AHMET KEMAL DÜŞMAN ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL DÜŞMAN ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

KUŞAK ÇATIŞMASI

Babam benden memnun değildi, ben oğlumdan. O benim kusurlarımı sayar dururdu ben onun. Anne kızından şikayetçi, kız annesinden. Dünyanın kuruluşundan beri böyle sürüp gitti bu.
Babasına ilk isyan eden Kabil’di ve bir kız uğruna kardeşini katletti. Hem babasına karşı geldi, hem Allah’a. Putperest oldu. Peygamber oğlu olmasına rağmen Allah’a asi olmaktan kurtulamadı. Sırf güzellik uğruna kendisine yasaklanan aynı batın ikiz kardeşiyle evlendi, bu yüzden öz kardeşinin katili oldu. Bu olayda kendine göre haklı gerekçeleri vardı. Babasının cennette yasak meyveyi yemesi sonucu yeryüzüne düşmüştü insanlık. İlk itaatsizlik buydu ve burada da kadın faktörü büyük yer aldı. İblis kadın yoluyla nüfuz etti Adem’e.
İblis ezeli düşmandı. Ve ademoğullarının bütün anlaşmazlıklarında hep o yer alacaktı. Aslında büyük düşman insanın içindeki şeytandı. O nefisti ve insan onunla imtihan olacaktı. Gerek kişilik çatışmalarında, gereke kuşak çatışmalarında, gerek aile içi çatışmalarında hep o etlen olacaktı. Baş aktör oydu.
Aile içi çatışmalarda, toplumsal karışıklık ve kargaşalarda da hep o vardı. İç ve dış düşman. Mevlana buna dost görünen düşman adını takmıştı. Bu düşman içimizdeydi ve bize dost görünüyordu. Dış düşmanı işe göremiyorduk, ama tüm işlere o karışıyor, her olayda onun parmağı bulunuyordu. İşte kuşak çatışmasında da bu iki düşmanın parmağı vardı, üstelik bu iki düşman birbirinden bağımsız değildi. El ele vermişlerdi. Her şeyi beraber planlıyorlardı.
Ailelerde çatışma vardı. Her olay ve olgu bu çatışmaya kapı açıyordu. Oğul babaya düşmandı, kız anneye. Kardeş kardeşe düşmandı, komşu komşuya. Bir hiç yüzünden kavgalar çıkıyordu. Bu kavgalar ölümlere neden oluyor,ölümler kan davalarına yol açıyor, kan davaları yıllarca sürüyordu.
Bu kavgalar sonucu nice ocaklar sönüyor, nice acılar yaşanıyordu. Hep bu trajedinin bir yansımasıydı olup biten.
İşte dünyanın başlangıcından beri bu güne kadar aynı çatışma sürüp gidiyor. Ve daha da sürecek.Bu çatışmayı kim nasıl durduracak. Bu çatışmanın durması için ne yapacağız. Nasıl bir arabulucu olacaktı. Babam beni tembellikle suçluyordu ben oğlumu suçluyorum şimdi.Babambeni düzensizlikle suçluyordu ben oğlumu suçluyorum. Babam beni müsriflikle suçluyordu ben oğlumu suçluyorum şimdi.
Herkesin kendine göre haklı gerekçeleri var benim de oğlumun da. Kızla annenin de durumu farklı değil. Bu çatışma orada da aynı şiddetiyle sürmekte. Karı koca arasındaki çatışmayı burada ele almayacağım.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BATININ ÇİRKİN YÜZÜ


