Öyle bir mermi ki o;
Ansızın girer bedene.
Ansızın ve anlamsızca...
Ne vuran bilir, ne vurulan.
Kırılası bir el çeker tetiği.
Ve toprağa düşer bir tomurcuk,
Yıkanmakla geçmez bu kir, ey evlad-ı Adem,
Aşkın narı ile yanmadıkça...
Samimiyetsiz secdelerle incitme belini,
Her dem kefensiz ölmedikçe...
Hayat denilen bu kocaman boşlukta uçmanın ne anlamı var?
Neden uçar ki bu akılsız kuşlar?
Sahi bu gök, bu yıldızlar...
Neden var?
Hem hızlı hızlı çarpmıyorsa bir kalp,
Demir passız olmazmış,
Yara; acısız...
Sevda, yüreksiz olmazmış,
Yiğit; dertsiz...
Böyle buyurmuş,
Varsın buyursun,
Yüreğimin ağıtlarına aldırış etmeden bıraktım ellerini.
Savunamadım seni, yetmedi çırpınışlarım.
Söz dinlemedi aklım, çaresizce kırdı kalemini.
Birer birer yıkıldı tüm affedişlerim.
Prangaladı kalbimi,
Gözlerinde hapsolmuş ihanetin silüeti.
Bir cuma gecesi, gecenin ilerleyen saatleri,
Dipsiz yamaçlar ve karanlığın en zifiri,
Yaşanmış tüm gündüz ve gecelerin şahidi ay,
Bugün dolunay.
Simsiyah suların uğultusu,
Ve zirveyi kaplayan bu sır perdesi,
Küçük bir yara izi...
Ne zaman oldu?
Nasıl oldu?
Bilinmez.
Öyle yakışmış ki dudaklarına,
Sebebi merak dahi edilmez.
Ey koca çınar! Bıkmadın mı bir asır dikilip durmaktan?
Gelmedi mi artık yanmanın zamanı?
Ya sen alaca karga...
Yorulmadın mı her sabah didinip durmaktan?
Ya sen güneş, sen ay...
Usanmadınız mı bin yıllardır doğup batmaktan?
Ölmeyin çocuklar, yalvarırım ölmeyin...
Yeter beni kahretmeyin!
Ölmeyin çocuklar...
Beni kadere düşman etmeyin!
Gülüşleriniz ömre bedel,
Ah be Türkan,
Hatırlar mısın? Ne kadar da gençtik.
Evlendiğimiz ilk yıllardı.
Ne güzeldi ilk evimiz, hala aklımda her köşesi.
Hatırlıyor musun? Yemyeşil ormana bakardı odamız.
Sabahları taze çayır kokusu dolardı penceremizden.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!