Ekonomiye Müdahalenin En Aza İndirgenmes ...

Ali Sungur
17

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ekonomiye Müdahalenin En Aza İndirgenmesi Üzerine

“Devlet karışmasın, piyasa kendi dengesini bulur” denildiğinde kulağa çok akılcı geliyor. Bırakalım arz-talep her şeyi çözsün, rekabet kaliteyi getirsin, fiyatlar kendini ayarlasın… Kulağa güzel geliyor ama mesele şu ki: Bu serbestlik, kâğıt üstünde durduğu kadar adil değil.

Ekonomiye müdahalenin en aza indirgenmesi, yani devletin elini piyasadan çekmesi, genellikle "özgürlük" olarak pazarlanıyor. Ancak çoğu zaman bu özgürlük sadece güçlü olan için geçerli; yani büyük şirketler, sermaye sahipleri ve tekelci zihniyet için… Küçük esnaf, çiftçi, işçi ya da dar gelirli vatandaş bu denklemde genellikle ezilen taraf oluyor.

İnsan mücadele ediyor. Hayatta kalmaya, ailesini geçindirmeye, çocuğunu okutmaya çalışıyor; ama tam bu sırada karşısına dev gibi zincir marketler, dijital tekeller ya da faiz lobileri çıkıyor.

Onlar büyürken, sıradan insanın emeği küçülüyor; çünkü devlet “müdahale etmeyeyim” dediği anda, aslında “güçlü ne isterse yapsın” demiş oluyor.

Piyasa ekonomisinin kendi içinde bir düzeni olduğu doğru; ama bu düzen, denetim olmadığında adaleti değil, güçlü olanın kurallarını getiriyor. Zayıfı koruyacak bir mekanizma olmadan bırakılan ekonomi, tıpkı yağmacıların dolaştığı bir ormana dönüşüyor. Orada yaşayan halk, yaşam mücadelesini "özgürlük" adı altında; ama aslında tek başına veriyor.

Bu yüzden müdahalesiz ekonomi, bazen mücadele eden insanı görünmez kılar. Sadece kazananlar alkışlanır, ama kaybedenlerin hikâyesi anlatılmaz. Oysa her kuruşunu düşünerek harcayan insanlar da bu ekonominin gerçeğidir… ‘’ve onların sesi, sadece adaletli bir müdahale ile duyulabilir.’’

Serbest piyasa sistemi kötü bir sistem değil evet; ama vicdanı olmayan bir serbesti veya müdahalesiz düzensizlikler zinciri değil, akıllı ve adil müdahalelerle beslenen bir denge ortamında ki sistem daha yaşanılabilir olabilir; çünkü ekonomi sadece rakamdan ibaret değil, arkasında ki alın teri, umut ve insan emeklerinin toplamından oluşan bir bütündür.

Serbest piyasa koşullarına terk edilmiş bir ekonomik düzenin içinde, dar ve sabit gelirli bireyler, hayatta kalabilmek için var güçleriyle kendi mikro finansal dengelerini kurmaya çalışır.

Ancak bu çaba, yalnızca temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik olup, bireylerin sosyal ve kültürel alandaki atılımlarını büyük ölçüde sınırlar. Maddi imkansızlıkların duvarına çarpan bu girişimler, çoğu kez hüsranla sonuçlanır; hayaller ve umutlar kırılır, bireyler kendilerini yalnız ve dışlanmış hissederler.

Bu çıkmazın en acı yanı ise ruhsal dünyada yarattığı yıkımdır. Maddi yoksunluğun getirdiği umutsuzluk, kişisel aidiyet duygusunu derinden zedeler.

İnsan, sadece ekonomik koşulların değil, aynı zamanda sosyal çevrenin ve kültürel değerlerin de dışına itildiğinde, içsel bir boşluk ve anlamsızlık hissiyle karşı karşıya kalır. Bu durum, bireyin kendine olan güvenini, topluma bağlılığını ve yaşam sevincini aşındırır. Manevi dünyasında çatlaklar oluşur; aidiyet hissi erozyona uğrar, varoluşsal sancılar artar.

Zamanla, bu bireysel krizler toplumsal bir hastalığa dönüşür. İnsanlar arasındaki dayanışma ve paylaşım duyguları zayıflar, sosyal dokunun temel taşları erir. Örf, adet, kültür ve ahlak kuralları, bireylerin maddi ve manevi desteğe olan ihtiyacını karşılayamaz hale gelir.

Uzun vadede, toplumda yozlaşma, yabancılaşma ve etik erozyon kaçınılmaz olur. İnsanlar, köklerinden koparılmış, değerlerinden uzaklaşmış bir şekilde kendi iç dünyalarında yalnızlaşırken; toplumun genel ruhu da çözülmeye başlar.

Bu tablo, sadece ekonomik bir sorun değil; derin bir insanlık ve medeniyet krizidir.

İnsan, sadece tüketen bir varlık değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bağlarla kendini var eden bir özdür.

Maddi imkânsızlıkların zincirleriyle bağlı kalan birey, özgürce düşünemeyen, üretemeyen ve paylaşamayan bir varlık haline gelir.

Böyle bir toplumda umut azalır, geleceğe dair inanç sarsılır ve en temel insanlık değerleri tehlikeye girer.

Sonuç olarak, dar ve sabit gelirli kesimlerin maruz kaldığı ekonomik baskı ve bunun sosyal-kültürel yansımaları, sadece bireylerin değil, toplumun bütünü için ciddi bir uyarı niteliğindedir.

İnsanların sadece hayatlarını sürdürmekle kalmayıp; kimliklerini, aidiyetlerini, değerlerini yaşatabilmeleri için ekonomik adalet ve sosyal destek mekanizmalarının mutlaka güçlendirilmesi gerekir.

Aksi halde, yozlaşan değerler ve çöken ruhlar içinde kaybolan bir toplumun sancıları, hepimizi derinden etkilemeye devam edecektir.

Ali Sungur
Kayıt Tarihi : 14.7.2025 15:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Eleştiri Üzerine

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Yani kontrol süz güç güç değildir
    demek istemişiniz

    Ne güzel demişsiniz
    beğeni ile okudum
    dilinize sağlık

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)