Osmanlı ortadan kaldırıldığı günden beri dünya kan ağlıyor. Osmanlı dünyada barışı sağlayan en büyük güçtü. Batı güçlenince Osmanlı’yı önünde en büyük engel olarak gördü. Ve sömürüsünün önündeki engeli kaldırmak için kendi aralarında anlaştı. Rusya’yı da bu palana dahil ederek elbirliğiyle onu ortadan kaldırmayı başardı.
Şimdi dünya kan ağlıyor. Devlet-i Ebed Müddet gitti sömürü imparatorluğu Roma yeniden hortladı ve dünyayı ezim ezim ezmeye başladı. Bu gün Avrupa Birliği Batı Roma’nın doğusudur, Amerika Batı Roma’nın batısı, Rusya Doğu Roma’nın batısı, Çin Doğu Roma’nın batısıdır. İşte doğusuyla batısıyla Roma zulüm Devleti hortlamıştır. Modern çağın en büyük zulümlerini icra etmektedir.
En kötüsü de bu Roma en büyük düşman olarak parçalayıp yok ettiği Osmanlı’yı görmekte, gelecekte de sömürüsüne engel olabilecek muhtemel gücün o topraklardan çıkacağını bilmekte ve onunla savaşını son raddesine kadar sürdürmeye kararlı görünmektedir.
Roma putperesttir, Pagan kültür ve inancının eseridir. Roma kendisine en büyük düşman olarak İslam’ı seçmiştir. Ne Komünizm ne Yahudilik hiç birini gerçek düşman olarak görmemiştir bu yeni Roma. Dünyayı paylaşarak istila etmiştir bu yeni Roma. Dünyayı baştanbaşa sömürge imparatorluğuna döndürmeyi azmetmiştir bu azgın canavar. Bu azgın canavar Rönesans ve reformlarla hortladı yeniden. Hristiyanlığı ve Yahudiliği bünyesinde eriterek kendine kattı. Tek dönüştüremediği son din İslam’dır. Bunu da denedi çok kere ama başaramadı. Şimdi onu yok etmeyi planlıyor.
11 Eylül komplosunu bunun için ayarladı, kurguladı, mizanseni uyguladı. Şimdi onu bahane ederek dünyanın her tarafında işgal ve soykırımlarını sürdürüyor.
El-Kaide onun taşeronu, İşid onun bir parçası, Boko Haram örgütü onun eseri, Yemen’deki, Libya’daki karışıklıklarda onun parmağı var. Mısır’daki kukla yönetimin zulümleri onun eseri. Afganistan’da zulümlerine devam ediyor hala. Pakistan’ı karıştırmakta bütün maharetlerini sergilemekte. Dünyanın her tarafında kan ve gözyaşı onun eseri. Suriye’yi parçaladı, Irak’ı kaosa sürükledi. Sırada kim bilir hangi ülkeler var. Türkiye için hayırlı şeyler düşündüğü söylenemez.
Doğu Roma’nın doğuda da boş durmuyor. Dünya İsrail ve İşid zulmüne odaklanmışken Çin Türkistan’ı inim inim inletiyor.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

YENİ DEMOKRATİK DÜZEN VE BERABER YAŞAMA AZMİ


Yeni demokratik düzen ve beraber yaşama azmi artık içselleştirilmelidir. Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Laz’ı, Çerkez’i; dinlisi, dinsizi, Beyaz Türk’ü, Zenci Türk’ü beraber, bir arada yaşamayı benimsemek zorundayız artık. Geçmişe bir sünger çekerek, eşit vatandaşlık anlayışına bağlı olarak anlaşmak zorundayız.
Dün olan dünde kaldı, bu gün yeni bir başlangıç yapmak zorundayız. Örtülü, örtüsüz, Müslim, gayr-ı Müslim hepimiz Türkiyelilik bilincine ulaşmak, bu vatanın bir ve beraberliği için çalışmak, çaba sarf etmek zorundayız.
Geçmişte ne türlü provokasyonlar yapılmış olursa olsun, başımıza ne gelmiş olursa olsun artık bütün olup bitenleri unutma, ülkenin bütünlüğü, halkın huzuru ve devletin bekası için yepyeni bir sayfa açmak zorundayız. Bu sayfa üzerinde hiç çizik taşımamalı, hiçbir leke almamış olmalı. Tarihin karanlık sayfalarından hiç bir iz taşımamalı. Geçmiş geçmişte kalmalı, bir varmış bir yokmuş gibi olmalı, yanlışlarımızdan ders çıkarmalı, bir daha bu ve benzeri yanlışlardan korunmalıyız.
Vatandaşlık bilinci içinde, yurttaşlık anlayışı ile büyük devlet olma azmi ile erdem ülkesini yeniden tesisi etmek için özveride bulunmalıyız. Ben gelmedim davi için/ benim işim sevi için/ gönüller dost bağı için/ gönüller yapmaya geldim diyen Yunus Emrelerin birleştirici, kardeş kılıcı, sevme ve sevilmeye adanana bir yolda bir ve beraber olmalı, huzur ve güven içinde geleceğe umutla bakmalı, aydınlık ufuklara yönelmeliyiz. Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalma. Evet, üç günlük dünya için kavga etmeye değer mi?
O halde daha erdemli bir hayat için neden bir adım gitmeyelim birbirimize? Bize bir adımgelene neden koşup gitmeyelim? Güzel güzel yaşayıp gitmek varken neden kavga edelim? İlle bir düşman arayacaksak neden onu içimizde aramayalım ki? En büyük düşman bizim içimizde değil mi sanki? Kişinin kendine ettiğini bin düşman bir araya gelse edemez diyen erenler yanlış mı demiş yoksa? Biz bizle dövüştürmek, çelişkiye sokmak mı istemişler? Bunda ne yara sağlayabilirler ki?
Altı asır huzurla yaşadığımız bu topraklarda birden bire birbirimizle kavgalı olmanın anlamı ne? Birbirimizden alıp veremediğimiz ne ola ki? Bir yandan Evlad-ı Fatihan, bir yanda Muhacir ve Ensar, bir yanda Millet-i Sadıka, diğer yanda Rum tebaa yıllarca barış ve kardeşlik içinde yaşanış durmuşuz. Ne zamana kadar dış güçlerin içimizi karıştırdığı o acı günlere kadar.
Önce İran içimizdeki Alevi kesimi Sünni iktidara karşı ayaklandırdı, Şah İsmail Türk asılı ve Sünni olmasın rağmen sırf rakip devlet ideolojisi diye Sünnilikten Şiiliğe geçmiş, öz annesini bile mezhep değiştirmesi için zorlamış ve kabul etmeyince öldürmüş iktidar hırsıyla azgınlaşmış bir zavallı idi. Onun ağır tahrikleri ve beşinci kol faaliyetleriyle Devlet-i Aliye’deki muti tebaa alevi cemaati kışkırtılmış, Celali ve Babai isyanlarıyla ayaklandırılmıştı.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

