Annemle yan yana yürüyoruz… Yanımızdan egzos kokulu kamyonlar ve tozu dumana katarak atlılar geçiyor dört nala… Annem bir adım geride kalıyor… Sonra çok adım., sonra hiç görünmez oluyor…
. . . Tahta tekerlekli kamyonlar ve sopa boyunlu atlar geçer gözlerimin önünden ve cılız bacaklı süvariler., atlarının dizginlerini bırakmadan o minicik ellerinden…
. ,
Yan yana volta atıyoruz… Megafon tonunda bir ses ‘havalandırma sona erdi’ diyor ve gardiyan bakışlı gözlerden üstümüze şiddet yağıyor… Kimimiz duvar diplerinde ölüyor., kimimiz darağaçlarında…
. . . Zincirli paletler ve sert tabanlı postallar geçer beynimin üzerinden., karanfillerin köküne kezzap dökerek kaktüs açsın yerlerine diye çöl yanığı dikenlerden…
. ,
Yürekler yan yana yaşıyoruz… Ama gün geliyor., rüzgar başka yönden esmeye., duman başka bacadan tütmeye başlıyor… İhanet ve ayrılık ve yürekleri dağıtan her hikaye yaşarken öğreniliyor…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta