Sofu Robert, 1022'de piskoposlar ve baronlar kurultayından; “”sapkınlar yakılacaktır”” diye karar çıkartır. Özgür düşünce cenderededir. Yağma, ölüm, korku, tırsma kol gezmektedir. Engizisyonun sanıkları, yaşlı, hasta, güçsüz, sakat, kadın erkek, çocuk olabilmektedir. Çocukları, ana babaya karşı şahitlik etmesi gözü dönmüşlüğü içinde davranılırdı. Bunlar yetmez gibi, işkenceler, dar ağaçları ve alevli meşalelerle de zulüm ve öldürme ayyuka idi.
Özgür düşünme artık sadece sapkınlarla! (heteredoks kesim) * skolâstiklerin düşünce çarpışması değildir. 13. yüzyılda Bacon “”deneysel bilim”” demiş, yalnızca deneyin doğrulayıcı olduğunu söylüyordu. Bu söylemle, öylesine bir sarsıntı yaratılır ki, faturası; Bacon'a yalnızlaştırılmaya, kimse konuşturulup ilişki kurdurulmamaya, yani tecrit edilmeğe mal olmuştur. Buda bir çeşit aforozdu.
1346'da “”Olasılığın basit bağıntısından nedensel bağıntılar çıkartılmıştır”” diyen Nikolas d' Autrecourt kilisenin temellerini sarsmıştır. Tabii ki, kilise; yazılarının yakılmasına karar vererek, gülümseyen; sözde müşfik yüzünü göstermiştir!
Oresme 14. yüzyılda yerin günlük devinimlerinden bahisle, analitik geometrinin temellerini atmıştır. Ne demekti bu? Dünya düz ve Kudüs tam Dünya'nın ortasına denk geliyordu. Böyle diyordu kilise, var mıydı Tanrı buyruklarına aykırı konuşmak!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta