Askere gittim temmuzun sıcağında
daha toy deli çağımda
gurbeti tatmamıştım ömrüm hayatımda
tanıdım gurbeti asker ocağında.
Mektubum gelmez soranın olmaz
nerdedir nasıldır diyenin olmaz
..
Bilginler ve uzmanlar, uyarıyor durmadan,
Yeryüzünün suları, yok olmasın dünyadan,
Görmüş bu günleri de, uyarmış beyazları,
İki asır öncesi ' Kızıl derili Adam '.
Gala varken yanında, topraklarımız ıslak,
Ama kuruyunca göl, bir Cehennem olacak,
..
körkütük özledim seni...
gözükara umutlarımın inan;
dünden daha çok..
yarından dahada öbek öbek sana dair bendekiler...
imkansızlar ne çok sevilirmiş meğer?
ulaşamadıkça mı kutsal olur sevdalar?
zamanın bitimi, sensizliğin son noktası ne söylesene?
..
Selam Sana! Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış, gözyaşı ile sulanmış, toprağının her bir karışı- bin tarağı şehitlerin kemikleri ve sulbünden geldiğimiz atalarımızın ten(r) i ile süslenmiş eşsiz güzellikte, zarif özellikte ülke: Türkiye’m
Anadolu’nun kapısını Malazgirt’te (Ağustos 1071) ’ de yıldırım yumruğuyla aralayarak giren: Veli duruşlu muzaffer komutan Alparslan ve akıncıları… Hilal etli bedenlerini, çelik bileklerini, azim dolu başlarını feda ederek on beş yıl içinde Anadolu’nun tapusu bütünü ile kıyamete kadar; çağların mirasında, dağların mevkisinde, bağların meyvesinde, şehirlerin menzilinde ikamet eden nesillerine geçti.
Bozkır kültüründen, İslam medeniyeti dairesine giren atalarımız yerleşik mekânlarda toplanarak, şehirler kurup geliştirerek; kültür, sanat ve sosyal müessesler tesis ederek bulundukları yerleri izanların derinliğinde; bileklerini yorarak, dileklerini geleceğe sorarak imar seferberliğinde geliştirmeye başladılar. Böylece çağların alnında parlayan, zamanların yelkovanını güzelliklerle yakalayan, gönüllerin duvarını paklayan ve günümüze de ışık tutan: Kıymetli mimari eserleri ile Anadolu’yu ve fethettikleri üç kıtanın; yer in bakırını, gök’ün bakışını! İnci gerdanla, yakut endamla, altın cevherle süslediler. Bilek terinde, beyin zerinde, kalbin yerinde hayırla yâd edilen ecdadımızın pak ruhlarına, hak sürurlarına selam…
Osmanlı Ordusu önce insanların; dil, din, ırk ne olursa olsun kucaklarını açarak, toprak fethinden önce kalpleri fethederek topraklarını: Avrupa’nın Viyana kapısına, Orta Doğu’nun ve Orta Asya’nın yapısına ve Afrika’nın çöl ortasına kadar geliştirdiler.
..
Afyonkarahisar daki ekmek kadayıfının kaymağı sın sen,
Konya yolundaki çilekli bahçenin şekerparesi.
Beyşehir, Akseki arası Teke geçidinin bülbülüsün sen.
Alanya dim çayındaki alabalığım,Antalya kemer altındaki baygın ayranım,
Aspendos'ta ilk soyadın.
Çıralının Olimpos unda patlıcanlı gözleme
Ölü denizin halk plajında coşan köpük sün,
..
yaseminle ahmet'in öyküsü
yaşadıklarının kırkaltı yıl sonrası
acı hüzün ayak sesleri
ve aşk ille de aşk
kimi için vatan
kimi için yar
ille de yar
..
Saadet hüyası gönül huzuru
Yıldızlı göklerden elenen hüzün
Ve doğan yepyeni emel dolu gün
Şadırvan başında bir garip kumru
Ümidin kolunda uyanan arzu
Sonsuz mavilikten beklenen rüya
..
Bekleyiş hasreti bitmeyen çile
Uzaklar içimde çözülmez düğüm
Uyuyor günlerim mavi heveste
Ufuklar ardında büyüyen zaman
Derdimi eritti aşk potasında
Gündüzler geceye vermedi aman
..
Ufuklar mavi bir tüle bürünür
Akşamın hüznünü emerken sular
Hayalin buluttan çıkar görünür
Öteken dallarda dertli kumrular
Bir vefa aradım yeşil gözlerde
Onlarda merhamet iman bile yok
..
Ne kadarsa uzunluk, Edirne ' den Ankara,
Bu büyüklük yakışır, Elazığ ' da Murat ' a.
Van gölünde Aladağ, suyuna kaynak,
Gülizar yaylasında, kırata bak kırata! ...
Şeytan dağından Peri, komşudan gelen Munzur,
Birleşip der Murat ' a: ' Dostum sen önden buyur! …'
..
Kimisi mal sever, Kimisi can sever, kimisi canan
Benim gerçek aşkım kanımla yoğrulmuş vatan.
Vatan! Denilince akla gelir, Dumlupınar, Sakarya
Yedi düvele meydan okuduğumuz Çanakkale var ya
Edirne de başlayıp uzayıp cennet yeşil Ardahan’a
Her karış toprağı kutsal olan, bu cennet Vatan!
Şehit kanlarıyla yoğrulmuş Anadolu dediğim
..
bir bayram kalmış anılarımdan
artık kutlamadığım..
rahmetli dedemin elini öperken,
gözüm alacağım harçlığa takılı
çocukça hayallerim olan..
giysilerimi başımın ucuna koyup uyuduğum bir bayram
harçlıkları bir edip lunaparka koştuğum
..
Tüm Evrende tanınmış,
Edirne kırmızısı,
Seccadeye gül olmuş,
Mutfaklara da elma...
Alın teri - göz nuru,
..
Şu yaşantım boyunca, çektiğim acılar bunca,
Hep sorarım kendime; hoşuma mı gidiyor ne?
Acılar diye size, yazdığım bir kaç dizeme,
Kaynak oldu sonunda, şu Serhad kenti Edirne!
Öfkelendi ansızın ve söylendi bana Tunca,
Dedi; ' Ne sızlanırsın? ... Ne ağlarsın be çimende! ...
..
Sazlıdere üstünden, bir bakarsan denize,
Suya yansımış sanki, Afrodit ' in o tacı,
Meriç ' ten ötelere, barışı sunmak için,
O körpecik bedeni, eğmiş zeytin ağacı...
...
..
gecenin sessizliğini yırtıyor yüreğimin sesi
karanlığımın tek ışığı sana dair umutlar şimdi
içim coşmuş..taşanı gözümden akıyor sicim misali
neden yoksun ki bu kadar...neden?
öylesine doluyken iliklerime değin oysa
niye öksüzüyüm parmaklarının?
sobanın içine girip yansam bile nafile inan
..
Çok seslendim uzaklardan
Duyuramadım sesimi
Haykırışları m gürültülere karıştı
Haller yaman,haller perişan
Uzakların yarası derin oluyor
Dost merhemi yanında yok ise
..
Sanki koşarcasına bir hız sonumuza
Sanki biz bizi yitiriyoruz yüreklerimizde
Ellerimiz çaresiz kalıyor derlemeye yıkıntıları..
Sanki bizi biz öldürüyoruz benliğimizde
Bize ait güzellikleri hatırlamaz oluyoruz
Sanki biz bizi terkediyoruz içimizde...
Sevgiziliklerimiz çerçeveleniyor gönlümüzün duvarında
..
Hey gidi Mehmet Akif! ... Hey gidi Ustalar hey! ...
Vasf ‘ ettiğin Toprak ‘ ta, inlemekte şimdi ney.
Gönüllü bir bombacı, henüz onaltısında,
Bıyığı terlememiş, korku yok kafasında.
Cehennem gemileri, denizaltı, muhripler,
İki tümeni Anzak, bir Hint tugayı asker,
..
Bir gün bir güvercin
Müjde getirecek
Işık serpilecek dünyaya
Kanatlarından
Çimenler daha yeşil
Çiçekler daha güzel olacak
Köy kızları orak biçecek tarlada
..