Ekmek Fırınının Kürekleri

İnci Germenliler
432

ŞİİR


39

TAKİPÇİ

Ekmek Fırınının Kürekleri

ANILAR ANILAR (7)
MUDANYA’DA YAŞANMIŞTIR EKMEK FIRINININ KÜREKLERİ
Hayatım boyunca pek çok tehlikeli kazalar atlattım. Sizin de bildiğiniz gibi “Kaza geliyorum demez, geliverir”. Şimdi sizlere bu ilginç kazalardan birini anlatacağım. Annem o gün uzun uğraşlar sonucunda midye dolması yapmıştı. Babam her canı istediğinde Mudanyalı balıkçılara midye siparişi verir, ertesi gün avuç içi büyüklüğünde bir çavalye midyeyi (En az 100 tane) evimize gönderirlerdi. Annem de sırf babam istiyor diye hiç üşenmez o midyeleri saatlerce tel fırçalarla temizler, pırıl pırıl yapardı. Biz de kardeşlerimle etrafına toplanır, annemizi seyrederdik. Daha sonra fıstıklı, kuş üzümlü iç pilavını hazırlar, midyelerin içini doldurup büyük, kalaylı tencereye yerleştirip pişirirdi. Bütün ev mis gibi dolma kokardı. O gün yine midye dolmalarını pişirdi ve bana seslendi:
“İnci babana telefon et kızım, birini gönderip aldırsın. Dolmalar hazır” dedi. Çocukluk işte:
“Anne dolmaları ben götüreceğim” diye tutturdum. Annem kenarlı bir bakır tepsiye midye dolmalarını dizdi, üzerini sarıp fileye yerleştirdi.
“Dikkatli götür kızım sakın düşürme” diye tembih etti. Ben elimde file babama gidiyorum diye sevinçle yola çıktım. Sanırım (11-12) yaşlarındaydım ve çok zayıftım. Babamın iş yeri iskelede ve evimize bir hayli uzaktı. Neyse ben zorlanarak tepsiyi babama götürmeyi başardım. Babamın iş yerine gitmek çok hoşuma gidiyordu. Babam daktiloya temiz kağıt geçirir, yazmama müsaade ederdi. Ben de tek parmakla bir şeyler yazmaya çalışırdım. Bu çalışma beni çok mutlu ederdi. Harflere bastıkça çıkardıkları sesle sanki piyano tuşlarına dokunuyorum diye hayal ederdim. Bir de babam işi icabı geceleri geç geldiğinden onunla vakit geçirmek isterdim. Babam beni elimde tepsiyle görünce şaşırdı:
“Kızım nasıl getirdin, niye telefon etmediniz?” diyerek tepsiyi elimden aldı.
“Sana sürpriz yapmak istedim baba” dedim.
İş yerinde iki arkadaşı daha vardı onları da yemeğe davet etti. Ben hemen daktilonun başına geçip yazmaya başladım. Biraz sonra bir baktım ki annemin saatlerce uğraşıp pişirdiği midye dolmalarının hepsi beş dakika içinde bitmişti. Babam midye kabuklarını çöpe attı, tepsiyi gazeteye sardı:
“Hadi kızım, sen eve git. Annen merak eder” deyip bana ve kardeşlerime iskeledeki “Kadriye Abla” büfesinden şemsiye çikolata aldı:
“Caddede dikkatli ol, tretuvardan yürü” diye tembihledi.
Elimde tepsiyle yürümek hoşuma gitmedi (Herhalde süsüm bozulmasın diye” hiç yapmadığım bir şey yaptım. Tepsiyi montumun içine soktum, koltuğumun altına sıkıştırdım ve fermuarını çektim. O zamana göre çok güzel bir pilot montum vardı. Amerika’ya giden Uçak Tek subay bir akrabamız hediye getirmişti. Çok severek giyerdim ve herkesin montuma baktığının farkındaydım.
Tepsi montumun içinde yavaş yavaş eve doğru yürümeye başladım. Tam çarşı fırınının önünden geçerken “DONG” diye güçlü bir ses oldu ve ben yola doğru savruldum, beklemediğim bu darbeyle neredeyse düşüyordum. (Çocukluğumun fırınları odunluydu, şimdiki gibi elektrikli modern fırınlar yoktu).
Meğer fırının içi küçük olduğundan uzun ekmek küreklerini, camekânın altından dışarıya salıyorlarmış. Fırıncı ekmekleri çıkarırken hızla küreğin sapını dışarıya salınca tam da bana isabet etti. Koltuğumun altındaki tepsi kalkan gibi kaburgalarımın kırılmasını önledi. Ben bir an şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım ve sanki suçlu benmişim gibi utandım. Birden koşmaya başladım. Arkamdan iki tane adam koşuyor :
“Kızım dur, koşma. Buraya gel” diye bağırıyorlar. Ben durur muyum, adeta uçtum.
O yaşlarda çok hızlı koşardım, yakalayana aşk olsun. Nefes nefese eve geldim, anneme belli etmemeye çalıştım. Montun içindeki tepsiden haberleri olmadığından, fırıncılar çıkan sesten çok korkmuşlar, bir yerim kırıldı diye. Olayı gören bir ağabey beni tanımış:
“Ekrem ağabeyin kızı, babasına haber verin hastaneye götürsünler “ deyince babama telefon edip haber vermişler. Biraz sonra babam telefon etti:
“Kızım ne oldu, bir yerin acıyor mu?” diye telaşla sordu:
“Baba tepsiyi koltuğumun altına koymuştum, kürek tepsiyi yamultmuş, benim bir şeyim yok merak etme” dedim.
“Bırak şimdi tepsiyi, sen iyi misin?”
“ İyiyim baba merak etme”dedim.
Annem hemen vücuduma baktı:
“Seni Allah korumuş kızım, ya tepsiyi elinde tutsaydın ne yapardık şimdi” diye çok üzüldü.
“Dolmaları beğendiler mi bari?” diye sorunca annemi güldürmek için:
“Neredeyse kabuklarını, parmaklarını yiyeceklerdi” deyince annem güldü ama gözlerindeki yaşları saklayamadı.
Şimdi düşünüyorum da o tepsiyi bana kalkan yaptıran ilahi güce şükrediyorum. Bu arada evimizin telefon numarası sadece (2) idi. Mudanya’ya santral kurulunca babam, iş yeri eve uzak, acil bir durum olur diye hemen müracaat etmiş.(1) numara Kaymakamlık, (2) bizim evin telefonuydu. Manyetolu telefondu, istediğimiz numarayı santral memuru bağlardı ve kasabada kime ne olmuş önce santral memuru duyardı. Allah hepimizi görünmez kazalardan, belalardan korusun. AMİN.

İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 13.3.2021 10:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İnci Germenliler