Edip Çakı Şiirleri - Şair Edip Çakı

Edip Çakı

Sana ilk bakışımda bir şiir tazelenir dudaklarımda
Seni özlüyorum en masum çocukların yüreğinde
Toprak kokuyorsun yanakların cennetten düşmüş
Kızıl bir elma gibi yanıyor dudakların
Sen ey yüreği antik çağlardan kalan
Dolaş şimdi yüreğimin her odasını

Devamını Oku
Edip Çakı

Temmuz hasretin ayıdır artık takvim yapraklarında
Özlem sıcak bir iklim gözlerinde kapıma sığmaz bilirim
Yüreğim mavi gözlü bir çocuğun yüreğidir şimdi
Yaramaz bir çocuğum, kapını çalıp kaçar yüreğim
Sana ilk nur diyebilmek bir ayetin kutsallığına gebe
Her doğan günü senin isminle çağırıyorum şimdi

Devamını Oku
Edip Çakı

Aynaların en hasret yerinde aradım seni
Kucağımda sana bakan bir hüznün sureti
Nereye aksam topal bir nehir gibi
Sana karışıyor bıçak kesmiş sularım
Yürek başıboş bir sokak kedisi gibi
Dolanıyor yüzünün eteklerinde

Devamını Oku
Edip Çakı

Her insan yüreğinde bir kuyu taşır.Eski kırık dökük zamanlardan kalma bir kuyu hengamesi,yusuf yalnızlığına eşlik eder insanın. Suyu keskin,kederi kavruk ruhu girdaplarda savrulur bu kuyuların. Bu kuyulardan içeriz ilk çocukluk düşlerimizi.acılarımız bu kuyulardan çekilir ve onlarda sabrı öğrenir yaralarımız. İlk yürek sızısı bu kuyu diplerinden filizlenip toprağımızda yeşerir.kuyu diplerinde öğreniriz sabrın bir meyvesi olduğunu. Sabır sabır direniriz zamanın umarsızlığında. Bazen aşk deriz adına bazen ömrün yazgısı bazen anlamsız bir keder deriz.ama en nihayetinde kuyumuza bir yusuf edasıyla aşık olur kervanlar geçsin isteriz yüreğimizden. Rutubetinde boğuluruz kuyuların ama ölmeyiz hiçbir zaman yalnızlıktan. Dipsizdir ve dilsizdir bu kuyuların yarattığı yalnızlıklar.Ay ve gece bir çocuk gibi bu kuyuların göğsünden içer masumiyetin suyunu. Her kuyunun bir ruhu vardır her ruhun bir girdabında gezinen yolcular vardır birde.Ya çölde bir bedevi yüreğinde bulur kendine bir yer ya sırça bir köşkün bahçesinde bir bahçıvan yüreğinde gezinir yada yusufun suretine bürünür. Çocukluğumuzun tüm masum gülüşleri bu kuyu diplerinde son nefesini verir.burda dağılır bulutun memelerinden boşalan yağmurun hüznü. İhtihar bir gece burda şiirini söyler.
Her insanın yüreğinde kendine dair bir kuyusu vardır. Gittiği her yerde kalbinde bir kambur gibi taşır insan onu.yasadiklarimiza sadıktır,suyun ağırlığına bedenini zincirlemis bu kadim kuyular.tenleri biraz esmerdir bu kuyuların. Kaderin kuyusuna aşıktır ama kader değildirler asla.en çok yeni doğmuş çocukların yüreklerini sever bu kuyular.bu yüreklerde öğrenirler sabrı ve masumiyeti.kuyular en çok yılgın insanları sever.yürekleri esrik ve esirik ruhlu insanları çeker girdabına.Her insan düşer gibi olur yüreğinde büyüttüğü bu kuyuya.Bazen zamana dilenen bir dilenci bazen şarabını yüreğinde eskiten bir sarhoş yahut çöle düşmüş bir deli gibi kuyulara bir düşer bir çıkarız. Ve her seferinde kalbimizin rutubetine aldırmadan tehlikeli şiirlere inat bu kuyuların etrafında dolanıp dururuz.her kuyu Yusuf'u tanıştırır bizimle.Bundandır ki içimizi kemiren ruhumuzu ısırıp bir paçavra gibi yerlerde süründüren içimizdeki hayvan hep bu kuyuların suları ile hayatta kalır.
Aslında birazda kaçıştır bu kuyuların bizim için.Kendimizden kaçarız kendimize gelmek için. Yorgun gözkapaklarımıza gizlenen zamanın yorgun yüzünü bu kuyularda tanırız. Burda yeni düşler ve ızdırabın güzel kızları ile tanışır yeni hüzünler doğururuz hayatlarımıza. Bir kere düştünüz mü içinizdeki kuyulara alışırsınız,zamanın yaramaz bir çocuk gibi nasılda yüreğimizi avuçlarında sıktığını görürsünüz. Her kuyunun bir girdabı vardır ve her girdap bazen anahtarını düşürür suyun içine. Öylece kalırsınız kuyu diplerinde. Bağırır çağırır ama sesinizin yankısı sadece kalbinizde yankılanır.Birde her kuyunun başında nöbet tutan bir keskecisi yani mesel ustası yer alır. O sizi öyküleri ile avutur.Kuyuların gizeminden korur.Her insan bir kuyu besler içinde,bazen taşar o kuyu bazen kurur. Ama en nihayetinde bu kuyuların ölüme ve yaşama sadıktır. Cennet bahçesi hayali ile yaşar hepside.Koynunda sarı ve beyaz papatyalar büyütmek isterler.Siz siz olun kuyunuza bir zaman sarhoşluğu ile değil bir yusuf sabrı ile sahip çıkın. Göreceksiniz ki yaşam her daim kuyulardan oluşur.......

Devamını Oku
Edip Çakı

Sarı bir papatya ile bir cennet bahçesinin öyküsüdür bu.Kirli zamanlardan bir kuyunun ruhuna uzanan bir yolculuğun öyküsüdür.Daha Adem ile Havva cennetten kovulmamış,ilk günah işlenmemiş insanlık kuyuların gizeminde ruhlarını örseleyen bir yalnızlık ile yaşlı bir çınarın dibinde oturuyorlarmış.Zaman eski zaman yorgun zaman olabildiğince deli bir bahçenin tenine akıp dururmuş.Depremler tufanlar yağmurlar ruhların toprağa düşmesi ile devir daim edermiş.Karalık bir güneş ve aydınlık bir ayın düğünü varmış o günde.Her yerde bir sevinç bir gürültü tufanı cennetten çalınma sesler ile düğünün yalnızlık şarkısına eşlik ediyormuş.Etrafı genzi yakan bir şarap kokusu sarmış ki sorma.Kıpkırmızı bir gökyüzü ve ruhlara konan kıpkırmızı bir kelebeğin kanadı gibi dolanıp duruyormuş ortada kadınlar.Çoğu esirikli birazda mahçup ama yürekleri Kaf dağından gelmiş alev gibi yanan volkanlar gibi.Dokunsan kül eder benliğini.
Derken bardaktan boşalırcasına bir yağmur bulutun göğsünelden kendini aşağıdaya bırakmı.Nuh tufanı gibi göz gözü görmez bir sis ve kapkara bir gökyüzü bu ana şahitlik etmiş.Düğün dağılmış güneş ile ay birleşemeden toprağın bağrına düşmüşler.Yarı baygın ve yanyana uzanmış elleri birbirine değmeden öylece olan biteni izlemişler.O an gökten kulakları sağır eden bir ses kopmuş.Sur desen değil bogazlanmis sanki gökyüzü.Üç ışık hüzmesi bulutları yara yara bir çığlığa eşlik ederek yeryüzüne düşmüş.İnsanlar semaya bakmış korkudan dilleri tutulmuş taş kesilmeşler.Herkes kuyusuna çekilmiş meraklı gözlerle gökten inen ışık saçan cisimleri merak etmiş. Melek diye bağırmış biri.Biri hayırak hayır cennetten kovulmuş bu baksana Heybesinde bir elma taşıyor.Yaşlı bir ihtiyar titrek bir sesle bu gökten inen bir nur demiş.Üç tohum olarak iner efsaneler hep anlatır onu.Bu üç tohum toprağın bağrına düşer orda filizlenir ve yeşerip bir sarı papatya suretine bürünürmüş.O ki tüm kokuları içinde barındıran cennette ki ilk çiçeğin tohumudur.Ademin Havva için kopardığı tek koku.Bazen bir insan suretinde zuhur edermiş sarı papatya çiçeği.Rengini toprağın renginden alan bulut kokan yaprakları dokununca uzayan kuyular kuyusu Marden de yetişen tek çiçek imiş bu.Ruhu olan bazen konuşan sarı bir gökyüzü gibi alev alev parlayan bir çiçekmiş sarı papatya.Bir kaya dibinde yeşermiş burda büyümeye karar vermiş.Zaman zamanı beşiginde sallamış az gitmiş uz gitmiş dolanmış tüm mevsimler.Sarı papatya serpilmiş bir güzel çiçek oluvermiş.Gözleri bir deniz maviliğinden gelen saçları rüzgar ile taranmış elleri hüzün kokan sesi Antik bir uygarlığın izini taşıyor gibiymiş.

Marden kuyusundan ayrıldığından beri hep yüreğinde cennet bahçesinde yaşamanın hüznünü taşırmış.Boynunda hep asılı duran bu bahçenin heyecanı ile yanıp tutuşurmuş.Deli bir çiçek olduğunu söyler imiş herkes.Ama sarı papatya ruhunu kuyudan çıkarmak için verdiği savaşı şimdi ebediyen bahçesinde hep şiirler mırıldanacağı cennet bahçesi için vermeye hazır imiş.Birgün bu fikriz yüreğini bir deprem gibi sarsmış.Oranın yaşlı şair kelam erbabı bilgesinin yanına gitmiş.Ruhunu kemiren bu bahçeye gitmek orda mutlu ve huzurlu günlerin hayali ile bir derviş gibi sağa sola vururmuş kendini.Yağmurlu bir gün yaşlı bilgenin huzurunda bulmuş kendini.Anlatmis hikayesini ruhunu açmış kuyudan bahsetmiş ona.Yaşamam için yeşermem için o irem bahçesine mutlaka gitmesi gerektiğini birbir anlatmış.Yaşlı bilge bir şiiri fısıltı eder gibi bunun zor olduğunu anlatsada sarı papatyaya,ikna olmuş en sonunda.Yolculuğun zor ve çetin olacağını anlatmış birbir ona....

Devamını Oku
Edip Çakı

Yaşlı bilge insanlar doğar büyür ve ölürler dedi.Toprağın tenine düşen her çiçek gibi kokuları da ölümle tanışır.Çok yol yürür umut eder sever hüzne bulaşır bazen ama ırmağın sularına karışır gider ordanda ruhuna kavuşur.Sen de ey sarı papatya cennetin ilk kokusu.Kulaklarını aç ve beni dinle.Gözlerinde o ışık hüzmesini görür gibiyim. Ay gibi parlıyor sen insan suretine bürünen tek çiçeksin.Kokun Havva anadan gelir.İrem bahçesine gitmek istiyorsan yanında bazı şeylere ihtiyacın olacak. Zamana yenik düşersen senle beraber cennet bahçesi de yanıp kül olacak.Yüreğini sakın Hinşu ırmağına kaptırma.Ordan geçtin mi yolu yaralamissin demektir. O ırmak azgındır nefsin ruhunu taşır içinde.Sakın düşme o ırmağa.

Yaşlı bilge yanında 5 şey lazım olacak demiş. Ve Antik bir kutudan çıkarmış onları.ilkin bir sabır tohumu çıkarmış ve demiş ki bu yolculukta en çok buna ihtiyacın olacak. Sonra bir ekmek çıkarmış umut ekmeği her geçtiğin yerden yürüdüğün yoldan bir kırıntısını yiyeçeksin demiş. Ama birazını cennet bahçesine bırak demiş. Üçüncü olarak bir ney çıkarmış yaşlı bilge kutudan.Bunu ruhun yolculuk esnasında kuyuya çağırdı zaman üfleyeceksin.Yol yoracak seni orman zorlu ve kasvetli.Nehirler hırçın bir çocuk gibi.Yüreğini yusuf yalnızlığı saracak.Bedenin dirhem dirhem çürüyeçek. Kokacaksın korkacaksın ama sakın arkana bakma. Su gibi akıp sabırla cennet bahçene var.Dördüncü olarak bir şişe vermiş yaşlı bilge ona.içi ilaç kokan bir şişe.Topraktan yeni çıkmış gibi. Bu şişeyi iyi sakla.Cennet bahçesine varınca yaşlı bir çınarın dibine göm onu demiş. Ve son olarak bir şiir vermiş ona yaşlı bilge.Bu senin hikayen bu senin şiirin.Bu siirde ki her dize sana yol gösterecek demiş yaşlı bilge. Yerinden kalkıp sarı papatyanın insan suretine doğru yürümüş. Alnından öpüp cennetine kavuşmak demiş. Sen kainatın en güzel ruhusun.Yerin cennet bahçesinde başka neresi olabilir ki demiş. Sarı papatya çiçeği çadırda duran varlığının hızla cennet bahçesine ulaşması umuduyla yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş dağlar ırmaklar dereler asmis büyük bi sabır ve heyecan ile. Yolda hep kuyu sesi ile yankılandı yüreği. O bu anlarda neyine sarıldı. Öyle bir üfledi ki ruh galeyana geldi kuyular kabuklarlarına çekildi hep.Umut ekmeğinden yedi.Ayakları ırmaklar biriktirdi.Saçları değişken rüzgar ile tanıştı. Aktı sarı papatya bir nehir gibi aktı. Yüreğinde irem bahçesine varmanin hüznü ile yürüdü. Yürüdü yürüdü yürüdü....

Kuş seslerine karıştı sesi.Ki hüznünü sesinden aldı. Yorgundu gözlerine inen kan kuyularına aldırış etmeden yürüdü.Yaşlı bilgenin kendisine anlattıkları umutlu hikayeleri sesinde biriktiren sarı papatya bir mağara vardı. Geceyi burda geçirmek azıcık dinlenmek için girdi Sesev mağarasına.Uzandı bir ömür gibi uzandı yere.Ve derin bir uyKuyaş daldı. Rüya ile daldı cennet bahçesinin uykusuna.Mağarada yedi uyuyanlar gibi uyudu bir asır. Gözleri mahmur sesi eksik ama şiiri yüreğinde idi her daim.

Devamını Oku
Edip Çakı

Ürkekti sarı papatya.Ayakları geri geri gidiyordu sanki.Ruhundan tekrar etti hep o şiiri dize dize.Yürüdü yüzyıllar boyu.Onca çiçek geçti yorgun alınları ile ama sadece sarı papatya vardı ırmağın karşısına. Yorgun ve osolgun bedeni dizleri bitkin öylece yere yığıldı Yüz yıllık bir hayale daldı Çocukluğuna gitti geldi ilk gençlik çağlarına.kuyulara gitti geldi. sessiz kuyulardan çıktı hüznü.

Derken üstü başı pas içinde Antik bir yemeni giymis yaşlı bir kadın eli değdi omuzlarına. Bu ruh eskicisi Henna idi.Tam bin asırdır cennet bahçesinin koruyucusu idi.Henna hiç evlenmemiş yaşlı bir ruhtur.Elleri çatlamış gözleri Az gören beyaz saçlı bir kadındı kendi kadar yaşlı bir asası vardı Henna ırmaktan geçen ruhları cennet bahçesine götürmek ile görevli idi.Yavaşça kendine geldi sarı papatya. Korkma dedi Henna. Koluna girip yavaş adimlar ile asasından gün alarak cennet bahçesine doğru yol aldılar. Usultan bir rüzgar esiyor idi.Yorgundu sarı papatya.Heybesinden şiirini çıkardı dolu gözlerle baktı şaire minnet etti.Bir damla gözyaşı süzüldü şiirin üstüne şairin ruhuna.Az gitti uz gittiler vardılar cennet bahçesine Yaşlı bir çınar ağacının dibinde devasa ve büyük bir bahçe. Bundan sonra yol senin dedi Henna. Sarı papatya yürüdü bahçesine.Bir ses duydu:
Hoşgeldin sarı papatyam
Ben senin beyaz papatyan
Cennet bahçen

Devamını Oku
Edip Çakı

İçimde bir kuyu yalnızlığı var
Aklımda deli bir bahar...
Ruhuna dokunmadan kuyunun
Delice esiyor yüreğimde bir rüzgar
Kaç sabır dilenmeliyim senden
Daha ne eksilecek çürümüş bu bedenden

Devamını Oku
Edip Çakı

Göğsümde bir güneş gibi duruyordu gözlerin
Toprağa saklanmış bir şişenin yalnızlığı sanki
Kaç hüzün sığar şimdi yüreğimizin saklı şişesine
Hangi çöl ikliminde ıslanır benim için atan yüreğin
Bir nehir saklı gözlerinde,hüznümün ovasına akan
Sen baktıkça ruhum şımarıyor bir çocuk gibi

Devamını Oku
Edip Çakı

yağmur hasmımdır benim
kime değiyorsa değsin
ürkektir gözlerin...
damıttım ben bütün zehirlerimi
sende topla artık aynadaki tüm yüzlerini

Devamını Oku