ALPER GENCER DÜŞMAN ŞİİRLERİ

ALPER GENCER DÜŞMAN ŞİİRLERİ

Alper Gencer

Batılı toplumlar, kendilerini yönetenler tarafından derin bir siyasi uykuya yatırılmışlardır. Dünya meseleleri umurlarında değildir, varsa yoksa kendi standartları… Hayatları, yükselen benzin fiyatlarına ve Wallmart’ın borsa hisselerinin gidişatına endekslidir. New York’ta elektrikler kesilirse kıyamet kopar. Ama işin tuhaf yanı şudur ki, New York’ta elektrikler kesilmeden yıldızları göremezsiniz. Yıldızları görmeyen insanlar, dünyanın öbür ucunda evine aç ve işsiz dönenleri nasıl görsün Allah aşkına! ?

Bizim topraklarımızda ise, yoksulluk ve zulümle travmatize mecburi bir politik tutum vardır. Doğuda, evinden çıkıp sokak aralarına giren hemen herkes çok kısa bir süre sonra politize olur. Sizin yerinize hakkınızı savunacak partiler, dernekler, örgütler hâsıl olur. Pişirilmiş fikirler, organize eylemler, mecburi kutuplaşmalar servis ederler size. Siz de, üzerinize yapışan ergenliğinizden bir seçim yaparak kurtulma imkânı bulursunuz. Sonrasında, ötekine körleşip iyice sağırlaşarak insanlıkla bağı bir çırpıda kopartılmış kavramların kiralık katiline dönüşüverirsiniz.

Yanlış, size hazır sunulandan yemenizle başlar. Siz, yediğinizin ilk halini görmedikçe ve onu kendiniz pişirip kendinize servis etmediğiniz müddetçe o yanlış düzelmez. Allah’ın defaten tekrar ettiği “akletmez misiniz? ” uyarısı da tam olarak bundandır. Çünkü akıl, yollarınızın inşası için bir kılavuzdur. Eksik bıraktığınız, aceleye getirdiğiniz her nokta, sizi başkalarının aklına hizmet etmeye zorlar. Bir gün eve dönersiniz, posta kutunuzda fatura! Öyle ya, yanlışın bedelsiz bırakıldığına şahit oldunuz mu hiç! ?

Öyle bir seçim yapmalıyız ki, karşımızda zalimden gayrisi bulunmasın. Ne ırkı, ne inancı, ne milliyeti bizi bağlamasın. Öyle bir seçim yapmalıyız ki, mazlum hatırımızdan hiç çıkmasın. Mazlum ki, mazlum olur olmaz neye dâhil olursa olsun bizim emanetimiz! Bana kalırsa bu, aklın hakkını vermektir. O hazır sunulan fikirlerin ilk haline dönmektir. Adem’in şerefine secde etmektir.

Şimdi bu yazıyı okurken tam da burada bir dakika durup düşünün derim. Hiç tanımadığınız insanları bir gruba dâhil olarak görüp onlara düşman kesilmişseniz, siz de hiç tanımadığınız bir grubun içerisindesiniz demektir. Bir grubun fikirlerine, eylemlerine karşı olmak ayrı! Hele ki o fikirler ve eylemler çoktan bir zulme dönüşmüşse, bu bizim için bir savaş ilanıdır da! Ama siyonistlere bakıp Musevilere düşman olmak, pkk’lılara bakıp Kürtlere düşman olmak, aşırı milliyetçilere bakıp Türklere düşman olmak, yobaza ve softaya bakıp Müslümanlara düşman olmak… Bunların hepsi, size hazır sunulandan yemenizden başka bir şey değildir. Bir insana, bir önyargının elinde can vererek düşman olmak, kendinize hakaret etmek demektir. Kendi şerefinizi ayaklar altına almak demektir.

..

Devamını Oku
Alper Gencer

Diyarbakır, bence dünyanın en politik kentidir. Sokak aralarında, kıraathanelerde, eviçlerinde insanlar durmaksızın siyaset konuşurlar. Doğdukları andan itibaren, devletin asimilasyon projesinin bir parçası olmanın gereğidir bu. “İki ayrı dil, bir vatan toprağında yan yana durmaz! ” diye hangi İngiliz kandırmışsa artık cumhuriyeti, kardeşliği sekteye uğratmaya yetecek ne varsa yapıldı şu geçtiğimiz asırda. Her iki taraftan da ölenler intikama çaldılar. Düşmanlık peyda oldu birbirini tanımayan insanlar arasında. Mesela çoğu Trakya insanı, ancak askerlik vesilesi ile tanıdıkları doğu insanına karşı, medyanın soslu provokasyonuyla beraber, neredeyse nefrete varacak denli doludurlar. Kürt sözcüğüne zerre tahammülleri yoktur. Ve önyargı ummanını geçip kalplerine ulaşabilen doğuluları büyük bir hayretle karşılarlar. Ama bu durum Einstein’ı teyit edecek bir biçimde önyargılarını parçalamaz, karşısındakini asimile olmuş bir Kürt olarak görmeyi yeğlerler.

Düşmanlık duygusu, bir insanın yüreğini kine ve nefrete doğru bileyledikçe, bir noktadan sonra varlık emaresi olarak kendini gösteriyor. Demem o ki, kendini tanımlamanın bir yolu oluveriyor birine düşmanlık etmek. Sonra o düşmanlık duygusu gruplara, bölüklere, ırklara dair bir duygu olmanın yolunu tuttuğunda; genellemelerin pençesinde can çekişen bir insanlık resmi çıkıyor önümüze. Amansız bir Siyonizm düşmanı olmam, beni bütün Musevilere düşman eder mi sizce? Tıbbiyede en yakın iki üç arkadaşımdan biri Museviydi. Niçin bir grup insanın yaptığı zulmün faturasını, aynı ırktan başka insanlara çıkarayım ki? ! Bu benim insanlığımdan feragat etmem manasına gelmez mi?

Milliyetçiliğin açmazı, tam olarak burada yatıyor işte. Bir insanın milli duyguları olabilir, bunda hiçbir beis yok. Hepimiz yaşadığımız toprağın şekil verdiği insanlarız, sevdiğimiz bütün alışkanlarımızı bu topraktan devraldık. Kendi adıma, standartları yüksek bir başka ülkede bir ömür yaşamayı, orada peşimi asla bırakmayacak olan yabancılık duygusuna binaen asla istemem. Beni tamamlayan şeyler; tarihin yarıklarından sızarak, kültürlerin etkileşimlerinden sentez edilip, yüzlerce yıllık bir maceranın imbiğinden geçerek damıtıldı.
Şimdi kendimde ve etrafımda sevdiğim ne varsa, bu topraklarda yaşayan ve yaşatılan bütün hikâyelerin bunda payı var. Bu açıdan bakıldığında milliyetçi biri gibi gözüken ben, artık bu kelimenin anlamının sevgi cümleleri ile şerh edilmediğini dehşetle fark ederek oradan hemen uzaklaşıyorum. Milliyetçilik, yazının başında ifade ettiğim gibi, düşmanıyla kendini tanımlayan bir hal aldığına göre, düşmanlık duygusunun bina ettiği bir şerhi niçin ismimin yanına koyayım? ! Düşman edinmek için mi! ?

Kaldı ki, en sevdiklerimize yapılan saldırılar başkalarını bize düşman kılıyorken; biz bu düşmanlığı kendi benliğimize bir saldırı olarak algılamıyoruz. Biz bu saldırıyı, hakikate olan bir saldırı olarak telakki ediyoruz ki, hakikati bir ırkın üstünlüğü ile ilintilendirmek sizce ne kadar hikmetli? İnsanı doğduğu yere, kökenine bakarak etiketlemek ne kadar insani bir tavır sizce! ? Milliyetçilik, daha telaffuz edilir edilmez kendi düşmanını doğuran bir manaya boşaldığından, daha çok İngiliz siyasetinin kullanmayı pek sevdiği bir maşadır benim için. Ve her şey ve herkes, Allah’ın!


..

Devamını Oku