Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin
Zaman kadındır İster ki
Hep okşansın diz çökülsün hep
Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
Bir taranmış
Bir upuzun saç gibi zaman
Soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim.
................
daha ne olsun
en büyük sırını söylemiş adam
şiiri bunun için yazmış
bunları elsa'ya duyurmak için
şair amacına ulaşmış
ama bakı/yorum
bizim kiler hala şiiri tartışıyor...!
saygılar
Merhaba şiir dostları; Bence şiir bölünmüşlüklerle dolu,,, kısa tutulup sözcükler daha iyi yerleştirilmeli...DALGIN ŞİİR
Bakın, şekil 1-A da da görülebileceği üzere her zamanki gibi kendi işimi yapıp kendi şiirlerimle ilgilenmek yerine (belki dünün etkisiyle) şiir sohbetinde bulunmaya kalkışmam zaten abesle iştigalden başka bir şey değildi. Bunu, Yasafan'ın bana söylediklerinden daha fazla, benim ona verdiğim cevaptan hicap duyduğum için yazıyorum.
Sonuç itibariyle çeviri şiirlerin bir köşesine çevirenin isminin de yazılması gerektiğini düşündüğümü belirterek size iyi sohbetler diliyor, işime dönüyorum.
Byeee :)
Sayın Yasarfan yanılıyorsunuz çünkü Fransızcam şiir gibi edebi bir metni anlamaya yetmeyecek kadar zayıftır. Çok lazımsa (övünmek için başka şeyim yokmuş gibi) (buradan da hemen var olduğunu ima ettiğimi anlayabilirsiniz tabii...) İngilizcemin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Bir şeye atacaksanız bunu söylediğime atın da bir işe yarasın... Ayrıca kendi kendinize işkillenip durmayın. Öyle imalara falan ihtiyacım yok. İyi olsaydı, durun benim Fransızcam iyi, bir bakayım derdim. Her neyse bu kısmı fazla uzatmaya gerek yok...
İmdi... Fransızca metne uzun uzun baktıktan sonra İngilizce bir çeviri bulmaya çalıştım ama ararsanız hemen göreceğiniz, bu şiiri İngilizceye çevirmeye bile pek cüret edilememiş olduğu. Çevirenler zor bir şiir olduğunu söylüyorlar.
Bir de şunu anlayamadım. Niye baştan söylemiyorsunuz ki çevirmenin şiirini eleştirdiğimizi? İyi ama ben orada çevirmenin ismini bile görmüyorum ki? !
Antoloji sitesine üye olanların, hatta yetkili şair olarak katılımda bulunanların (ki buna ben de dahilim) büyük bir kısmı - öyle az buz değil haaa, çok büyük- şiirden anlamıyor, çeviriden hiç anlamıyor; yorum yapma yetkinlikte olmadığı gibi, öğrenmeye de kapalı bir enaniyet içinde, şiire dair her şeye hepten Fransız..!!!
Benim de bir Elsa'm var elbette :)
Bu arada şiirin orijinalini inceliyorum. Mesela bu şiirde hiç görüyor musunuz 'düğmesiz bir giysi'? Ama şiirde var. Evet, bence de sonuçta çevirmenin yorumu fena değil kastedilen aynı yere çıkıyor ama düşündüğümden de fazla çevirmen yorumu var şiirde. O halde gerçekten, burada biz şairi mi, çevirmeni mi okuyoruz?
değişik bir yazı bende şiir yazıyorum
Burada sadece inatlaşmak için bir şeyler yazmadığımızı, tutarlı bir önermemizin bulunduğunu iyi niyetle gerçekten anlamak isteyenlere Fikret Bey'in Mona Lisa benzetmesini tekrar tekrar düşünmelerini öneririm. Çünkü bizim anlatmaya çalıştığımızı son derece iyi ifade ediyor bu benzetme. Ve önceki yorumumdaki görüşümü tekrarlıyorum. Çeviri bir şiiri eğer gerçekten çok beğenirsem, çevirmene çok iyi bir not veririm. Şaire de puan vermek istiyorsam, orijinal şiiri muhakkak bulup okumam gerekir.
Küçük bir ilave: Bırakın okumayı, dinlerken bile bu böyledir. Çok güzel bir şiiri biri yorumlar, hiç beğenmezsiniz, birkaçını sizlerin de bildiğiniz isimlerden biri düz bir metni şiirmiş gibi okur, hayran kalabilirsiniz. Yine bu, müzikte de böyledir. Dinlediğiniz ve çok beğendiğiniz şarkıların sözlerini bir kenara not etmeyi hiç düşündünüz mü? Bu şiirden böyle muhteşem bir esen nasıl çıkmış dediğiniz hiç mi olmadı? Bestekarlara da epeyce haksızlık edilmiş olmuyor mu güfte sahiplerine olduğu kadar o halde?
Sonuç olarak neyi değerlendirdiğimizin farkında olmak zorundayız. Bu güç gelebilir ama doğrusu bu işte.
Şimdiye kadar ilk defa E_Kurul ile aynı fikirde buluştuğumuzu itiraf etmek zorunda kaldım.
ŞİİR DİĞER EDEBİ ESERLERE HİÇ Mİ HİÇ BENZEMEZ....
YAZILDIĞI DİLE AİT SÜSLEMELERLE,KELİME OYUNLARIYLA,SES VURGULAMALARIYLA ,BAZEN MÜZİKSEL BİR YAPIYA SAHİPTİR VE ÇEVİRİLDİĞİNDE BU ÖZELLİKLERİNDEN ÇOĞUNU YİTİRİR Kİ, ONUN KAİTESİNİ VEREN TÜM ÖGELERİNİ ALMIŞ OLURUZ ÇEVİRDİĞİMİZDE.
ANLAMAK İSTEMEYENLERE TEKRAR DUYURULUR....
ŞİİRİ ŞİİR YAPAN SADECE ANLAMI DEĞİLDİR....
BUNU ,MONA LİSA'YI KELİMELERLE ANLATMAYA BENZETEBİLİRİZ.
VE ŞİİRİ ÇEVİREN KİŞİ ÇOK HARİKA BİR ÇEVİRİ YAPMIŞSA DA,BUNA KOLAYLIKLA O ÇEVİRMENİN YENİ BİR ŞİİRİ DEMEK MÜMKÜNDÜR BENCE.
FİKRET ŞAHİN
İthal......estetik fukarası ve de anlamsız.
Nasıl bir şiir,noktasız ,virgülsüz, ünlemsiz...
Ya da çevirende şiire katacak ruh yok:?
Bu şiir ile ilgili 50 tane yorum bulunmakta