Bir yudum çaya muhtaç
Sabahları kahve diye söze başlayan yalancı dudaklar
Sözler havada asılı
İlk kiminle dalga geçilecek
Eller telefonlarda sözde sıfatları akıllı
Boşa gitmesin diye sigaram bir türkü tutuyorum radyodan
Ciğerlerime yapışıp kalacak sanki duman
Aldığım nefes kederime ziyan
Nakaratına varmadan bir isyan peyda oluyor kademire
İlk sevgilinin gülüşüne benzer bir nisan havası değil mi şu esen
Zincirlere kelepçelere inat kanatlarımı açmak zamanıdır
Allaha ısmarladık kaldırımlar
Okullar, sidik ve karbondioksit kokusunun en resmi hali
Bir sürü yeni acılar, kumdan kale fetihlerinin çığırtkanı tüm karneler
Tost makinemiz yok diye haykırırdı
Beslenme çantasındaki ekmek arsı patatesler
Söyledik kaç kere kim bilir kaçımız doktor olacaktık
Okul şarkılarına muhtacım
Orada bir köy vardı uzakta
Gidip görmek istiyorum
Başaklar ağustos güneşinde yanmakta hani
Rüzgar da olmasa tutuşacak neredeyse bozkırlar
Bir avuç dolusu deniz var hatıralarımda
Ruhumda yazlık sinemaların yıllanmış küf kokusu
İliklerime kadar mısra yüklüyüm yine
Ne kağıdım var yanımda ne de kalemim
Yine ölü doğacak tüm şiirlerim
Hissediyor insan
Birileri kavuşmakta
Birileriyse, şimdi başkası olanlarla vedalaşmakta
Bir otogar yalnızlığı çöktü yüreğime
Hislerimin oradan oraya gezinen kalabalıklığı altında
Soğuk kokar pardösüm
Biraz da kir
Üzerinde ölüm fermanı yazılı
Küçük bir kağıt makinelerin kollarında yıkanırken
Can verebilir yazmakta
Soğuk kokar pardösüm
Kocaman bir ahmaklıktır ölümü öylesine de olsa
Giydirmek sevdiğine
İnsan başka ne için yaşar
Kaşar peynirinin bile hileli olduğu bir yerde...
Sevgi diyorduk azizim
Ağaçlara, yağmura, taşa değmiş
Üzerime yapışmış rüzgar kokusu
Ceketimin eskimiş yerlerinden girer,
Bir derviş selamı kadar ciddi ve fani
Tenden tene dolaşır rüzgar kokusu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!