Başkalaştı hasbahçenin kokusu
Bülbül gülü kirletecek, korkarım..
Kıçın kıçın yüzmektedir su kuşu
Ördek gölü kirletecek, korkarım..
Tüm sular yokuşa doğru akacak
El-âlem hayretle bize bakacak
..
Ayla örtünüyoruz çağlardır, buğulu camlar ve farklanmış yüzümüzle. Başkaları uygarlıktan söz ediyor, bilmeden her geriye dönüşün belki ulaşılmaz bir ileriye adım olduğunu. Tohumdan korkuyoruz, yeryüzünün ilgisizliği hafif kılıyor bedenlerimizi, bakışımız göğe yönelirken yürekler serin tutuluyor. Sonra her çınlamayla endişe güğümleri omzuma biniyor; toprağın değişmezliği, yapıların kalıcılığı, anaların istemi kadar tehdit edici yükler. Örümcek ağında gizlenen eski yazılar kinin kuşkusunu kusuyor. Yeniden hatırlanıyor bir zamanın beyaz evleri, dudakların uyarısıyla sonu ertelenen aşkın iyicil kucağı açılıyor, öte dünyanın gerçek konutlarında. Çerçeveleri yalnızlıklarımızdan oluşan, kapıları acılardan örülmüş, toz, taş, geçmiş ve şimdiyi saklayan güzellik! Hiç bitmesin diyoruz dingin tavrımız, bir kez seçilmiş uğraşı yaşamdan ayırmamakla. Arınalım, arınalım artık yolsuzluklarından şu densiz yeryüzünün kalık çirkefinden; sevgi yazısıyla!
..
Ham ervahta her zaman endişe var, evham var
Benimse insanlığa, adalete sevdam var
Varsın gökler gürlesin, varsın şimşekler çaksın
Hak bildiğim hususta ne korkum ne pervam var.
20.09.2007/Vakit
..
Bir lahza uzaktan seni görmem,
Hasretle yanan bağrıma bir damla su oldu.
Sensiz geçerek ruhu karartan koca bir yıl,
Hissiz ve hayatsız bir ölüm uykusu oldu.
Ömrümdeki en korkulu endişe ve duygu,
..
Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Yine endîşe bilir kadr-i dür-i güftârım
..
Bilenlere sormak gerek bu tendeki can neymiş
Can hod Hak’ın kudretidir damarda ki kan neymiş
Fikir yumuş oğlanıdır endişe kaygı kanidir
Bu ah-u vah aşk donudur taht oturan han neymiş
Şükür onun birliğine yok iken uş var eyledi
..
Devr itdi menzilüm suhan-ı hem-nefes bana
Gul-ı reh oldı nagme-i bâng-ı ceres bana
Gülzâr-ı dilde bülbül-i dem-beste olalı
Âgûş-ı gonçe oldı kenâr-ı kafes bana
‘Âşık-firîb-i nergis-i bîmâr-ı yârdan
Düzdîde bir nigâh yeter mültemes bana
Dest-i hevesde sünbül ü reyhân-ı dehrden
..
Hasret-i ruyün ile ceşmi ki giryan buluruz
Reng-i ruhsarını her katrede pinhan buluruz
Anberin hattın ile ruyünü andıkça velî
Bezm-i endişe de bir micmer-i suzan buluruz
Nîkbahtan ki bulur cevf-i sadefde dür-i pâk
..
Gâh olur ol dost cemâli gönlümüze düşe gelir
Anın içün aşk deryâsı kaynayuban cûşa gelir
Gâh olur lutfu yüzünden gösterir envâr-ı cemâl
Gâh olur celâl perdesi her yanadan üşe gelir
Ketb olup ahvâl-i âlem kân mâ kân ceffe'l-kalem
..
Ma‘şûk şûh u gül-ruh-ı pür-hûb-rû gerek
‘Âşık girişme cû vü hezâr ârzû gerek
Deryâ dil olma itme sakın her kenâre meyl
Ey gevher-i yegâne sana âb-rû gerek
Çâk itme ceyb-i ‘ismeti ey şûh-ı dest-i nâz
Endîşe ile kim ana bir gün rüfû gerek
Tâ sürme oldı hâk-i teyemmüm o dîdeye
..
Hayâl-i çeşm-i fettânun dil-i mahzûndan ayrılmaz
O ‘âşık-ı ülfet âhû bir nefes Mecnûndan ayrılmaz
Düşer geh fikr-i zülf ü gâh vasf-ı kaddine yârun
Hemîşe tab‘-ı şûh endîşe-i mazmûndan ayrılmaz
Sen insâf it nice ‘akl u hıred dîvâne olmaz kim
O sâhir gamzeler ehl-i dile efsûndan ayrılmaz
Olur geh neş’e-yâb-ı hûn-ı dil geh câm-ı mey ‘âşık
..
Komadı dilde melâl ü keder aslâ sahbâ
Virmedi böyle neşât olalı sahbâ sahbâ
Yârsuz tab‘ımuz efsürdedür ol mertebe kim
Bilmezüz içdügümüz âb mıdur yâ sahbâ
Küfr ü İslâmı katar birbirine meykede de
Olıcak mevc-nümâ çün hat-ı tersâ sahbâ
Güli kor bülbül ü pervâne gibi câma döner
..
‘İşret demi câvidân bulunmaz
Gül bâgda her zamân bulunmaz
Dil-mürde neşât-ı ‘aşkı bilmez
Iklîm-i ‘ademde cân bulunmaz
Destâr-ı gül oldı lâne-i zâg
Bülbüllere âşiyân bulunmaz
Dildâr ile olsa da hem-âgûş
..