MİLLET VE DÜŞMANLARI

İsmet İnönü''nün meşhur sözüdür bu. Kimseye söylemeyin: Millet sizin düşmanınızdır.'' Bunu söyleyen kişinin millet düşmanı olduğunu anlamaktan daha kolay ne vardır. İşte milleti düşman ilan eden bu zihniyet yıllarca milletin yönetimini elinde tutmuş bir zihniyettir.
Dahası bu milletin ne kadar düşmanı var bir bilsek. Osmanlı Sadrazamının meşhur sözünü hatırlayalım. Osmanlı sadrazamı yabancı devlet adamlarıyla yaptığı tartışmada ‘En büyük devlet hangi devlettir dünyada''. Osmanlıdır: Çünkü siz dışardan biz içerden yıkamadık bu devleti.'' Evet, yıllardır bu ülkede yöneticilerin çoğu bu millete düşmandır ve içten içe bu milletin aleyhinde faaliyet göstermekte, hem de bu milletin ekmeğini yemektedir.
Dahası satın alınmış basın bu milletin baş düşmanıdır. Yabancı güçlerin satın aldığı, kendi menfaatini milletin menfaati üstünde tutan, milli menfaatleri az bir paraya satan zavallılar güruhu milletin en önemli düşmanlarıdır. Bu düşmanlar öyle bir büyük birlik içindedirler ki kimse bunun farkında olamaz. Her şeyi kendilerine göre yeniden tanzim eder, birbirlerini kollar, gerçek vatanseverleri hedef tahtasına koyarak millet düşmanı ilan ederler.
Öyle bir hava yaratırlar ki millet için çalışan gerçek vatanseverler bir anda kendilerini milletin karşısında bulurlar, ne yapacaklarını şaşırırlar, yılarlar ve çaresizlik içinde kendilerini şerit dışında bulurlar. Bazen bu kadar da şanslı olmazlar, olamazlar bizzat o millet tarafından bertaraf edilirler. Bazen bu imkan da onlara tanınmaz olur, millet için yaptıkları yüzünden canlarını kaybederler.
Adnan Menderes''in idam edilmesi, Turgut Özal''ın zehirlenmesi, hayalarında dış güdümlü basın tarafından linç edilmesi unutulabilir mi? bu gün bu iki büyük insanın neler yaptıkları daha iyi anlaşılmakta, hayatlarında kendilerine hain muamelesi yapıldığı hafızalarda canlılığını korumaktadır.
Bu gün basın milletin düşmanlarıyla işbirliği yapmaktadır. Dahası basın tröstleşmiş, belli bir holdingin menfaatleri doğrultusunda yayın yapar olmuştur. Gizli örgütlerin maşası ve paralı ajanı olarak görev yapmaktadır satılmış basın. Bu basın millet menfaatini gördüğü her şeye saldırmayı vazife olarak görür. Aslında yabancı menfaatleri için çalışır ve ondan kendine menfaat devşirir. Gezi olaylarında gördüğümüz taleplerin ne adına yapıldığı görülmüş, isteklerin kimin menfaatine olduğu bir türlü sorgulanamamıştır.
Molotof kokteyl atanlar kahraman ilan edilmiş, bir hiç yere başı taşla ezilen, üzerinden araba geçirilenler aynı basın tarafından yok sayılmış, unutulmaya terk edilmiştir. Bu satılmış basın ve milleti düşman bilen unsurlar her şeyi işlerine geldiği gibi yorumlamakta, millet menfaati yerine beynelmilel güçlerin menfaati doğrultusunda çalışmaktadır. Bir gün bu gerçek anlaşılacak, ama iş işten geçmiş olacaktır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İHANET KOL GEZİYOR

