Balkanlar’da yaşamış olan tasavvufçular, Türk tasavvuf tarihinde önemli bir ağırlığı oluşturmaktadır. Bu gün islamın Balkanlarda bu denli yaygın bir din olmasında tasavvufçuların ve onların mensubu olduğu tarikatların hizmetleri büyüktür.
Balkanlara gelen ilk tarikat efendileri vaya şeyhleri, buraların fethedilmesinde öncülük etmişlerdir. Çünkü onlar derin bigileriyle önce gönülleri fethetmişlerdir. Bu gün Kosova’da, Makedonya’da ve Bulgaristan’da hala ayakta olan bazı tekkeler, eskiden yaptıkları dini ve sosyal hizmetlerden izler taşıyorlar.
Balkanlar’dan, günümüzde eserleri hala okunan ünlü tasavvufçular çıkmıştır. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse, şu isimleri sıralayabiliriz: Bosnalı Hamza Bali, Manastırlı Hüseyin Lamekani, Yaşamının büyük kısmını Makedonya’da geçiren ve kabristanı Strumica’da bulunan, 3. Devre Melamiliğin kurucusu Muhammed Nur, Prizrenli Abdürrahim Fedai, İştipli Salih Rıfat Efendi, Pirizrenli Ömer Lütfi Efendi, İştipli Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi, İştipli Abdurrahim Bey, Kliselili Hasan Özlem Efendi, Köprülülü Hafız Hüseyin Efendi...
Konumuz gereği birkaç Melami şahsiyetin adını saydım, çeşitli tarikatlardan daha yüzlerce ad sayılabilir. Ancak ben bu yazımda tüm Balkanlar’da yaşamış olan tasavvufçulardan değil, sadece Köprülü-İştip dolaylarında yaşayan tasavvufçulardan ve bu bölgenin en ünlü tasavvufçusu büyük dedem Melami Aşık Baba’dan söz etmek istiyorum.
Ovçebol ve çevresinde eskiden tarikatların hemen tümüne rastlamak olasıydı ve neredeyse her köyde bir türbe vardı. Günümüzde ne yazık ki bunların çok azı ayakta kaldı. Benim bildiğim, şu anda ayakta olan, Cumalı’ya yakın Karacaali köyünde Yusuf Dede türbesi var. Eskiden burada çok büyük şenlikler yapılırdı.
Sırası gelmişken, kendi araştırmalarımla bulabildiğim bu yörede çok eskiden yaşamış ve o zamanlar türbesi olan bazı tasavvufçuların adlarını anayım: Dinler’de Zümber Dede, Karacaali’de Yusuf Dede, Hacı Beyli’de Kara Dede, Karatmanlı’da Kamber Baba.
Bunlara ilaveten, bir de Sayın Mensur Nuredini’nin güzel bir çalışması olan 'Makedonya’daki Belli Başlı Ziyaret Yerleri' adlı kitabından, İştip yöresine ait şu isimleri buldum: Radoviş’te Koca Baba ve Gizli Baba, Vinisa Peklana köyünde Sefer Baba ve Grades köyünde Mehmet Baba, İştip’te Abdi Baba, İştip’te Sadık Baba.
Tabi bu yörede yakın tarihlerde yaşamış ve yaşamakta olan tasavvufçular da var, onları da yazının sonunda anmadan geçmeyeceğim.
Asıl adı Raşit olan Aşık Baba, tahminen 1840 yılında Ovçebol’un Dinler köyünde doğdu, gene tahminen 1928 yılında da aynı köyde Hakkın rahmetine kavuştu. Aşık Baba’nın babası zamanın ünlü bir pehlivanı idi (Emin Pehlivan) ve Osmanlı paşalarının himayesinde birçok pehlivan yetiştirmiştir.
Aşık Baba, zamanın iyi okullarında Arapça ve Kur’an eğitimi almış ve yaşamının sonuna değin Dinler’de imamlık yapmıştır. Onun Melamilikle tanışması Muhammed Nur sayesinde olmuştur. Gavs hazretleri’nin İştip’e, Salih Rıfat Efendi’nin tekkesine gelişlerinde Aşık Baba ondan tevhid dersleri alırdı. Aşık Baba’nın, Muhammed Nur’dan hilafet alıp almadığını bilmiyorum. O da benim bir suçum, babam yaşıyorken bunu sorsaydım yanıtını alırdım. Ancak gene de babamdan Aşık Baba hakkında çok şey öğrendim.
