Dürr-i Yetim -ı Şiiri - Mehmet Cıngır

Mehmet Cıngır
1309

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Dürr-i Yetim -ı


O ki yüceler yücesi Allah’ın habibi,
Parlardı daim alnında nûr-u Muhammedî.
Göçünce Âmine,dendi ona dürr-i yetim
İltifat Etti Zülcelâl ve dedi“habibim.”

Bir gün ashab-ı kiramdan Cabir bin Abdullah
Sordu; her şeyden evvel neyi yarattı Allah?
Beni, yok iken cennet cehennem ins-ü melek
“Nûrundan yarattı Hak” dedi tebessüm ederek.

Âdem’in alnına konuldu Muhammedî nûr
Silemedi onu asırlar, rüzgâr ve yağmur.
O en sevgilinin adı gökyüzünde Ahmed
İdi yeryüzünde Mahmud,Mustafa Muhammed.

Allah, adını bütün meleklere duyurdu,
‘’O yoksa âlemleri halk etmezdim’’buyurdu.
Erdi o nûr İbrahim’e, sonra İsmail’e
Son anda bile parlıyordu,sor Azrail’e.

Şunu bil ki hiçbir iş asla zor gelmez Allah’a
Muhmmedî nûr sonunda ulaştı Abdullah’a.
Ahmedî nûr alınlardan alınlara geçti
Rab,güzel insanlar arasından onu seçti.

O Muhammedî nûr,Amine’ye erişti hem
Söz uzar gider eğer hepsini sayar isem.
O nûr,asırlarca asıl sahibini arar
Ve gelip o Habib’in kılar alnında karar.

Sen yokken inim inim inliyordu kâinat
Zulmün karanlığında boğuluyordu hayat.
Kaplamıştı âlemleri karanlık ve zulmet
Güçlü zayıfı eziyor…Vahşet vahşet vahşet…

Silinmiş gönüllerden hep tevhid inancı
Kimi zalim,kimi katil,kimi de yalancı…
Küfür fırtınası sökmüş dillerden hep zikri
Yerleşmiş Hak yerine putlara tapma fikri.

Ne hak var ne hukuk ne huzur ne de mutluluk!
Mazlum kanı akıyor dünyada oluk oluk…
Kız çocuklar diri diri kuma gömülüyor
Mazlumların vampir gibi kanı emiliyor.

İnsanlar sapıtmış hak dinler bozulmuştu hem
Ateş denizi dünya, cehennem mi cehennem!
Helvadan putçuk yapar ,ona ilah derlerdi
Karınları acıkınca da onu yerlerdi.

Gerçekleşecektir vaad edilen son rüya
Bir kurtarıcıya hamiledir yaşlı dünya.
Mahzun gönüllerin son ilacı geliyordu
Şefaatçilerin o baş tacı geliyordu.

O Makam-ı Mahmud’ûn sahibi geliyordu
Allahu Taala’nın habibi geliyordu.
Bütün peygamberlerin sultanı geliyordu
Tevhid akidesinin irfânı geliyordu.

Dedi annelerin en şereflisi Âmine:
“Hamile olduğum o günlerde o servere
Hissetmedim hiç acı; asla duymadım elem”
Böyle bir güzelliği yazmadı hiçbir kalem.

Uyku ile uyanıklık arası bir adam
‘’Bulacak âlemler yeniden can,gidecek gam’’
Dedi,’’hamile olduğun kimdir bilir misin?
Peygamberlerin sonuncusuna hamilesin.”

Ey Âmine çocuğun adını Muhammed koy!
Ey Âmine bu cocuğun ismini Ahmed koy!
Doğum anında bir ak kanatlı kuş an be an,
Geldi ve arkamı sıvadı kuvvetle heman.

Susamıştım gayet hararetten sanki yandım,
İçtim bir bardak buz gibi şerbeti ki kandım.
Gördüm daha sonra evimde pek büyük bir nûr
O kadar ki yağıyordu sanki nurdan yağmur.

Hanımlar gördüm uzun boylu yüzleri parlak
Meryem idi birisi İmran’ın kızı mutlak
Biri Firvun’un eşi Âsiye’ydi âşikar
Diğerler cennet hurilerinden birer nigar.

Pazartesiden geldi o habîbin müjdesi
On ikinci gece sultanın doğum gecesi.
Doğdu o saatte nebîlerin son halkası
Doldurdu bütün âlemleri bir nûr dalgası.

Bir ses ki’’ onu doğudan batıya gezdirin
Cümle âleme onun geldiğini sezdirin.’’
O ki şirk eserlerini yok eden bir Mahî,
Bir kumaş içinde sarılı idi ve dahi.

Gümüşten bir ibrik ve leğen taşıdı kuşlar
Selam durdu gökte melekler ve yerde başlar.
Secdeye varırken bebeğin minik elleri
Misk ü amber kokuyordu Mekke’nin gülleri.

Dikildi Kâbe’nin yüksek burçlarına üç alem
Aydınlandı evin içi gibi bütün âlem.
Selam durdu doğan güneşe bütün melekler
Selam durdu çağlar,selam durdu hep felekler.

Âleme rahmet olarak gönderdi seni Allah
Hoş geldin yâ Ahmed-i Muhammed resûlullah!
Hoş geldin, safa geldin ey sultanlar sultanı!
Hoş geldin,aydınlattı nûrun bütün cihanı.

Müjde ki Sevgili Muhammed geldi bu gece!
Âlemlere ki rahmet; Ahmed geldi bu gece!
Doğdu bu gece âlemleri aydınlatan güneş
Çatladı saraylar ve söndü bin yıllık ateş.

Yıkıldı yüz üstü Kâbe’deki hep putlar ve
Kurudu o zaman mukaddes sayılan Sâve…
Altında kaldı tarih,çöken on dört kulenin
Aktı birden suyu kurumuş o Semâve’nin.

Sabaha karşı doğunca o mahbûb-u Celil
Kıldı Hak bunları onun geldiğine delil.
O gelince kalktı artık ortadan kehanet
Hâkim oldu şu yeryüzüne hak ve adalet.

Halime onun süt annesi olduğu zaman
Hemen olurdu mübarek haller ona ayan.
Çelimsiz eşek,kesilmişti birden küheylan
Hemen hiç kalmamıştı sütü az olan hayvan.

Çıktılar yağmur duasına,yağdı bol yağmur
Beni Sa’d kabilesi buldu onunla huzur.
On aylık iken atmaya başladı düzgün ok
Onun hatırına bütün açların karnı tok.

Bâdiye yaylasında koklar iken izini
Ayırmazdı Halime sevgiliden gözünü.
Koşup geldiler süt kardeşleri feryatlarla
Dalgalanır bulutlar atlastan kanatlarla.

Dedi ‘’gördüm mücellâ çehreli o Habib
Geldi bana yeşil elbiseli iki tabib.
Ellerinde gümüş bir ibrik bir leğen vardı,
Göğsümü iki kimse karnıma kadar yardı.’’

Dolunay gibi parlar idi mübarek yüzü,
Lâ ilehe illallah(ü) vallah(ü) ekber ilk sözü…
İkinci:Velhamdülillehi rabbil âlemin
Ayrılık odu yaktı içini Halime’nin.

Ceddi Halil-i İbrahim’in duasıdır o,
On sekiz bin âlemin Mustafaa’sıdır o,
Ebva’da Âmine Hatun’un rüyasıdır o,
İsa’nın müjdesi ,âlemlerin z’yasıdır o.

Duası, Ebu Kubeys’te Abdülmuttalibin
Kabul edilir hatırı için o Habib’in.
Varılır Ebu Kubeyis’e hareketlerle
Dönülür bol yağmurlarla ve bereketlerle.

İrtihalinden az sonra Abdülmuttalib’in
Girdi himayesine amca Ebu Talib’in.
Kervan geçer iken yakınlarından Busra’nın
Dikkatini çekti bir gri bulut Bahira’nın.

Bahira: Son peygamberin ta kendisidir bu!
Ta on sekiz bin âlemin efendisidir bu!
Onun aşkı ile doğup batar güneş ve ay
İstemez o, ümmetin gönlünden başka saray.

Selam durdu onun teşrifine gök ve zemin
Çok üstün ahlâkıyla o,Muhammed-ül emin.
Putlar adına asla söylemezdi sözünü
Yanlarından geçerken çevirirdi yüzünü.

Yaygındı bu dönemde içki,kumar ve zina
Resul, ederdi bunlardan şiddetle imtina.
Bilmezdi hile hurda,yalan dolan ve oyun
Diğer peygamberler gibi o da güttü koyun.

Mekke’de ne mal emniyeti kalmış ne de can
Hakkını alamıyordu hiç, zulme uğrayan.
Eziliyordu fakir halk zayıf, yetim ve dul…
Kuruldu hak arama cem’yeti Hılfül Fudul.

Hakk’ın sevgilisi aldı bu cemiyette yer,
Şimdi yine bulunurdu çağrılsaydı eğer.
Hatice;malı,iffeti ,aklı, edebi
İle Mekke’de saygın bir hanımefendiydi.

Ey Hatice’nin en gönül verdiği sevgili!
Elindeydi hep Hazreti Hatice’nin eli.
Melekler der: Ahmed, Muhammed Mustafa’sın sen.
Sevmiş,sevilmişsin Hatice ile tek beden!

Hacer-ül Esved yüzünden akacak iken kan
İlkin Efendimiz girdi Şeybe kapısından.
Peygamber salluallahu aleyhi vesellem
Otuz beş yaşındayken Kâbe’de oldu hakem.

Otuz yedi yaşında kesilirdi nefesler
Kırlara çıkar ve gaipten duyardı sesler.
Otuz sekiz yaşında görürdü bazı nurlar
Halini bir Hatice bilirdi bir de kırlar.

Kırk yaşında Hira’da tefekküre dalmışken
Geldi Cebrail sıktı ve” oku” dedi birden…
Resul:Ne okuyayım ki okumak bilmem ben!
İki defa daha sıktı kuvvetle peşinden.

Resul-u Ekrem henüz atamamışken şoku
Cebrail:Ey Muhammed Allah’ın adıyla oku!
Tekrar, “oku” dedi melek; adıyla Rabb’inin!
İlk beş ayet döküldü ağzından o Nebînin.

İkrâ(oku) bism-i Rabbike ellezi halak,
O,insanı kan pıhtısından yarattı(alak)…
Kemikleri iç içe geçti habîbin bütün
Koşarak geldi evine, dedi ‘’beni örtün.’’

Sevgililer sevgisi beş ayeti duyunca
Kesildi vahiy, gelmedi üç sene boyunca.
Bir gün Hira’dan aşağı inerken sevgili
Yer ile gök arasında gördü Cebrai’li…

Vahiy gönderdi üç seneden sonra ona Hak
“Ey Allah’ın peygamberi kavmini korkut, kalk!”
Vahyin gelmesiyle tebliğe başladı sultan
Ve yirmi üç senede tamamlandı o Kur’an.

Çok üzülmüş ve çok bunalmıştı Resulullah
Teselli etmek istedi onu yüce Allah.
Buluştu bir gece Cebraille yanında Burak
Çıktı arşa merdiven merdiven, durak durak…

Öyle bir hüzün bastı sevgiliyi hem nasıl?
Ümmetlerim nice olur olmazsa af hâsıl…
Ümmetlerim bunca günahı nasıl çekerler,
Ve otuz bin yıllık sıratı nasıl geçerler!

İlâhî ferman geldi;”üzülme sen habibim!
Otuz bin yıllık yolu bir an gibi ederim”
Bindi Burak’a,Burak çok hızlı koşuyordu,
Adımları düşün ötesine düşüyordu.

Ve geldi Cebrail ile Mescid-i Aksâ’ya
Namaz kıldırdı nice peygamber ve Musa’ya.
Yükseldi Cebrail ile söyleşerek kelam
Aşk kokuyordu Arş-ı âla’da buram buram.

Açılıyordu sır kapıları ona tek tek
Selam duruyordu önünde binlerce melek.
Yanında Cebrail,haşmetiyle kanat kanat,
Birlikte geçtiler bütün gökleri kat be kat…

Gelip durdular birden Sidret-ül Münteha’da
Yasak dedi melek burdan ötesi bana da.
Sevgili, konuşurken Cebrail ile kelam
Geldi Refref önüne,Resûle verdi selam.

Geçtiler Refref ile gökleri perde perde
Görevli melekler var idi hemen her yerde.
Geçer iken Refref ile her yerden ileri
Emredildi ;korkma yâ Resûlallah gel beri!

Arş,kürsî, ruh alemini geçti Resûlullah,
Büyük bir sevgiyle karşıladı onu Allah.
Göz göze geldi birden âşık ile mâşuk
Hasret giderdi orada mâşuk ile âşık.

Vasıtasız olarak Rabbi ile konuştu
Ve nice nice büyük nimetlere kavuştu.
O gece orada ne zaman vardı ne mekân
Buldu orada ezelî ve ebedî bir ân.

‘’Söyle, sen benden ne istersin ey peygamberim!’’
‘’Ümmetimi ,ümmetimi isterim ey Rabbim!’’
‘’Şirk yoksa, onlara cehennemi haram ettim,
Gadabımdan çok, ümmetine karşı rahmetim.’’

Resûlullah etti Rabbine binlerce niyaz
Ve bu gecede farz kılındı beş vakit namaz.
Kutlu olsun ey Nebi sana mirac-ı güzîn!
Beş vakit namaz ki mirâcıdır her mü’minln.

Medine ufuklarında yayılıyordu nûr,
Altı yüz yirmi bir senesi senet-üs –sürûr.
Medineli mü’minler güne gün ekliyordu
Medine, sevgiliyi dört gözle bekliyordu,

Had safaya ulaşmış idi Mekke’de ezâ
Vermek istiyorlardı Müslümanlara ceza.
Artık Mekke’de yaşamak değil idi kabil
Hicret için bir vahiy getirmişti Cebrail.

Kendi yurdunda iyice bunalmıştı Nebî
Emanetler için yatağına yattı Ali…
Dost Ebu Bekr Sıddîk ile girdiler kol kola
İki dost Medine’ye birlikte çıktı yola.

Sevr’de Ebu Bekr’in yüzünde derin bir keder
“Lâ tahzen inallahe meâne” der peygamber…
Çokça ağırlaşmıştı mağaranın havası
Hakk’ın izniyle kuruldu güvercin yuvası.

Hakk’ın emriyle korunmuştu örümcek ağı
Kör etti kâfirlerin gözlerini Sevr dağı…
Her türlü tehlikeden korudu onu Allah
Sonunda ulaştı Medine’ye Habîbullah.

Geliyorlar! Geliyorlar! Onlar!Evet…Evet…
Müjde!..Müjde!..Geliyorlar !Sevinin!.. Nihayet!..
Misafir oldu Eyyûb-el Ensari’ye Resûl,
Sonunda, mezar oldu Ensari’ye İstanbul…

II

Mekke’den Medine’ye gül bir bakıştır hicret
Gönülden gönüle kutlu bir akıştır hicret.
Medine’nin ufku görmedi hiç böyle güneş
Kumlar adedice insan, olamaz ona eş.

Geliyor,o gökyüzünün Ahmed’i geliyor!
Geliyor,yeryüzünün Muhammed’i geliyor!
Selam duruyor dağlar,taşlar, kum taneleri!
Tatlı bir heyecan sarıyor tüm haneleri!

Geliyor,sevgililer sevgilisi geliyor!
Geliyor,kainatın efendisi geliyor!
Peygamberimiz geliyor ve herkes coşuyor!
Bayramlıkların giymiş herkes ona koşuyor.

Bir tarafta onun başına ödül koyanlar
Bir tarafta kavuşmak için saat sayanlar…
Bir tarafta Sürekalar yolunu kesiyor
Diğer tarafta mutluluk havası esiyor!

Geliyor,sevgili geliyor;ağzında Kur’an!
Medine şimdiye dek görmedi böyle bir an!
Geliyor,Allah’ın habîbi büyük peygamber!
İnliyor yer g’k : Allahu ekber!Allahu ekber!

Gülün kokusu semalarda buram buramdı
Bu,bu güne kadar yaşanmamış bir bayramdı.
Genç- yaşlı,kadın- erkek, çocuklar gibi şendi
O zulmet çölü artık, yemyeşil bir gülşendi.

Dediler ki tutarak yularını devenin
Hoş geldin ! Bize buyur ey Muhammed-ül Emin!
‘’Bırakınız Kasva’yı!’Onunla yol bulurum
Nereye çökerse oraya konuk olurum.’’

Çöktü Halid b. Zeyd’in evinin önüne deve
Misafir oldu Habîbullah işte bu eve.
Güneş gibi bir nûr parlıyordu gözlerinde
O nûrun yumuşaklığı vardı sözlerinde.

Geldi âleme onunla çiçek çiçek bahar,
Gülün kokusunu yayar Medine’ye rüzgâr
İslam kardeşliği…Bulunmaz dünyada eşi
Bağda bir çiçek,başka bir çiçeğin kardeşi.

İlk olarak inşâ edilirken Mescid-Nebi
Kerpiç ve taş taşıdı sırtında kutlu Nebi.
Koyuyordu herkes taşını birer ikişer
Ve uyanıyordu artık bütünüyle beşer.

Tamamlandı mescid-i Nebi bütün haliyle
Eğitim başladı orda tüm heyecaniyle.
Ve sordu Cebrail: ‘’İslam,iman,ihsan nedir?’’
Cevap verdi Resûl bunların hepsine bir bir.

Mescid-i Nebevi bir üniversite bir okul
Başöğretmendir bu okulda hazreti Resul.
Eğitiyordu peygamber Ashab-ı Suffa’yı
Nûruyla aydınlatıyordu bunlar dünyayı.

Söyleşirken hazreti peygamber ile kelam
Müslüman oldu Hazreti Abdullah bin Selam.
Yayıldıkça, İslam’a koşuyor her birisi
Bunlardan bir diğeri de Selman-ı Farisi…

Yağıyor iken sağnak sağnak rahmet yağmuru
Diriltiyor ölü kalpleri İslam’ın nûru.
Gayr-i Müslimler bile ona olurdu hayran
Peygamberimiz tatlı tatlı okurken kur’an.

Müslümanlar artık olma yolundaydı devlet
Küçük seriyyeler düzenlemede nihayet.
Hicretin ikinci senesi dolduğu zaman
Kâfirle savaş için nihayet çıktı ferman.

Gönderdi Kureyş,Şam’a bin develik bir kervan
Başında henüz müslim olmamış Ebu Süfyan.
Malı satıp parasıyla silah alacaklar
Ve İslam’ı yok etmek için saldıracaklar.

Müşrik ordusu zırhlı dokuz yüz elli kişi,
Kadınlar da var,içip şarkı söylemek işi…
Yüz elli piyade,yedi yüz deve,yüz atlı…
Müslümanlar üç yüz beş kişi hepsi kanatlı.

El açıp dua buyurdu o şanlı peygamber
Arş-ı âlaya yükseldi âminler…aminler…
Ebu Cehil’in tek amacı İslamı boğmak
İslam’ın amacı Bedir’de yeniden doğmak…

Resûl,en büyük komutan en büyük müfettiş
Orduyu tekrar gözden geçirdi,etti teftiş.
Bu savaş düyanın bütün savaşlarına eş
Karşılaştı baba- oğul kardeş ile kardeş.

El açıp dua ediyor hazreti peygamber,
Hep birlikte Allahu ekber,Allahu ekber!
Er diledi müşrikler,emir buyurdu Nebi
Kalk,kalk ya Ubeyde!Kalk ya Hamza!Kalk ya Ali!

Başladı müşriklerle şiddetli bir arbede
Hamza ile Ali galip geldi ilk darbede.
Yaralandı ayağından hazreti Ubeyde
Cehenneme gönderildi oracıkta Şeybe.

Utbe,Şeybe,Velid olurken orda birer leş,
Ubeyde yükseldi cennete, meleklere eş.
Bir avuç kum serpti düşman üstüne peygamber
‘’Yâ Rab kalplere korku sal,kara olsun yüzler!’’

Hamza,Ali,Ebu Dücane,Ebu Bekr,ömer…
Saldırdı aslanlar,elde kılıç başta miğfer.
Kimi mızrak fırlatıyor,atıyor kimi taş
Kılıç çaldıkça düşüyor önlerine kol, baş…

Orduya moral veriyordu Muhammed-ül Emin
Tekbir sesleriyle doluyordu gök ve zemin.
Onun hatırına devreyliyordu felekler
İniyordu gökten saf saf ak atlı melekler.

O günde müslümanlardan yana esti rüzgâr
Yetmiş ölü müşriklerden, esir bir o kadar…
İçlerinde şöhretli kişiler de var tamam
Leş oldu o gün orda Ebu Cehl (Amr bin Hişam…)

Bedir kuyuları habis cesetlerle doldu
Tarihi günde zafer inananların oldu.
Ona vaadini yerine getirdi Allah
Pek sevindi o günde Muhammed Resûlullah.

Hâlâ tekbir sesleri gelir o cenk yerinden
Yara aldı Bedir’de müşrikler pek derinden.
Ebu Cehl ve avanesi cehennemde yandı
On dört yiğit Havz-ı Kevserin suyuna kandı.

Edildi o günde yetmiş kadar esir derdest
Bazıları fidye karşılığı kaldı sebest.
Okuma ve yazma öğretsin dendi bilenler
Çok mutlu oldu okuma yazma bilmeyenler.

Bir gün Ebû Bekr,Ömer, Sa’d gittiler Nebi’ye,
İstediler Fatıma’yı Hazreti Ali’ye.
Kıyıldı Fatıma ile Ali’nin nikâhı
Bu olay çokça sevindirdi Resûlullahı.

Bedir’de güç İslam’a geçti büyük oranda
Hazırlık başladı yenik,Mekke’ye varanda.
Dalga dalga dört bir yana yayılırken hak din
Büyük bir kini vardı yiğit Hamza’ya Hind’in.

Bedir’de mağluplar İslam’a meydan okuyor
Ağızlarından çıkan her söz küfür kokuyor.
Kervandan yüz binlik altından,elli bini kâr
Başlarında mü’min olmamış Ebu Süfyan var.

Üç bin kişilik bir ordu kuruldu nihayet
Zırhlı,atlı, üç bin develik büyük bir kuvvet.
Müşriklerin hiçbir şeye yok idi saygısı
Kalplerini sarmıştı bir intikam duygusu.

Resûl-ü Ekrem etti ashabıyla meşveret
Medine’de kalıp savunma yapmaktı niyet.
Fakat gençler etmedi bu karara riayet
Savaşmak için Uhud’a edildi hareket.

Peygamberlerin sultanı bağladı üç sancak
Bunlar Habab’da, Üseyd’de ve Mus’ab’da ancak.
Muhacir ve ensar, önde Sa’d,Muaz beraber
İki atlı,yüz zırhlı,bin kişi ve peygamber.

Bir Cuma günü tekbir sesleri ile ordu
Yola çıktı korumak için dini ve yurdu.
Uhud yakınında Şeyhayn’da durakladılar
Gecelemek için burada konakladılar.

Gökyüzünü ve yeri nurlandırırken hilal
Akşam ve yatsı ezanını okudu Bilal.
Resûl ,kıldırdı akşam ve yatsı namazını
Açıp elini etti Allah’a niyazını.