Havada bulut var
Hain düşler kol geziyor bulvarda
Bu düşleri havada avlamalı
Diyor diyor diyorum
Düşmanın niyeti kötü
Düşman kötü hayaller peşinde
Bu düşmanı avlamalı

..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

DIŞ SİYASET KARŞI SİYASET


En iyi savunma taarruzdur. Bu kural akıldan hiç çıkarılmamalı. Ülke siyasetini elinde tutanlar için altın kural bu. Bu unutulursa dava baştan kaybedilir.
Devletler artık dış cephede savaşmıyorlar birbirleriyle, içte cephe açıyorlar. Ordular savaşmıyor artık. Terör örgütleri devletle savaşıyor. Aslında terör örgütleri vasıtasıyla devletler birbirinin hesabını görmekte.
Ülkeler iç dinamikleriyle zora sokuluyor, elde edilmek istenen sonuçlara ulaşılıyor. Düşmanını mı zayıflatacaksın bir terör örgütüne destek ver, terör örgütü bulamadıysan kurdur bir terör örgütü, destekle, her işini onunla gör. Senin askerin yerine o örgütün gönüllüleri ölsün. Senin ordun zarar göreceğine o örgüt zarar görsün. Bütün örgütlere destek ver, hatta birbiriyle savaşan örgütlere bile.
O da yetmez; düşman ülkenin iç dinamiklerini ele geçir. Medyasını satın al. Aydınlarını kirala. Hatta askeri erkânı ele geçir, onları siyasilere karşı konuşlandır, sonra da istediğin gibi kullan, istediğin gün ve yerde, hatta istediğin şekilde. Bütün bu argümanlarla savaşlarla elde edemeyeceğin neticeyi al.
Bu gün büyük devletlerin yaptığı tam da budur. Gerek ABD, gerek AB, gerekse ÇİN ve Rusya hep bu şekilde hareket etmekte, hatta buna Japonya’yı, İran’ı da eklemek gerek sanırım. Gelecekte büyük devlet olmak, oyun kurucu olmak istiyorsa Türkiye’nin de yapması gereken budur.
Yıllardır söylenir duru Alman vakıfları ülkemizde bir takım sivil toplum örgütlerini destekler. ABD Soros vakıflarının da yaptığı tam budur. Dünyanın her yerinde faaliyet gösteren vakıf ve derneklerin, harici sivil toplum örgütlerinin o ülkelerde yaptığı budur. Ayrıca o da yetmeyeceği için istihbarat kuruluşları, kontrgerilla örgütleri hep bu işler için çalışmaktadır. CIA, Gladyotik yapılanmalar M15’ler ve daha bilmem hangi örgütler bu işin içindedir.
O halde yapılması gereken aynı taktiği kullanmaktır. Yurt içi istihbaratı FBI tip bir örgüte devrederek MİT’i bu şekilde konuşlandırmalı. Ayrıca bir takım vakıflarla, TİKA gibi kuruluşları da ilaveten devreye sokmalı. Bir takım sivil toplum örgütlerini devreye sokarak düşman ülkelerde kendilerine uygun kişi ve kuruluşları destekleyerek yönlendirmeli. Düşman ülkelerde terör odaklarını harekete geçirmeli, desteklemeli ve kendi planları çerçevesinde kullanmalıdır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İNSANLIK ÖLDÜ MÜ?

Dün izlediğim bir haber bana bunu düşündürdü. İki kız annesini planlayarak öldürdü. Bu nasıl olur. Öz evlattan düşman nasıl yaratılır. Doğurduğu ve nazla büyüttüğü merhamet timsali annenin merhametle dolu olması gereken kız evlatları canavara dönüşebilir öz annelerini canavarca öldürebilirler miydi?
Bu da mı olacaktı dedirten ve akıllara hayret veren vahşet insanlığın ne kadar yozlaştığını hatta öldüğünü göstermiyor mu? Biz bunu hikâyelerde dinlerdik ve anne merhametinin boyutlarını anlatmak amacıyla örneklenen bir fıkrada dillendirildiğini görürü, bu fıkranın a apriori bir örnek olduğunu gerçekte olmayacağını bir duyguyu anne merhametinin boyutlarını anlatmak için kurgulanmış olduğunu düşünürdük.
Hikâye malum. Çocuk annesini bıçakla yaralar, bıçak annenin ciğerini parçalar, bu arada oğlanın eli bıçaktan zarar görür de oğlan bıçağın elini yaralamasıyla elim diye bağırır, anne ciğerindeki bıçak darbesini hiçe sayar, oğlum sana ne oldu diye kendisini bıçak darbesiyle öldürmeye azmeden oğlunun bir anlamda katilinin üzerine kapanır.
Evet, evet durum tam anlamıyla bir fecaat arz ediyor. Dün büyüklerine saygı göstermeyen, hayatın yemek, içmek, eğlenmekten ibaret olduğunu sayan, hiçbir manevi değer tanımayan bir gençlik yetişti. Kutsal değerlerin hiçe sayıldığı ortamlarda yetişen bu gençlik eskilerin eyyamcı dedikleri günübirlik eğlenceye dayalı hayatını –kendilerine göre- en iyi bir şekilde sürdürebilmek için sınır tanımaz bir hale geldi.
Her istediği karşılanan, istekleri önünde sınır tanımayan bu gençlik önündeki engelleri aşmak için Makyavelist anlayışla her şeyi mubah telakki etmeye başladı. İşte anne baba rızası peşinde koşan gençlikten anne –baba düşmanı, hatta katili bir gençlik doğdu, büyüdü ve yetişti. Şimdi de kendi zevkleri için her şeyi yapmayı zorunluluk haline getirdiler.
Bütün dünyayı saran bu yeni hayat tarzı insanın hayvandan aşağı bir yaratık hale geldiğinin resmidir ve bu gidişin sonu felakettir.
Yıllar önce büyüklerine yer vermeyen gençliğin ilk örnekleri oluşmuştu. Bunlardan biri de -itiraf etmekte biraz zorlanıyoruz ama- belki de bizdik. Manevi eğitimi ihmal edilen, değerler eğitimine alınmayan her genç gibi biz de bu olaya kendi açımızdan bakıyor ve ilerleyerek aşırılaşan bu davranışın buralara geleceğini ve bizi tehdit edeceğini kestiremiyorduk.
Bu gün ne yiyeceğini, ne giyeceğini, nasıl eğleneceğini şaşıran bir gençlikle karşı karşıyayız. Her şeyi anlık zevkleri için yapabilecek bir genlik bu. Marka giyinmeye alıştırılan, Coca Cola içen, Citos yiyen, elinde tabletlerle gezen, ondan bıkınca ipadlarla sarmaş dolaş olan bir gençlik bu. AVM’lerin üyesi, Cafelerin abonesi, sinemaların daimi müşterisi bu genlik çığırından çıkmıştır. Annelerini öldürmeye varan bu akıl almaz vahşiliğe varan bu katiller sürüsünün daha fazla çoğalmasını engelleyici tedbirler almak için acele etmeli, yeni bir gençlik yetiştirmenin planlarını yapmalıyız.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

AHLAKİ ÇÖKÜŞ, İNSANIN VE TOPLUMUN EROZYONU

Dünya globalleşti. Biz de küçülen dünyada her türlü etkiye açık hale geldik. Medya, internet dünyayı köy haline getirdi. Şimdi biz değerlerimizi korumakta zorlanıyoruz. Eğer kültür değerlerimizi ihya edip değişen kitle iletişim araçlarıyla dünyaya anlatamazsak kaybolup gideceğiz.
İyi ve kötü güçler tarihin ilk zamanlarından beri savaşıyor. Kabil Habil’i öldürmeye kararlı her zaman. İlahi öğreti her zaman önümüzde dursa da şeytan boş durmuyor. O bize Adem’in çocukları olduğumuz için düşmanlık içinde elbet. Onun lanetlenmesine sebep olan Adem’ olan düşmanlığı hiç bitmeyecek.
Dahası içimizdeki düşman onun en büyük yardımcısı… Bu düşman en büyüğü düşmanların. Bu düşman Peygamber Efendimize bir savaş dönüşü ‘Küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz’ dedirten bu büyük düşmandır. Zaten bu dünyanın da imtihan yeri olmasının nedeni bu. Ama gel gör ki biz bu imtihanı hep kaybediyoruz.
İçki, kumar, faiz yanında, dolandırıcılık, cinsel sapmalar artık dünya çapında bir yayılış gösteriyor. Bu gidişle dünya komple bir çöküşe gidiyor olacak. Pornonun yayılması, çıplaklığın özendirilmesi, serbest yaşamaların artması, Bonzai ve diğer uyuşturucuların yaygınlaşması felaketin boyutlarını gösteriyor.
Ahlaki çöküş aileyi yıkmakta, değerler aşınmakta, lüksün artışı insanların arzularını kamçılamakta, din ve manevi değerler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bebeklik yaşlarından itibaren kültür ve inanç tahribatına uğruyor nesiller artık.
Doğadan ve doğal yaşamdan uzak insan tipi sanal alemde yaşamakta, bu alemin her türlü kirliliğiyle iç içe olmaktadır. Bu sanal dünyanın sınır ve had tanımazlığı insani ve İslami birçok değeri yok etmektedir.
Büyük bir felaketle karşı karşıyadır insanlık. Doğal afetlerden, savaşlardan daha büyük tehlike bu. Doğal afetler yalnızca maddi yıkım yapmakta, manevi tahribatı kadar kazançları da beraberinde getirmektedir. Oysa bu ahlaki çöküş yalnızca maddi yıkıma sebep olmamakta, asıl tesirini insanın ruh dünyası ve toplumların geleceği üzerinde icra etmektedir.
Bu tahribat bizi’ İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın’ gerçeğiyle yüz yüze bırakmakta, felaketin daha ileri derecesi de o zaman ortaya çıkmaktadır. Sodom ve Gomore’nin günümüz dünyasında örnekleri boy göstermekte, bir değil onlarca sapkın topluluklar ortaya çıkmaktadır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

