Kendi öğretmenleri süzgecinden geçmişti. Kimisini yüzüne oturan tebessümler eşliğinde anımsarken kiminde yüz kasları geriliyordu.. Her gülümseten öğretmeninden bir parça almıştı yanına…Bende kalan izlerini yaşatacağım dediği öğretmenlerini sıralarken aklında Hiçbir çocuğun düşlerinde, zihnin de korku, endişe ile kalmamak öncelikli hedeflerinin arasındaydı.İnsandı çünkü elinde kısmen şekillenecek, yaşam yolunun en önemli günlerinde çocuk aklında kalacak olan izlerle yaşamı kucaklayacak olan.

……………….İlk görev yeri bir merkez ilçeydi… evden bozma bir bina okul haline getirilmiş içerden tahta merdivenli iki katlı 5 derslikli bir okul ilköğretimin ikinci kademesi… eski deyimle ortaokul .Kendisi gibi yola çıkan 4 arkadaşıyla atandığı bu okulda, bir kuş gibi çarparken yüreği heyecanla,öğrencilik yıllarının izleri atandığı çevreye kendinden önce ulaşmış olsa da.Eğitim için yüreği çarpan babasının onu güçlendirmesiyle,hayatı yaşama biçimine burada başladı Yıldız öğretmen…
..

Devamını Oku
Ahrazi

Ey hüzün! Niçin gönül vadimdesin,
Niçin ağlarsın o alçak duyguya?
Bitti…Hisler bir şikayetmiş desin
İstemem,hiç gelmesin böyle rüya.

Al,dilersen yırtıp at takvimleri;
Velhasıl,hepsinde var olsam bile!
..

Devamını Oku