Şafakta bütün ordu ayakta ve uyanık
Sabah ezanını okudu Bilal,pek yanık!
Kılındı namaz ve alındı çok sıkı tedbir
Teftiş etti askeri Resûl yeniden bir bir…

Yerleştirdi Ayneyn’e elli okçu mes’ul
“Kazansak da burdan ayrılmayın” dedi Resûl…
Savaş düzeni aldı harp meydanında Alpler
Allah ve Resûlü için atıyordu kalpler.

Uhud Dağı’na vermiş idi sırtını ordu
Resûlüllah son taktiklerini veriyordu.
Derken bir kefere fırladı er meydanına
Meydan okudu,dedi “yok mu çıkacak bana!”

Bir mücahit atıldı meydana, uzun boylu
Zübeyir bin Avvam idi bu Peygamber soylu…
Sıçradı deveye ve yere düşürdü onu
Bir kılıç darbesiyle geldi kâfirin sonu.

Müşrik sancaktarı Talha Meydana fırladı
“Sizden bana çıkacak var mı” diye hırladı.
Çıktı karşısına yiğit üstü yiğit Ali
Bir darbe… Çenesine kadar yardı kafiri.

Çıktı sonra meydana Osman bin Ebî Talha
“Yâ Allah” deyip cehenneme gönderdi Hamza…
Daha nice müşrikler çıkıp er dilediler
Hepsini yerle bir etti yiğit sahabiler…

Sevgili peygamberimizin,’’korkaklıkta ar,
İlerlemekte namus, şeref ve itibar var!’’
Yazılı kılıcı verdi Ebu Dücane’ye
Ve aldı Dücane hakkını vermek üzere…

On bir Şevval günü şiddetle başladı savaş
Mağlup küffar kaçmaya başladı yavaş yavaş.
Ayrılmamaları için varken emir kesin
Terk etti okçular yerini ganimet için…

Halid ,geçer hızla geçidi iki yüz kişi
Boş olunca dar geçit, çok kolay olur işi.
Galip iken İslam Ordusu birden çözülür
Sevgili Nebi buna çok ama çok üzülür!

Bir söylenti dolaşır öldü diye peygamber
Fakat yaşıyor o sevgili,Allahu ekber!
Şehit eder yiğit Hazreti Hamza’yı Vahşi
Dişler Hind,ciğerini aman Allah ne vahşi!

Sarmıştı efendimizin etrafını küffar
Karşı koydu Yiğit Ali, elinde Zülfikâr…
Sa’d ve Ebu Talha atıyordu seri sert ok
Her ok düşmana isabet ediyordu boş yok.

Bu muharebede verilmiştir yetmiş şehit
Kahraman ordu vermemiştir düşmana geçit.
Gazi olarak döner geriye Resûlullah
Rahmet eylesin tüm şehitlerimize Allah.

Bedir’i,Uhud’u hazmedemedi müşrikler
Yahudilerle yapıldı yine işbirlikler.
Müşrikler büyük bir hazırlık yaptı Mekke’de
İslam ordusu teyakkuzda nûr Medine’de.

Yemin ettiler Nebi’yi öldürmeye tek tek
Öptü kitapsız kâfirler mekke’de el etek.
Müşrik ordusu yahudilerle on bin kadar,
Pek çok silah, üç yüz atlı ,bin beş yüz deve var.

Ve Huzâa kabilesinden geldi bir haber
Haberdar oldu hep olan bitenden peygamber.
Açıkladı görüşünü tek tek her birisi
Hendek kazmayı önerdi Selman-ı Farisi.

Kazıldı derin bir hendek iki insan boyu
Atlayamazdı bir süvari,sanki bir kuyu.
Açlıktan karınlarına taş bağlıyorlardı
Kıtlık var,tokluğu böyle sağlıyorlardı.

Yedikleri hurma,içtikleri sade suydu
On kap yemek binlere yetti,mucize buydu.
Selman kazar iken beyaz sert bir kaya buldu
Resûl ,elde balyoz vurunca tuzla buz oldu.

Atlayıp geçti hendeği sanki o bir azman
Görünce, iriliğinden ürperiyor insan…
Er diledi;hava soğuk ve şiddetli rüzgâr
Allah’ın aslanı çıktı,elinde Zülfikâr!

Zırhlarını çıkarıp Ali’ye giydirdiler
Ve Amr ile çarpışmasına izin verdiler.
Seviyordu onu Allah ve yüce peygamber
Bir vurşta uçurdu başını… Allahu ekber!

Atıyla hendeği atlayıp geçen Nevfel’i
Düşürdü Zübeyr,sonra ikiye böldü Ali…
Mevsim kış,hava yağışlı ve oldukça soğuk
Mücadele müthiş…Yağmur gibi yağıyor ok.

İnince iki bin kişilik melek ordusu
Titredi dizleri; arttı kalplerin korkusu.
Düşmanlara hendekte azap üstüne azap
Bir büyük mucize,kesin bir zaferdir Ahzap.

İhanet etmişti Hendek’te Benî Kureyza
Verdi onlara Peygamber çok ağır bir ceza.
Sa’d bin Muaz’ın verdiği hüküm uygulandı,
Vefat edince Sa’d peygamber çok duygulandı.

Rüya gördü sevgililer sultanı bir gece
Anlattı rüyasını ashaba hece hece…
Hicretin altıncı senesi,zilkade ayı
Heyecanlandı duyanlar bu güzel rüyayı.

Çok özlemişlerdi ana yurtları Mekke’yi
Tavaf edecekler kıblegâhları Kâbe’yi…
Hazırlık yapmaya başladı bin dört yüz mü’min
Ve yedi yüz deve aldılar kurban etmek için.

Kafile… iki yüz atlı, dört hanım sahabi
Onlardan biri Ümmü Seleme annemizdi.
Zü’l Huleyfe denen yerde ihrama girdiler
Büşr b. Süfyan’ı Mekke’ye haberci gönderdiler.

Büşr bin Süfyan olumsuz haberler ile döndü
Resûl üzüldü;sahabede umutlar söndü.
Görüşünü sordu sahabelere peygamber
Yola devam kararı çıktı, Allahu ekber!

Mekke’nin sınırına gelmişti ki kafile
Çöküverdi Kasva kaldıramadı nafile.
Hudeybiye denilen yerde durdu peygamber
Konakladı suyu kıt olan bu yerde asker.

Öyle bir mucize gösterdi ki burda Resûl
Koydu elini kaba, aktı su usul usul.
İçti herkes,atlar ve develer kana kana
Oh!Can geldi bayılmak üzere olan cana.

Gidip geldi Kureyşle karşılıklı elçiler
İzin vermediler tavaf için Kureyş’liler…
Nihayet aralarında anlaşma sağlandı
On yıl geçerli bir barışname imzalandı.

III

Yayılsın diye bütün dünyaya İslamiyet
Gönderdi Resûl bütün hükümdarlara davet.
Dünyaya yayılsın istedi gerçek saadet
O hazreti peygamber ki,âlemlere rahmet…

Rum,Habeş,Mısır,Yemame,Gassan ve İran’a
Elçiler gönderdi; ne mutlu görev alana…
Mektuplar bismillehirrahmenirrahim diye
Mühürlendi Allah Resûlünün mührü ile.

Habeş sultanı kavuştu sonsuz saadete
Diğer sultanlar kavuşamadı hidayete.
Bazıları kötüydü,bazıları mülayim
Bütün elçiler döndü Medine’ye sağ salim.

Yahudi yerleşim merkezi olmuştu Hayber
Tehdit altında idi Medine ve peygamber.
Sihir yapmış idi peygamberimize Lebîd
Hastalığa tutuldu peygamberimiz,şedîd…

Acı çekiyor Nebî dalamıyor uykuya
Atmıştı kefere Lebîd sihri bir kuyuya.
Haber verdi bunu Mikail ile Cebrail
Çıkarılınca sihir,hastalık oldu zail…

Münafıklar ki, dost görünüp öteden beri
Ortadan kaldırmak istiyordu peygamberi.
Kendi aralarında kesiyorlardı ahkâm
Almak istiyorlardı peygamberden intikam.

