'Aslında hepimiz dünya üzerinde şöyle ya da böyle bir yetim sayılırız.'
-zeynep-
“Ayn” olur boynum minicik ellerin serinliğinde…
Her gece sen, bombalarla boğuşurken düşünde,
Bir taşın ağırlığınca uyumadı daha bedenim.
Utanıyorum yüzündeki mahcubiyetten, utanıyorum
Sarabilsem yeşil ipekten yaprağımla dağ boyu hüznünü
Öpse cennet kokunu bembeyaz gözyaşım.
Bazen unutkan bir dut ağacı oluyorum ıssız bahçende…
Unutkanlığımdan utanıyorum da sonra yine
Bembeyaz gözyaşlarımı salıyorum camsız pencerene.
Sabahları bu ıssız köşesinde bahçenin selamlarım güneşi,
Güneş, sapsarı bir yaşam uzatır dallarıma, oradan çocuktan kalbine.
Pencerede bir çocuk uykuya koşar yıldızları sayarak
Her bomba sesinde sıçrayarak dehşetinden koşar yine uykuya
Yeniden sayılır yıldızlar bir, iki, üç, dört, …
Okulun kapısında ellerinden daha büyük kocaman bir kilit
Yerde öğretmenin, barışı ve yıldızları öğreten kadın.
Bir gün kan sızmışken başından toprağa,
Örettiği yıldızları görmüştün kıpkırmızı kanında…
Can bedeliydi işte, gördü çocuk gözlerin
Anladın, bedeli vardı yıldızları da öğrenmenin.
Ve bir “şın” düştü içine boy veren gençliğinin,
Gözyaşın soğumadan daha bir servi kızın elinde,
Gördün bir gözünün aktığını toprağa oğlunun...
“can” dedin, “oğul” dedin, “kan” dedin, “göz” dedin…
Yıkıldın toprağa; İsmail ‘in gözleriydi gözlerin.
Bir bacağını yitirdiğinde sen, usulca can veren
Baban gibi “can” dedin, “oğul” dedin, “kan” dedin,
Babasının kaderini bedeninde tazeleyen “ben” dedin…
Yıkıldı kerpiç duvarın, benimse kan sızdı dallarımdan
Ben sessiz dut ağacıyım, sen görmedin.
İnsandın, insandın ya mazlum olsan da
İnsanlığını uyandırmadın dünyanın.
Ben, dedim ya unutkan bir dut ağacıyım!
Unutarak vahşetini güçlü kolların, tankların
Uzattım bal tadında dutlarımı en kirlisine ellerin.
Doyurdum kan usan, kin kusan, ölüm saçan kalpleri
Yorgun düştü bedenim, bu acıyla dağ olsa dayanmazdı.
Kurudu köklerim yeryüzünün bağrında
Oğlun ve baban filizlenirken toprağımda,
Utandım kendimden, kızardım son defa…
Ne çığlık, ne gözyaşı, nede kan
Uyandıramadı insanlığı uykusundan
“Kaf” olup Mevlana’nın kuyudan çığlığında
Tutundun dallarımdan kopmuş bastona, doğruldun…
Uykuların en derininde insanlık, rüyaların en pahalısında
Çamurdan kalbiyle duaların en karasında,
Bense unutkan bir dut ağacıyım sensiz kalan bahçende…
Bir çocuk vardı yıldızları sayarken uyuyakalan
Sallanır şimdi cansız bedeni dallarımda.
Bazen ninni söylerim artık yıldız girmeyen düşlerine…
Güzler geçti, baharlar gitti, yaz geldi…
Dedim ya ben unutkan bir dut ağacıyım bahçende
Utandım yeşeren dalımdan, kızardım, kızardım…
Dost Kalemler
UNUTKAN BİR DUT AĞACIYIM
HEM DE ARSIZ MEYVELERİMİN
RENGİNİ ALDIM KANINDAN
UTANARAK EN SAF HALİMLE SUNDUM
SANA KIYAN ELLERE
EN SAF HALİMLE KIYDILAR BANA
SEN GİBİ CANIMDAN CAN DAMLIYOR
TOPRAK ÜSTÜNE CANIMDAN
SEN DAMLIYORSUN YÜREK İÇİNE
UTANARAK BAKAMIYORUM HİÇ YÜZÜNE
UTANARAK MAHŞERDE DE BAKAMAM HİÇ YÜZÜNE
Fırtınavadisi
Kayıt Tarihi : 22.10.2010 20:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Âşık Talibi Coşkun Kültür Derneği Tarafından Düzenlenen Yetim Temalı Şiir Yarışması sonuçlandı. Ödüller 09.10.2010 tarihinde Belediye Nikah Salonunda düzenlenecek ŞİİR ŞÖLENİN’ de takdim edilecektir. 1. şiir: Talibi Coşkun'un 'Başıma Gelmedik Haller mi Kaldı' şiiri sembolük olarak birinciliğe layık görülmüştür. 2.Şiir: DUT AĞACI (Zeynep Sati YALÇIN) Puan: 448 3.Şiir: YETİMNAME (Nihat Malkoç) Puan: 395 1.Mansiyon: Kül Bahçesi (Nur İpek ÖNDER) Puan: 387 2.Mansiyon: Sükûta Düşen Ağıt (Seyit Kılıç) Puan: 381 ________________________________________
Begeniyle okudum
melek ayaz
TÜM YORUMLAR (18)