RUH SAĞLIĞIMIZ BOZULUYOR

Eskiden nasıldı? Bilmiyoruz. Ekonomik kalkınma ile birlikte ruh sağlığımızın bozulduğu ortaya çıkıyor. Zenginleşme ile birlikte meydana gelen, diğer bir deyişle maddi refahın getirdiği bir sorun mu bu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa o da giderek artan psikolojik sorunlarımız olduğu kesin. Bu yüzden geleceğin en önemli mesleği psikologluk ve psikiyatri olacak. Bu kesin.
Şimdi biz ne yapabiliriz? Bunu düşünelim. İnançlarımızın zayıfladığı, Allah ile irtibatımızın azaldığı, giderek koptuğu anlaşılıyor. Dünyevileşmenin çok ileri boyutlara vardığı, maddeci bir dünyanın kapımızı kırıp ruhumuzu işgal ettiği kesin.
İşte ruh dünyamız işgal edildi ve biz bu evden kovulduk. Şeytan ezeli arkadaşı nefisle gelip oturdu, yerleşti evimize. Bu iki ezeli düşmanımız bizi asli evimizden kovdu. Her şeyimiz maddileşti. Ruhumuz havasızlıktan öldü ölecek. Dikkat toplumca intihar ediyoruz.
İbadetlerimiz göstermelik. İbadetlerimizin ruhu çalınmış. Onu da o iki düşman kapıp götürmüş besbelli. Ağlayamıyoruz. Ölümleri görüyoruz, görmezlikten geliyoruz. Dünyaya ve zevklerimize tapıyoruz. Ama artık o zevkler de bizi tatmin etmiyor. Aradığımız orada da yok. Bu yüzden birbirimize saldırıyoruz. Kendimizle ve çevremizle çatışıyor, büyük bir savaşa giriyoruz. Sonuçsuz bir savaş bu. Her hal-u karda mağlup olacak olan biziz.
Topluca intihar ediyoruz diyorum. Hedeflerimiz kalmamış varsa bile dünya üstüne. Amaçlarımız kalmamış varsa bile dünyevi ve faydasız. Hiçbiri bizi mutlu etmeyecek. Hepsi geçici hazlar üstüne kurulu. Kalıcı bir mutluluk sağlamıyor hiçbir dünyevi amaç ve hedef. O halde bir çıkış yolu bulmalıyız.
Bu çıkış yolu ne olabilir. Çağın, toplumun ve insanın Allah’a dönmesi. Kalbin mutluluğu onu anmakta. Dünyamızı yeniden kurgulamak zorundayız. İnananlar olarak inançsızlar gibi yaşıyorsak varılacak nokta buydu. Ve buraya vardık. Tabiri caizse uçurumun kenarına geldik son sürat gittiğimiz bu dünyevileşme yolunda. Manevi değerleri harcadık, heba ettik maddi varlıklara. İnsanı sevmeyi kaybettik, hayvan sevgisini kaybettik, kendimize olan sevgimiz de kalmadı artık.
Çünkü taptık nefsani hazlarımıza. İlahlaştırdık nefislerimizi. Şeytan ve nefis esir aldı bizi. Boyun eğdik onlara. Şimdi kalkıp diyoruz ki ne oldu bize. Ne olacak düşmana teslim olmuşuz. Ve o düşman içerde. Düşman işgal etmiş bütün manevi kalelerimizi. Ruhumuz kararmış bizim. İşte bu yüzden mutsuzuz. Bu yüzden psikolojimiz bozuk. Bu yüzden toplumca çıldırıyoruz.
Herkes cehennem artık bizim için. Başkaları cehennem diyoruz. Oysa cehennem bizim içimizde. İç dünyamız kalmamış. Ne kitap okuyoruz, bir şey öğrenmeye açığız. Her şeyi biz biliyoruz. En iyi, en doğru biziz. Kimseden yardım almıyoruz. Nasihatler bize kar etmiyor. Öğüt dinlemiyoruz.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