Birlik oldular Yahudiler ile Hayber’de
Haberdar oldu bundan hazreti peygamber de.
Ünlü bir yerdi Hayber bağ ve bahçeleriyle
Oldukça güçlü ve müstahkem kaleleriyle…

Ordumuz iki yüz atlı bin dört yüz piyade
Cihat için peygaberin emrine âmade…
Düşman ordusu güçlü, on binin üzerinde
Kılıç, kalkan ve okları hazır ellerinde…

Peygamber,bütün hazırlıklarını bitirdi
Sabah erken orduyu harekete geçirdi.
Yahudi askeri ki, on binden ziyade,çok
O gün akşama dek attı mücahitlere ok.

Kuşatma sürüyor; savaş,yedinci gününde
Çok şiddetli çarpışmalar… Hayberin önünde…
O gün Allah’ın aslanına verildi sancak
İri Merkab’ı o haklayabilirdi ancak.

İri cüsseli çift kılıçlı bir devdi Merkab,
Ali;onu ancak sonsuzluk eder istiab
Öyle bir indi ki devin başına Zülfikâr
İkiye böldü devin çelik başını Haydar.

Bir Yahudi vurdu kalkanına,düştü kalkan
Kalkansız mı kalır Ali gibi koca aslan?
Tuttuğu gibi söktü kapısını kalenin
Elinde kaldı koca kapı yiğit Ali’nin…

Tek eliyle kalkan olarak kullandı onu
Geldi bu kalkan ile tek tek düşmanın sonu.
Ali İslam’ın sancağını dikti kaleye
Ve öptü peygamber, iltifat etti Ali’ye…

Sonra düşünce tek tek bütün muhkem kaleler
Sulh istedi düşmanlar,kabul etti peygamber.
Yahudiler toptan olmasa bile Müslüman
Savaşılmayacak artık,dökülmeyecek kan.

Bütün şartları kabul etti Yahudi heyet
Kaldı Müslümanlara bol miktarda ganimet:
Bağ,bahçe;deve,at,keçi,koyun;altın silah…
Çok az şey bıraktı yahudiye Resûlullah.

Bir yıl geçmişti ki “Hudeybiye “üzerinden
“Hazırlanın umreye” dedi peygamber hemen.
Bu konuda Resûlullah’ın kararı kesin
Yetmiş deve alındı kurban edilmek için.

Giriyordu sahabe Mekke’ye bölük bölük
Dillerde hep”Lebbeyk!Allahümme lebbeyk!Lebbeyk!..”
Sadâlarıyla Mekke,yer ve gök inliyordu
Müşrikler, içleri eriyerek dinliyordu.

Kasva’nın üzerinde ilerliyordu Nebî
Parlıyordı yıldızları örten güneş gibi.
Sağnak sağnak yağıyordu bereket yağmuru
Aydınlatıyordu tüm dünyayı onun nûru.

Abdullah bin Revaha okurken içten şiir
Başına iniyor her sözcük küffarın bir bir:
“Allahü teâlâdan başka yoktur bir ilah!
Yoktur onun şeriki,Lâ ilâhe illallah!’’

Odur müslümanların askerine güç veren
Ve odur kâfirleri dağıtan,mağlûp eden.
Umre için gelmişlerdi muazzam Kâbe’ye
Üç günden sonra döndüler nurlu Medine’ye.

Umre için Mekke’de iken peygamberimiz:
“Müslüman olsaydı üstün tutardık onu biz.”
Diyerek kardeşine sordu” nerede Halit?
Hidayetten ayrı kalamaz öyle bir yiğit!”

İslam’ın nûru ıstıyordu içini ılık
Halit, “Artık bitsin” istiyordu bu ayrılık.
Ve varıp Medine’ye ulaştı mutlu sona
Dua etti sevgili peygamberimiz ona.

Mute, Şam Belka bölgesinde küçük bir belde
Haris İbni Umeyre elçi olduğu halde,
Hristiyanlar tarafından tutuklandı Umeyr.
Öldürdü onu Şam valisi Şurahbil Bin Amr.

Peygamberimiz bu duruma pek çok üzüldü
Güzel gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
Derhal topladı kahraman İslam ordusunu
Meşveret yaptı,sordu herkese sorusunu…

Peygamberin kararı… Sınıf farkı yerle bir…
Komutan azatlı köle Zeyd bin Harise’dir.
Zeyd ve Cafer şehit olursa Revaha geçsin,
Şehitse o da mücahitler birini seçsin!

Ağladı orada Revaha oğlu Abdullah
Niye ağlıyorsun diye sordu Resûlullah.
Ve cevap verdi şair Abdullah bin Revaha:
“Yâ Resûlallah yemin ederim ki Allaha,

Ağlamamın sebebi,asla dünya sevgisi
Değildir,vallahi ben özleyeceğim sizi.
Asıl sebep şudur ki Kur’an-ı Keriminde
Şöyle buyurmaktadır Rabbimiz bir âyette:

“Muhakkak biliniz ki,sizlerin içinizden
Hiçbir kimse yoktur ki geçmesin cehennemden…”
“İşittim ki bu âyeti Resûlullah okurken
Cehenneme uğrarsam,nasıl sabrederim ben!..”

“Ey Abdullah Onları sen İslam’a davet et!
Olmazsa cizye iste, o da olmazsa harp et!”
İslam ordusuna nasihat etti peygamber,
Ve yola çıktı üç bin kişi,Allahu ekber!

Mute’ye varmamışlar idi ki henüz daha
Şu beyitleri söylüyordu şair Revaha:
“Ey devem kumluktaki kuyuya eğer beni
Oradan da dört konak götürürsen ileri!

Çıkarmam artık seni bundan başka sefere
Sahipsiz kalacaksın az sonra,ona göre.
Ben herhalde evime geri dönmeyeceğim
Umarım ki bu harpte ben şehit düşeceğim.

Son konakta mü’minler geçti beni hız ile
Ey Revaha’nın oğlu en yakınların bile!
Kardeşlik bağlarını kopararak geçtiler
Seni Hak teâlâya bırakıp da gittiler.

Artık düşünmüyorum geride ne malım var?
Hiç umurumda değil ağaçlarla hurmalar!
Bu gün inşâallah şehitlik nasip olacak,
Ve bütün mal varlığım Beyt-ül- male kalacak…”

İslam ordusu üç,Rum ordusu yüz bin kişi,
Zor idi bundan sonra mücahitlerin işi…
Vardılar Şam toprağı Muân denilen yere,
Mola verdi burada Zeyd üç bin yiğit ere.

Konaklar iken burada o kahraman ordu,
Hazreti Zeyd tek tek herkese fikrini sordu.
Haber verelim peygambere mektup yazarak,
Şunları dedi Revaha söze karışarak:

“Ey kavmim ne sebepten tereddüt edersiniz?
Şehit olmak kasdiyle cenge gelmedik mi biz?
Silahça,süvarice çokluk olduğumuzdan
Dolayı savaşmadık kâfirlerle hiçbir an.

Allahu teâlânın bize ihsân ettiği
Şu din kuvveti ile savaştık aslan gibi.
Gidiniz,çarpışınız,muhakkak iyilik var!
Bu işin neticesi ya şehadet ya zafer.

Bedir günü vallahi vardı iki atımız,
Uhut’ta tek at ile pek azdı silahımız.
Bu cenkte galip gelmek varsa eğer kaderde,
Zaten böyle vadetti Allah ve peygamber de.

Hak teâlâ vâdinden dönmez asla geriye,
Ey mü’minler öyleyse yürüyün ileriye.
Şehitlik varsa eğer bizim kaderimizde,
Kavuşuruz cennette şehit kardeşimize.”

Ve hücum emri verdi Zeyd, hem komutan hem er,
Şimşek gibi fırladı yerinden üç bin asker…
En önde başkomutan yiğit Zeyd bin Harise,
Yaşanıyordu şu an tarihî bir hadise.

Mimberde nakletti bu savaşı Resûlullah
Şehit oldu Zeyd,Cafer ve hazreti Abdullah.
Kaptı sancağı büyük komutan Halit b. Velid
Çarpışmalar son derece kanlıydı ve şedîd.

Halit bir askerî deha,bir büyük komutan
Sevk etti öne kahraman askeri arkadan.
Gönderdi öndeki askerleri de arkaya,
Yepyeni bir güç çıktı sandı düşman, ortaya.

O gün tam dokuz kılıç parçaladı seyfullah,
Mimberden çok dua etti ona Resûlullah.
Ordunun gelmekte olduğunu bildirdiler,
Halit komutasında Medine’ye girdiler.

Hudeybiye’de on yıllık barış sağlanmıştı
Peygamber ve mekkelilerce imzalanmıştı.
Huzâ ve Benî Bekr arasında kavga çıktı
Kureyş’in Benî Bekr’e yardımı çok açıktı.

Böylece Kureyş barışnameyi bozuyordu
Kendi kuyusunu yine kendi kazıyordu.
Huzâ kabilesinden gelen Amr Bin Salimdi
Bu kişi hem bir büyük şair,hem bir alimdi.

Amr Bin Salim’in heyetinde kırk süvari er
Şikâyetini dinliyordu Amr’ın peygamber.
Alnında damar kabarıp belirleniyordu
Çünkü hazreti Peygamber celalleniyordu.

En yüksek perdeden okudu şiiri şair
Yardım istedi Nebi’den haksızlığa dair.
Hazreti Resûlullah Kureyş’e çok kızarak
Sulhe uymasını istedi mektup yazarak.

Ya uyup imzaladığımız o sulhnameye
Getirirsiniz bütün maddeleri yerine.
Ya ödeyin öldürdükleriniz için diyet
Ordum ile gelirim ödemezseniz şayet.

Peygamber efendimizin sözünü duydular
Ne diyet ödediler ne de sullha uydular.
Ebu Süfyan’ı gönderdiler çokça korkup
Konuşamadı bile Ebu Süfyan oturup.

Karar verdi Efendimiz Mekke’yi almaya
Fakat mahkûmdu bu bir sır olarak kalmaya.
Ali ve birkaç kişi mazhar oldu bu sırra
Kan dökmeden almak istiyordu şehri zirâ.

Sefer yönünü gizli tutuyordu peygamber
Dedi” hazırlansın sefere, iman edenler.”
Mekke’ye giden yolları kesip tuttu Ömer
Çevrildi nöbetçilerce Mekke’ye gidenler.

“ Biz ansızın gelene dek casuslarını tut
Gözlerini görmez eyle ve onları uyut”
Diyerek duada bulundu hazreti Resûl
Ve hazırlıklar da sürüyordu usul usul.

Mekke…Hazreti Peygambere en güzel vatan
Ey Kureyş, kovmuş idin onu oradan,utan!
Buluşmak üzere çok sevdiği yurdu ile
Geliyor on iki bin kişilik ordu ile.

Hamza,Cafer ve Mus’ablar Gelemiyor ama,
Peygamber geliyor,Ali geliyor baksana!
Ey Mekke bundan sonra üzülmek yoktur sana!
Terk etsin o müşrikler Mekke’yi yana yana.

Resûl geliyor,başında sarık alnında nûr
Kasva’nın başı havada,gözlerinde gurur.
Ne kadar çok gururlansan yeridir ey Kasva!
Çünkü senin üstündeki Muhammed Mustafa…

Bak ey Mekke gül,sevgili peygamber geliyor!
Ve arkasından dağ dağ süvariler geliyor!
Mekke’deki tüm putları yıkmaya geliyor!
Ve nûr olup gönüllere akmaya geliyor!

Bayraktarlar Ali, Zübyr, Saad Bin Ebî Vakkas…
Resûl’ün yanında amcası hazreti Abbas…
Ensar’ın on iki tane bayraktarı vardı
Hepsinin kalbini fetih heyecanı sardı.

Her kabilede bayraktar var birer ikişer
Hepsi de tek tek ve ayrı ayrı birer değer.
Yaktı her mücahit Mekke yakınında ateş
Doğuyordu sanki Mekke üstüne bir güneş.

Görünce bunları müşrikler döndü şaşkına
Geldi Ebû Süfyan yalvardı ‘’Allah aşkına…’’
Nebî:”yazıklar olsun sana ey Ebu Süfyan!
Hâlâ etmeyecek misin Allah’a iman?’’

Ebû Süfyan inananarak müslüman oldu
Kalbi yumuşadı, İslam nûru ile doldu.
Kim Mescid-i Harama girip dilerse aman
Herkes bilsin ki verilmiştir onlara eman.

Kim de kapıyı kapayıp evde oturursa
Korku yok,onlar da erer mutlak kurtuluşa.
Harp düzeni aldı kahraman mücahit ordu
Her grup açmış sancağı tekbir getiriyordu.

Hazreti Nebî Kasva’nın üstünde göründü
Ah,aman Allah’ım bu ne müthiş bir görüntü!
Ebû Süfyan şaşkın,bunlar da kim,merak eder
Bunlar ki şanı yüce ensar ve muhacirler…

Her biri zırhlı ve kılıç kuşanmışlar hindî
Bunlar Süleymoğulları’nın zırhlı birliği
Görüyoruz başlarında Halid Bin Velid’i.
Bunlar ise Kâboğulları ve diğerleri…

Deyip tek tek anlattı onları amca Abbas,
Resûl geçerken anlattı kendi diline has:
Bugün Hakk’ın Kâbe’yi yücelteceği gündür
Ve Beytullah’a örtü örtüleceği gündür.

Süfyan bunu görmüş ve duyacağını duymuş
Bu, şimdiye kadar görmediği bir orduymuş…
Müşriklere:” bu hiç görülmedik bir ordudur”
Bundan böyle artık Mekke, Müslüman yurdudur.”

Deyip müşrikleri açık bir dille uyardı
Her bir şey ortada, inat edecek ne vardı?
Peygamber orduyu dört gruba ayırdı: Ve siz,
Saldırmadıkça hiç kimseyi öldürmeyiniz!

Hariçti bundan müşriklerden tam on beş kişi
Nerede olursa bitecekti bunların işi.
“on üç Ramazan…’’Hak geldi,batıl zail oldu’’
Resül , bunun dışındakilere kefil oldu.

Harekete geçti en önce Halit Bin Velîd
Halid’in askerleri çok heybetli ve şedîd.
Azgın müşrikler yağdırdı üzerlerine ok
Öldürülen Kâfirin sayısı yetmişten çok…

Mekke’ye diğer yönlerden giren sahabeler
Direnişle karşılaşmadı,Allahü ekber!
On beş kişiden beşini öldürdüler hemen,
Diğerleri kaçtı Mekke-i Mükerreme’den.

Nebî halka hitaben: ‘’Fethettik Mekke’yi biz
Allah size mağfiret buyursun,sebestsiniz!’’
Mekkelilerden tek tek biat aldı peygamber
Ezan … Bilal:Allahü ekber!Allahü ekber!..

IV

Nebî çıkmıştı Mekke’yi fetih niyetiyle
Kendi üstüne geliyor sandı iki kabile.
Bu iki büyük kabile Sakif ve Hevâzin
Bilmiyorlardı gerçek niyetini nebînin.

Peygamber Mekke’yi fethe gidiyordu meğer
Daha uygun olur önce saldırırsak eğer”
Deyip çok büyük bir hazırlığa giriştiler
Az zamanda yirmi bin kişiye eriştiler.

Bu güçlü ordu ile harekete geçtiler
Ve İslam ordusunu yenmeye ant içtiler.
Artırmak için askerlerin cesaretini
Mal ve kadınlar üslenmişti kefaletini.

Nebî,olayı teyit için Ebî Hedred’i
Acele Hevâzin kabilesine gönderdi.
Sürdü atını derhal, kayalardan indirdi
Durumu hemen peygamberimize bildirdi.

Mekke’ye Attaab ibni Esîd oldu vali
Taşıyordu mü’milerin sancağını Ali.
Öncü kuvvetlerin baş kumandanı Seyfullah…
Binip Düldül’e indi Huneyn’e Resûlullah.

Pusu kurmuştu müşrikler Halid Bin Velid’e
Ve habersiz Halid sürdü atını geçide.
Üzerlerine yağmaya başladı birden ok
Halid ve askerleri oldular ansızın şok…

İslam ordusu geri çekilmeye başladı
Müşrikler Müslümanlara ok attı,taşladı.
Resûlullah tek başına ileri atıldı,
Sonra yüz kadar asker kendisine katıldı.

Ya Abbas “kaçanları çağır” dedi peygamber.
Abbas bütün gücü ile:Ey Medineliler!
Semure ağacı altında biat edenler!
Toplansın burada resûlullahı sevenler!

Ve geri dönüp peygamberimizi gördüler
Çevresinde Nebî’nin etten duvar ördüler.
Ebû Dücane,Zübeyr bin Avvam,Ali haydar
Savaşıyor döne döne,seyrediyordu yâr!

Sonra Resûlullah bir avuç kum alıp yerden
“Kara olsun yüzleri”buyurup serpti birden.
Kalmadı gözlerine kum dolmadık hiç kimse
Bu peygamber efendimizden açık mucize…

Bir tebessüm belirdi peygamberin yüzünde
Yardıma gelmişler idi çünkü melekler de.
Bir zafer daha… Resulullah’ın himmetiyle
Kaçtı düşman bırakıp çocuklarını bile…

Düşman Taif’e kaçtı fakat hâlâ diriydi,
Bu kale son, en muhkem kalelerden biriydi.
Yirmi gündür devam ediyordu muhasara
Fakat uğramamıştı kale hiçbir hasara.

Ve muhasarayı kaldırdı peygamberimiz
Uydu bu karara hep şanlı askerlerimiz.
Bir yıl sonra gönderdiler altı kişi, heyet
Ve topluca müslüman olup ettiler biat.

Taif’ten nûrlu Medine’ye dönünce cânan
Bazı devletlere elçiler gönderdi hemen.
Etti onları hak din İslâmiyete davet
Umman ve Bahreyn etti bu davete icabet.

Hicretin dokuzuncu yılı ve akın akın
Heyetler geliyor Medine’ye uzak –yakın…
Seferber oldu Ömerler,Osmanlar,Aliler…
Atanıyor devletlere muallimler,valiler…

Peygamber dedi:Bugün öldü bir kardeşiniz,
Kalkın onun cenaze namazını kılın siz.
Peygamber bunu mucize olarak buyurdu,
Birisi Necaşi’nin öldüğünü duyurdu.

Din güçlenip girince dokuzuncu seneye,
Güçlenmeyi önlemek isteyen isteyene…
Peygamberlik iddiasında bulunan kişi,
Vefat etti,zor artık Müslümanların işi.

Deyip mektup yazdı Heraklius’a kâfirler,
Kırk bin kişiyi Kubat’ın emrine verdiler.
Haber alınca bunu yüce peygamberimiz,
Ve hazırlandı hemen otuz bin askerimiz.

Sahabenin eli, o sene oldukça dardı
Çünkü o sene Arabistan’da kıtlık vardı.
Efendimiz orduya yardım edin deyince,
Yardıma koştu herkes karınca kaderince.

Tamamın verdi Ebû Bekr,yarısını Ömer
Ve dua etti onlara hazreti peygamber.
Ordunun üçte birini techiz etti Osman
Peygamber:’’Osman’a günah yazmaz artık Rahman.’’

Bir taraftan kıtlık, kuraklık,hasat korkusu
Zor gazasına çıkıyordu İslam ordusu.
Bu konuda açık bir ayet oluyor nazil
Diyordu ‘’dünya geçicidir,ebedi değil.’’

Canla ve malla Allah yolunda cihad edin
Yücelecektir canlar ve mallar ile bu din.
Ebû Bekre Verdi Resûl en büyük sancağı
Taşıyordu Zübyr bin Avvam en büyük bayrağı…

Diğer kabilelerin bayrakların peygamber
Verdi Ebû Dücane, Hudayr’a birer birer.
Sağ kol kumandanı Talha ibni Ubeydullah
Sola Abdurahman bin Avf’ı atadı Resûlullah.

Ordumuz hareket ediyordu konak konak
Salih kavminin helak edildiği Hicr’di durak.
‘’Burası azap inen bir yerdir’’ dedi Nebî
Kalkmasın kimse arkadaşı olmadan kendi.

Ve hiç kimse bu sudan kesinlikle içmesin
Abdest almasın asla ve içinden geçmesin.
Çıktı fırtına, kayboldu birinin devesi
Tayy dağı eteklerine atıldı kendisi.

Su kaplarında içeceklerdi su kalsaydı
Yağmur yağdırırdı Muhammed Resûl olsaydı.
Deyip fitne çıkarmak istedi münafıklar.
Şiddetli yağmur yalnız ordunun üstünde var.

Çünkü el açıp Hakk’a dua etti peygamber
Kana kana su içti hayvanlar ve askerler.
Artık yoktu münafıkların bir bahanesi
Fakat yine iman etmedi hiçbir tanesi…

Vardılar T’bük’e açlık ve susuzluğa rağmen
Dedi Nebi,’’içmeyin kaynaktan ben gelmeden.’’
Su pek azdı;peygamber soktu elini suya
Su kabardı,herkes içti sudan doya doya.

Bir mucize olarak bu su doldu ve taştı
Öyle çoğaldı ki bağ ve bahçeleri aştı.
Bizanslılar ki, korkup sahabilerden kaçtı
Fakat Resûl, İslama yeni ufuklar açtı.

Nebî, düşmanı kaçırıp Medine’ye dönerken
Münafıklar:’’Ey nebî Dırar mescide gel sen ‘’
Fakat münafıklar dürüstlükten çok uzaktı
Ayetle bildirildi; bu davet bir tuzaktı.

Emir verip Malik bin Duhşüm Ve Ady’e Nebî
Yakıp yıkıp yerle bir ettirdi o mescidi.
Böylece bütün burçlar İslama döndürüldü
Bütün kâfirlerin ocakları söndürüldü.

Hicretin dokuzuncu senesi…Geldi Cibril
Farz oldu hac ve oldu ilgili ayet nazil.
Orda apaçık alâmetler…İbrahm-i zemin…
Ve oraya giren olur taarruzdan emin.

Farzdır gücü yetenlerin Beyt’i haccetmesi
Küfre sokar kişiyi, bunu inkâr etmesi.
Tayin etti Peygamber üç yüz kişiye emir
Üç yüz kişiyle hacca gitti Sıddık Ebû Bekr.

Medine’den Mekke’ye açıldı bütün yollar
Aşkla açıldı Beyt-i Muazzama’ya kollar!
Ve geldi“Berâe”suresinin ilk ayeti
Bunu bildirmek üzere gönderildi Ali.

Yürürken kâfile,insanlar var sağda solda
Yetişti Ali hazreti Ebû Bekr’e yolda.
Hacceti Ebû Bekr Sıddık,hutbe okdu bir de
Bir de Ali okudu Akabe denen yerde.

Hicrette onuncu yıl…İnsanlarda bir yarış
Mutlu kılıyor insanları Kâbe’ye varış.
Sevgili peygamberimizdir İslam’ın başı,
Altmış üçe gelmişti Resûlullah’ın yaşı.