Her gonçe-i nev-rüste nigâh itmege degmez
Âvîze-i destâr-i külâh itmege degmez
Çevgân-i temennâ ile hâmûn-i keremde
Gûy-i himeme kaddi dütâh itmege degmez
Rû-gerden olup tîg-i hirâsân-i kazâdan
..
Şem‘-i her bezm-i perî-rûda tarâvet mi kalur
Vakf-ı sâd-bâd-ı hazân gülde letâfet mi kalur
Her nefes subh gibi bûy-ı sadâkat mi virür
Her zamân âyîne-i hüsn-i selâmet mi kalur
Iztırâbum görüp ey reşk-i kamer ‘ayb itme
Âftâbı göricek zerre de tâkat mi kalur
Seyr idüp cünbüş-i reftârını ol sîm-tenün
..
Kankı sâkîden şarâb-ı nâb nûş itdük yine
Kim dili âmâde-i cûş ü hurûş itdük yine
Şîşe-i nâmûs-ı takvâyı şikest itsek n’ola
Tevbe-i rüsvâ vü ‘aşkı mı fürûş itdük yine
Fârig olduk güft u gû-yı nâsıh-ı bî-derdden
Biz ki mînâ penbesin sîm-âb-ı gûş itdük yine
Oldı çeşmümde sevâd-ı şehr ü dâg-ı lâle bir
..
Gazel
Menüm tek hîç kim zâr ü perîşân olmasın yâ Rab
Esîr-i derd-i ışk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab
Dem-â-dem cevrlerdür çekdügüm bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasun yâ Rab
..
Oldum olası içsel yolculukları, bağlanmayı, mistisizmi ve aşkı severim. Aşkın insandaki en yoğun mistik duygu olduğuna inanırım. Âşık insanları bilge, derviş ve üçüncü gözü (feraset gözü) açılmış insanlar olarak görürüm. Aşk acısının, evreni yaratan yüce bir güç varsa (kimse o) onun tarafından verilmiş bir tılsım olduğuna inanarım.
Aslında hiçbir dine inanmam. Dinciliğin insanlığı yozlaştıran akımlar ve güçler olduğuna inanırım. Papazları, hahamları ve imamları hiç sevmem. Bu kişilerin dünyadaki yoksulluğun, baskıların ve can sıkıntısının bekçileri olduğunu düşünürüm. Kiliselerde, camilerde, sinagoglarda içim boğulur, duramam. Ama zaman zaman içim daralınca, aşk ırmakları tıkanınca, en yakın bildiğim insanların anlayışsızlıkları, bencillikleri ile karşılaşınca, hiçbir kadının benim sevgime layık olmadığını anladığımda, bir güce, esirgeyen, şefkatle koruyan, sonsuz hoş görülü bir güce yakarıp, ağlamak, ruhumu ona açıp, onunla dertleşip, birleşmek isterim.
Alkol içimdeki mistik duygularımın kapısını açan tılsımlı bir anahtardır. İçimdeki o uzun yolculuğa alkolle başlarım. Alkol içimdeki lambanın ışığını yakar. Alkolle, “ölmeden önce iyi insan” olurum. Hırslarım, kıskançlıklarım, dünyevi zaaflarım, bencilliklerim pençelerini içimden çeker. Alkolle aşkın ve bilgeliğin yolları açılır. Geriye doğru rüya görmeye başlarım. Sevdiğim bütün kadınlar, çocukluk arkadaşlarım, mücadele dostlarım, unuttuğum kardeşlerim hepsi aklımdan, rüyamın sahneleri içinden birer birer geçer. Kalbimin çektiği filmdir o. Sevdiklerim, dostlarım, yakınlarım beni istedikleri gibi kırabilirler. Bencil ve hoyrat olabilirler bana karşı, olsun ben aşk yoluna çıkmışımdır. Gözlerimi içime çevirmiş, alkolümü yudumlamış, içimdeki ışığı yakmış, rollerini sevgililerimin, dostlarımın kardeşlerimin oynadığı filmi seyre koyulmuşumdur. İçimdeki o büyük yolculuk başlamıştır.
Geçenlerde, yazdığım senaryoda geçen bir tarikata gittim. Tophane’deki Kadir-i tarikatında zikir vardı. İki katlı ahşap bir evin ikinci katına çıktığımda 40-50 adam, “Allah... Allah...” diyerek heyecanla büyükçe bir odanın ortasında dönüyor, dans ediyor, birbirlerine sarılıyor, heyecanlı sesler çıkararak kendilerinden geçiyorlardı. Zikirleri, yani mistik dansları iki, üç saat sürdü. Açıkçası bu adamların içinde bulunduğu ortamı, hiçbir şeye inanıp onun etrafındaki bu duygusal bütünleşmeyi tuhaf bir kıskançlıkla izledim. İşte kendilerine benim ve benim gibi birçok insanın bulamadığı bir manevi iklim yaratmışlardı. Kısa bir süre için de olsa birbirlerine derinden bağlanmışlardı...
..
Uyanır seccadeler üstünde din,
Aklın endişeleri yayılır şehre,
İnsan kastle, güneş vakitle temas eder
Taşa, toprağa..herşeye! ..
Serinlik bir ihtiyardır ki şehrin üstünde
Gerinir sabahla beraber;
..
Benüm tek hîç kim zâr ü perîşân olmasun yâ Râb
Esîr-i derd-i ışk u dâg-ı hicrân olmasun yâ Râb
Dem-â-dem cevrlerdür çekdüğüm bî-rahm bütlerden
Bu kâfirler esîri bir müselmân olmasun yâ Râb
Görüp endîşe-i katlümde ol mâhı budur derdüm
..