Annemle yan yana yürüyoruz… Yanımızdan egzos kokulu kamyonlar ve tozu dumana katarak atlılar geçiyor dört nala… Annem bir adım geride kalıyor… Sonra çok adım., sonra hiç görünmez oluyor…
. . . Tahta tekerlekli kamyonlar ve sopa boyunlu atlar geçer gözlerimin önünden ve cılız bacaklı süvariler., atlarının dizginlerini bırakmadan o minicik ellerinden…
. ,
Yan yana volta atıyoruz… Megafon tonunda bir ses ‘havalandırma sona erdi’ diyor ve gardiyan bakışlı gözlerden üstümüze şiddet yağıyor… Kimimiz duvar diplerinde ölüyor., kimimiz darağaçlarında…
. . . Zincirli paletler ve sert tabanlı postallar geçer beynimin üzerinden., karanfillerin köküne kezzap dökerek kaktüs açsın yerlerine diye çöl yanığı dikenlerden…
. ,
Yürekler yan yana yaşıyoruz… Ama gün geliyor., rüzgar başka yönden esmeye., duman başka bacadan tütmeye başlıyor… İhanet ve ayrılık ve yürekleri dağıtan her hikaye yaşarken öğreniliyor…
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman