Yirmi birinci yüzyılın vebası çoktan yayılmış her yere
Keskin, amansız bir soğuk nüksetmiş zihinlere, kalplere
Bunca dert, keder yetmezmiş gibi düşman olmuşuz kendimize
Ardı ardına sonu gelmez duvarlar örülmüş dört bir yanımıza
Her bir darbeyle soluk bir güneş ışığı süzülüyor çatlaklardan
Kimdir sureti zihnime kazınan, aklımın odalarında izinsiz dolaşan
Güneşten daha çok içimi ısıtan, aydan daha göz alıcı olan
İçimi çoğu zaman çocukça bir neşe, bazen korkuyla dolduran
Kimdir o hem geçmişi, hem geleceği bir zanaatkâr gibi incelikle dokuyan
Şans mı, kader miydi yaşam denen bu hikayenin sonunu belirleyen?
Satranç oynamaya benziyor bir insanla konuşmak, anlaşmak
Peki daha mı kolay mıydı susmak, kendi içinde kaybolmak?
Bugünler de tek gördüğüm, kendi ellerimle ördüğüm kördüğüm
Yok sayıldığımda bile sizlerce, varsaydım sizleri kendimce
Bin kere sorsan bin kere anlatır, bin bir kere açıklarım sana kendimi
Denize açılamamanın hüznü var içimde
Mehtap vakti kıyıdan çok uzaklarda
Özgürce kulaç atıp mesafeleri aşamamanın
Kendimi sakin suların şefkatine bırakamayışımın
Hala dün gibi aklımda yalnızlıklarım
Pencerenin önünde bekliyor, solduğundan habersiz bir gül
Cama düşerken damlalar geçmişi de beraberinde sürüklüyorlar
Güneşli güzel günlerin hasretiyle geçiyor zaman dermansız
İçinde kor bir ateş yanıyor faydasız, nicesi anlayışsız
Sonu farklı olabilir miydi, eğer kırılmasaydı kanatları?
Umut tohumları ektik birlikte
Hem hüznü, hem mutluluğu paylaştık
Fırtınaları kucakladı uçurtmalarımız
Birlikte onardık her bir kusuru, zararı
Özgürce uçabilmek, huzuru bulabilmek içindi tüm çabamız
Aklıma geliyorsun
Umut çiçekleri yeşeriyor içimde
Yüreğim bir divane mecnun misali
Aklım benden firari
Bilirim benim bu meczupluğum payidar
Karanlığın içinde ki parlak yıldız
Söyle bana yaşamın gizi ne?
Ne uğruna dönüyor şu garip dünya
Bir kum tanesi kadar yer kaplarken sonsuzlukta
Ne anlamlar yükledik yaşam denen şu yolculuğa
Korkularımızdan, yanlışlarımızdan kaça kaça
Eski kirli bir paspasın altına sakladık acımızı
Tüm o korkuları, kaygıları, doğruları, yanlışları
Dünde kaldı sevgiler, çoktan soldu yetiştirdiğimiz çiçekler
Anlamını yitirdi yaşam, kendi parmaklıklarımızın ardında geçer mi zaman?
Sabah saat beş
İnsanın duyguları, düşünceleri
Bir gülün sivri dikeni gibi batar mı ruhuna?
Batarmış bunu sonradan öğrendim
Sabah ezanını işittim o vakit
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!