Onun tasavvuf erbabı arasında az rastlanan birkaç özelliği vardı. Aşık Baba, Tasavvufi Halk Edebiyatını yaşamış yaşatmıştı. İzmir’de yaşlı Melami ihvanlardan öğrendiğime göre, Aşık Baba’nın iki bin dolayında deyişi varmış. Ne yazık ki bu deyişlerden günümüze, birkaç tane dışında, hiçbiri kalmamıştır. Duyduğuma göre kimi Birinci Kuşak göçmeni Melamilerin defterlerinde onun eski yazıyla not edilmiş şiirleri varmış. Ancak bunları bulmak için çetin bir araştırma yapmak gerekiyor.
Aşık Baba’nın özel eşyaları bizim evde bulunuyordu. Göç sırasında babam, bu eşyalardan hangisini Türkiye’ye götüreyim, diye epey düşündü. Ona ait 999’luk bir zikir tesbihi ve sazı vardı. Tesbihi getirdik ancak sazı Ovçebol’da kaldı. Sazı orada bıraktığı için babam yıllarca üzüldü. Göç sırasında her eşyamızı getirememiştik. Birçok eşya gibi, bu çok değerli sazı da getiremedik.
Aşık Baba’nın Ovçebol köylerinde kalabalık bir ihvanı vardı. Bu ihvanlar değişik köylerde buluşurlardı. Aşık’ın derin bilgisi ve orijinal fikirleri nedeniyle toplantılar enteresan geçerdi. Öyle ki, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu toplantılar hala konuşulur.
Bu toplantıların en ünlüsü, Dinler köyü mezarlığında yapılan toplantıdır.
Bir gün Aşık Baba, ihvana haber salar ve herkesin Dinler’e gelmesini ister. Ovçebol köylerindeki ihvandan başka, Köprülü’de yaşayan genç ihvan Hafız Hüseyin Efendi’yi de özellikle çağırır. (Hüseyin Efendi, Türkiye’ye göçtükten sonra yıllarca İstanbul – Laleli Cami imamlığı yapmıştır.) Toplantı da Hüseyin Efendi deyişler verecek, Aşık Baba da doğaçlama olarak bunları sazıyla söyleyecektir. Nitekim toplantı öyle gerçekleşir ve bunun yankıları günümüze kadar gelir.
Neden mezarlıkta toplantı? Çünkü ölümü mezarlıktan daha iyi anlatacak yer yoktur da ondan. Ama Aşık’ın öğretmek istediği,‘Ölmeden önce ölmek’tir, yani iradi ölümdür.
Aşık Baba, Dinler mezarlığındaki toplantıda kendine ait olan şu deyişi de sazıyla okumuştur:
Medet ile canım cana erelim
Nuri tevhid ile pervaz edelim
Her dem gülistanı seyran edelim
Hakikat şehridir bizim rahımız
Kabe-i hülyalı canan ilimiz
Seyr-ü sülük ile seyran alırız
Aşık Baba, üzüntü ve sevinçle geçen uzun bir ömür sürmüştür. Oğlu Edip (dedem) , askerde şehid olduğu için üzülmüştür, Ama öksüz kalan torunu Ayvaz’ı (babam) , yedi yaşında Melamilikle tanıştırmış ve onu 9 yıl medresede okutarak, kendisi gibi köy imamı olmasını sağlamıştır.
Aşık Baba, yukarıda da dediğimiz gibi, tahminen 1928 yılında Hakkın rahmetine kavuştu. Ondan sonra da bu bölgede Melamiler yetişti. Sonra yetişenlerin çoğu, Aşık Baba’yı görmemiş olsalar bile, ondan etkilenmişler, onun öğretisinden faydalanmışlardır.
Bu yazıyı, Aşık Baba’dan sonra gelen, Ovçebol ve çevresinde yetişen bazı Melamilerin adlarını sayarak noktalayalım:
İştipli Hasan Fehmi Efendi, Kliselili Hasan Özlem Efendi, Muşansalı Recep Ender Efendi, Kliselili İbrahim Efendi, Çalışlarlı Tayyip Efendi, Varanzalı Elmas Efendi, İştipli Abdurrahim Efendi, Köprülülü Hafız Hüseyin Efendi, Tatarlılı Aşık Mustafa Efendi, Tatarlılı Aki Hoca, Mahmutçularlı Muharrem Efendi, Dinlerli Ayvaz Hoca, Tatarlılı Yumurtacı Süleyman Efendi, Dinlerli Eyüp Efendi, Terenzalı Hafız Esat efendi.
Bu yazım kısa olmasına karşın, uzun bir araştırmanın ürünüdür. Ancak, yazıyı kısa tutmaya çalıştığım için, ortaya bazı eksiklikler çıktıysa, bu nedenle affola.
Hüdai ÜlkerKayıt Tarihi : 6.8.2008 13:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Rabb'im hepsinden razı............
Teşekkürler Hüdayi Ülker, yazıyı kopyaladım izniniz ile....
TÜM YORUMLAR (4)