EKİM ., delikanlı bir ay’dır…
O kapıdan uğurlayıp ardından baktığımız Eylül’ün mahzun prenses tavırlarından oldukça uzak., ağır ve sert ama oldukça dimdik bir bozkır delikanlısıdır Ekim... Yüreklidir... Öyle kendisine kolay kolay laf söyletmez...
Ekim., hasat sonu uçsuz-bucaksız zamanların içinden geçen Volga nehrinin henüz buz tutmamış halidir ve hala umudun ve çocukların çığlıkları ile beslenmektedir…
.,
Ekim denilince benim aklıma...;
Volga nehrinin donmak için henüz niyetlenmediği günlerde yani kış gelmeden önce., top ateşine tutulan ve yıkılan kışlık saraylar gelir...
Ve bir de takvimlerin., renklerin., yer ve zamanların farklılıklarına hiç aldırmayan bir çocuk gelir gözümün önüne... Gözlerini Volga’nın derin ve sessiz sularına daldırmış., ellerini kulaklarına kapatıp çığlık üstüne çığlık atan bir çocuk...
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.