YENİ KAYNANA TİPİ


BU kaynana okumuş yazmış biri. Günümüz okullarında dirsek çürütmüş. Annesi elifi mertek sanan biri olmasına rağmen o sözüm ona çağdaş eğitimli bir kadın. Yeni evlendiğinde kocasından eğitimini sürdürme izni istemiş olumsuz yanıt almış, fazla ısrar etmemişti.
O zamanlar eğitimin önünde engeller vardı. İnsan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan eğitim için fazla ısrar etmemişti. Çalışmak için de izin istemişti ama kocasının karşı çıkması, iş imkanlarının o zaman için kısıtlı olması onun bu konudaki ısrar etmemesinin nedeni olmuştu.
Ancak evlenmeden önce istediği Kur’an öğretme düşüncesine kocasının taraftar olmasına rağmen hiç teşebbüs etmemişti. Ankara’nın varoşlarında öğretmen olan kocasının yanında kirada yaşamak işine gelmiş, başka bir şeye tevessül etmemişti. Babasının demiryolu emeklisi olması dolayısıyla ücretsiz yolculuk haklarını kullanan annesi sık sık kızının evine gelmekte, onun her şeyine karışmaktadır. Ona rağmen Damat duruma müdahale etmemekte ona katlanmaktadır.
Yazları evinde kaldığı, burada da yalnız oldukları için elinden geldiği kadar onu iyi ağırlamaya çabalamakta, memnun etmek için elinden geleni yapmaktadır. Ancak o hiç memnun olmamakta hep daha fazlasını istemektedir. Şimdi kız da yeni evlendirdiği kızına aynı şeyleri yapmakta sık sık onun evine gitmek, yerleşmek, damada karışmak ve sürekli problem çıkarmak için her fırsatı değerlendirmektedir.
Annesinin sabah erken kalkıp yola çıkmak istemesi, damadının onu gara götürmemesini bahane edip yıllar süren dargınlık ve garazının bir benzerini yapmak için ortam oluşturma yolunda hızla ilerlemektedir.
Davetsiz ziyaretler, kızının evine istenmediği halde gitmeler, yakın mesafede bile en az iki gün kalma çabaları bu kaynana prototipinin bariz özellikleri. Kimseyi evine davet etmeyen ama emri vakilerle akrabalarının evinde kalma itiyadında olan bu tip aynı kalıtsal özelliklerini kızına devretmiştir.
Damadı yönetme, kızıyla onun arasına girme, damadı emri altına alma, ona hükmetmekte ve onu yönetme gibi davranışları sürekli hale getirerek kendisiyle onun arasında olmayan sevgiyi büsbütün tüketme ve nefret köprüsü kurma çabalarını hiç eksik etmeyen bir tip bunlar.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ARAP BAHARI TERSİNE Mİ DÖNECEK
Arap baharı Arap baharı diyorduk ne oldu? İşte kimimizin altında Amerikan parmağı aradığı Arap Baharı tersine çevriliyor. Diktatörleri kolayca deviren Arap Milleti demokrasiyi korumada aynı beceriyi gösterebilecek mi acaba?
Mısır yıllar yılı eli kanlı diktatörlerle yönetildi. Nasır, Enver Sedat, ve Mübarek. Hepsi de sözde seçimle işbaşına geliyor ama hiçbir zaman gitmiyorlardı. Halk fakir, ülke ekonomisi dibe vurmuş, üç kuruşa muhtaç hale getirilmiş, yönetici eliti zengin, sefih ve zalim. Ülkede en ufak bir kalkışma ihtimali bile kanlı bir şekilde bastırılıyor. Müslüman kardeşler teşkilatı sıkı takibat altında. Hiçbir eyleme göz yumulmuyor. Hak arama yolları tümden kapalı. Düşünce özgürlüğü hak getire.
İsrail’le dost Amerika’yla dost. Batıyla, Doğuyla dost ama kendi halkına her zaman düşman. Dahası halkın dinine, inancına düşman. İslam dışı bütün inanışlar serbest. Ahlaksızlık, içki fuhuş ve çıplaklık serbest ve alabildiğine teşvik edilmekte.
Milli gurur ayaklar altında. Hatırlayın 67 savaşında Mısır uçakları havaalanından kalkmadan İsrail tarafından imha ediliyordu. Askeri harcamalar alabildiğine teşvik edilmekte. ABD yardımıyla alınan silahların ve askeri malzemelerin tamir bakım ve yedek parça parası ülkenin bütün varlığını iç ediyor. ABD yardımı aslında bir sömürme aracı. Ortada yardım falan yok. Verilen 1,5 milyon dolarla askeri malzeme alınıyor en pahalısında. Sonra onun tamir bakım yedek parça ve kullanım hizmetleri adı altında ülkenin tüm kaynakları sömürülüyor. Bu sömürü düzeni bütün geri kalmış ülkelerde aynı şekilde işliyor. Bazen ikinci fil mesabesinde olan Rusya devreye giriyor. Bir yandan da o sömürüyor, halkın tüm varlığı iliğine kadar süpürülüyor. Bu da yeterli olmazsa bu ülkeler birbiriyle savaştırılıyor. Savaşlarda harcanan silahların yerine yenileri satılıyor hem de en pahalısından. O da yetmezse ambargolar konuyor, ambargoyu delen Yahudi şirketleri silahları bu kez fahiş fiyatla ambargo konan ülkeye satıyorlar. Karlı çıkan taraf hep emperyalist ABD, Avrupa, Rusya Ve Çin oluyor. Bu korkunç çark sürekli işliyor.
Bu korkunç çark, bu korkunç zulüm ve sömürü düzeni habire çarklarını ağırlaştırıyor, Müslümanları inim inim inletiyor. Onları bir yandan dinden uzaklaştırırken bir yandan da köleleştiriyor, hatta bütün bunlar yetmezmiş gibi beyin yıkamaya tabi tutuyor, Cengiz Dağcı'nın deyimiyle mankurtlaştırıyor. İşte büyük bir Man kurt Abdül Fettah Sisi. İşte Esad, işte Kral Abdullah ve diğerleri.
Artık bütün diktatörler ve darbeciler emperyalizmin mankurtudur, emperyalizmin sadık bir köpeğidir, robotlaşmış pis bir tetikçidir, basit bir emir eridir, kayıtsız şartsız emirlere itaat eden aşağılık uşaktır, vicdanını satmış bir alçaktır, şerefsiz adi bir mahlûktur, kanlı katil, zalim ve acımasız bir kitle kıyımcısı, insanlık dışı bir varlıktır.
Binlerce, on binlerce, yüzbinlerce hatta milyonlarca insanı bir anda öldüren, namaz kılan insanlara ateş eden, camiye giren insanlara baltayla saldıran baltacı Man kurtlar, halkını katleden Esad ve avanesi, Sünni Araplara kan kusturan Maliki zorbası, geçmişte Halepçe katliamı ve benzeri katliamlara imza atan, ABD karşısındaki yenilgiyle sonuçlanan savaşa Ümmü Zafer: Zaferlerin anası adı takarak Müslümanları kafir karşısında zelil hale düşüren Saddam, İran’da beyaz devrim adını vererek halkı İslam’dan uzaklaştırmak adına Türk devrimlerini örnek alan Şah Rıza Pehlevi, Çeçenistanın başındaki sefih hepsi hepsi bu tip Mankurtlardandır ve İslam Ülkelerinin Türkiye hariç hepsi bu tip aşağılık insanlar, zalim diktatörler tarafından yönetilmektedir.
Evet, işte bu zavallılar İslam dünyasını içten içe kemirmekte yiyip bitirmektedir. Dahası bunlar ülkede o kadar çoğalmışlardır ki ordular bunların ellerindedir, bürokrasi bunların ellerindedir, eğitim ordusu bunların ellerindedir. Aydın, yarı aydın kitle bunların ellerindedir, üniversite bunların ellerindedir, bozulmuş kitleler bunların ellerindedir. Bu kitleler bir düğmeye basmakla harekete geçirilir Gezi ve son Tahrir olaylarında olduğu gibi. Basın bunların ellerindedir, seçilmiş liderlere diktatör damgası yapıştırılarak bu kitleler harekete geçirilir. Adnan Menderes, Turgut Özal, Tayyip Erdoğan, Musaddık, Ömer Beşir ve Mursi gibi. Şimdi Tunus’ta yapılmak istenen budur. Diğer İslam ülkelerinde Arap baharından sonra denenmek istenecek olan budur. Tayyip Erdoğan kendisi için hazırlanması muhtemel senaryo için direnmekte, önlem almaktadır.
Tayyip Erdoğan biliyor ki düşman büyüktür organizedir, planlıdır, derin bir geçmişe sahiptir, kurumsallaşmıştır, devletler çapında teşkilatlanmıştır, derin devletlerini kurmuştur, Birleşmiş Milletlerini, NATO’sunu kurmuşlardır. Unesco, Şanghay beşlisi onlardandır. Siyonizm onlarla işbirliği halindedir. Soros onların adamıdır, uluslararası sermaye onların emrindedir. Hollywood onlarındır, Google onlarındır, facebook onlarındır, tweet onlarındır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KADİR OĞLU SADIK
GÖZÜPEK KAHRAMAN

Kadir oğlu Sadık ince yağız bir adam
ayrılmış ana ocağından yar kucağından
gelip katılmış orduya
savaşmak için düşmanla Çanakkale'de
kutlu vatan savunması için

karşıda düşman zalim düşman
..

Devamını Oku