Zilkade ayı…Haber verildi sağa sola
Hac için çıkılacaktı ashap ile yola.
İslâm dini hemen her yere hakim olmuştu
Peygamber kırk bin kişiyle yola koyulmuştu.

Bu peygamber efedimizin vedâ haccıydı
Bütün dünyaya kubbede bir sedâ haccıydı.
Dua etti Nebî:’’bu haccı bana mebrûl kıl
İçinde riyâ,şöhret bulunmayan makbul kıl.’’

Ve ihram…Lebbeyk…İnnel hamde…le şerike lek…
Nidalar…Yükseliyordu sesler göklere dek…
Resûlullah ki, çok şükrediyordu Allah’a
Zilhicce…Dördüncü gün…varmıştı Beytullah’a.

Getirdi Nebî kurban etmek için yüz deve
Kurban etti hepsini Allah’a, seve seve.
Hac için gelenler yüz yirmi dört bini aştı
Bu çok derin bir sır,bütün dünya buna şaştı.

Görmedi,görmeyecek böylesini kâinat
Bir kere geldi,gelmez bir daha böyle bir zat.
Yüz yirmi dört bine hitap ediyor sevgili
Sözlerini tek tek hesap ediyor sevgili.

Peygamberimiz Kasva isimli devesinde
Konuşuyor dilinin en güzel şivesinde:
‘’Ey insanlar,sözlerimi iyice dinleyin!’’
Belki sonra buluşamam sizinle bilin.

Yükselecek bu ses dalga dalga şimşek şimşek
Haktır bu Kur’an,ne şüphe var onda ne de şek!
Kasva’nın üstünde yükseliyordu tatlı ses
‘’Bu şehir gibi can ve malınız da mukaddes.

Ey nas,benden sonra eski hayali kurmayın!
Sakının, birbirinizin boynunu vurmayın.
Kimlerin yanında bir emanet varsa versin
Ayağımın altında her türlüsü faizin.

Kan davaları ki, kaldırılmıştır tamamen
Rebîa’nın kan davası ki, kaldırdım hemen.
Değiştirmeyiniz haram ayların yerini
Helal yerine koymayın haramın birini.

Şeytan kaybetti burada ebedi gücünü
Ona uyar iseniz alır sizden öcünü.
Ashabım,kadınlar size Allah’tan emanet!
Çok hakları vardır üzerinizde nihayet.

Kadınlar sevgilidir,kadınlar candır,yârdır.
Sizin de onlar üzerinde hakkınız vardır.
Çift emanet bıraktım: biri Kur’an-ı Kerim
Uyunuz bunlara,diğeri benim sünnetim.

Sözlerimi iyi dinleyiniz ey mü’minler!
Mü’minler kardeştir, birbirinden emindirler!
Birbirinize düşman olmayın, kin gütmeyin!
Birbirinizin malına tecavüz etmeyin!

Babadan başkasına soy isnat etmek varittir
Çocuk kimin yatağındaysa ona aittir.
Ey mü’minler beni dinleyin ve iyi duyun!
Babanız Adem’dir; bunu Kur’an’dan okuyun.

Arap,Acem;siyah,beyaz hepsi de insandır,
Babanız Adem ise bilin ki topraktandır.
‘’Tebliğ ettim mi ?’’ ‘’Ettin ey nebi’’ dedi ashab,
Şahadet parmağın kaldırdı”şahit ol ya Rab!”

Ayet geldi, İslâm’ı seçtim ve tamamladım
Kavuşmak üzre Resûl Rabbine adım adım.
Anladı Ebû Bekir ;gözleri dolu dolu
Veda etti halka, göründü Medine yolu.

Hac dönüşü ve hicretin on birinci yılı…
Yaş altmış üç…Sakalında on yedi ak kılı…
Ayet… ‘’İnsanlar girince dine akın akın,
Ve Rabbini tesbih etmeyi unutma sakın.’’

‘’Yâ Cibrîl! Emir ve yasaklara uyuyorum;
Fakat ölümün yaklaştığını duyuyorum.’’
Sevgili peygamberimiz çekmişti çok cefa
Cibril bu yıl okudu Kur’an-ı iki defa.

Bununla ilgili bir vahiy geldi nihayet
“Dünyadan hayırlıdır senin için ahiret,
İstediğin verilecektir habibim sabret…”
Rahatladı efendimiz gelince bu ayet.

O gün öğleyin bir hutbe okudu peygamber
“Bende kimin hakkı var ise gelsin alsın” der.
Arkadan bir pîr-i fani kalktı usul usul
“Benim senden bir alacağım vardır ey Resûl”

‘’Yâ Resûlallah!Tebük dönüşü idi,bil ki,
Senin devenle yan yana gelmişti benimki…
Ağırladın, yaklaştım sana, sen bir an durdun
Nedendir bilmem kamçı ile sırtıma vurdun.

Vurursam sırtına ederim hakkımı helal,”
“Kızımın evinden kamçımı getir ey Bilal!”
Dedi peygamber,eğildi öne bütün başlar!
Irmak gibi boşanıyordu gözlerden yaşlar!

“İşte sırtım çıplak,bana vur” dedi Ebû Bekr
“ Benim sırtıma vur ey Ukâşe”dedi Ömer,
‘’Ey Ebû Bekr ey Ömer siz aradan çekilin!
Sizin dereceniz çok yüksektir ,bunu bilin.’’

Ayağa kalktı birden hazreti Ali,vakur
‘’Razı değilim ben ey Ukâşe,gel bana vur!’’
‘’Hak seni de biliyor ey Ali,sen de otur!’’
Hasan, Hüseyin dediler ‘’bize vur,ne olur!’’

‘’Ey Ukâşe gel de hakkını al,işte kırbaç!’’
‘’Benim sırtım açıktı ey peygamber,sen de aç!’’
Sevgili peygamber mübarek sırtını açar,
Ashabın gözleri çakmak çakmak…Ateş saçar.

Ukâşe peygamberin sırtına çöküverdi
Sırtındaki mühr-ü nübüvveti öpüverdi.
Ukâşe:” Ey Nebi beni affeder mi Allah?”
“İşte cennet arkadaşım” dedi Resûlullah.’’

Bir ordu… Bizans üzerine gidilecekti
Ve Bizans ki, İslam’a davet edilecekti.
Kabul etmezse şimşek gibi vurulacaktı
Ve üzerinde hâkimiyet kurulacaktı.

Üsame Bin Zeyd başkomutan…Verildi karar
Yer alıyordu orduda Ebû Bekr ve Ömer.
Ve Peygamber efendimiz birden hastalandı
İstişare edilip bu sefer ertelendi.

Ağrıları azalınca peygamber bir gece
Mezarlığa gidip dua etti hece hece.
Dünya mı,ahret mi? Serbest bırakıldı resul
Tereddütsüz âhireti tercih etti o kul.

İzni olmuştu diğer mübarek eşlerinin
Peygamber,evinde kalıyordu Aişe’nin.
Ve ateşi iyice yükselmişti Nebi’nin
Biri girip biri çıkıyordu sahabinin.

Dedi” peygamberlere gelir en büyük bela”
Yanardağ gibi yanıyordu peygamber zirâ.
Bilal,”es-salat” diyerek namazı duyurdu
Nebî,” Ebû Bekr namazı kıldırsın” buyurdu.

Ebû Bekr Nebî’yi göremeyince ağladı
Aklı gideyazdı;üzgün,karalar bağladı.
Mescide geldi Resûl hastalığına rağmen
Ashabı saygı ile ayağa kalktı hemen.

‘’Ashabım,ben artık dünyadan ayrılıyorum
Bu dünyanın sıkıntısından sıyrılıyorum,
Allah’a itaat edin;takva üzre olun
Sizi Allah’a emanet ettim,bunu bilin!’’

Ebû Bekr tam on yedi vakit namaz kıldırdı
Cibril,Nebî’ye Hakk’ın selamını bildirdi.
Halini sordu;pegamber: “Mahzûnum”buyurdu
Ve sahte resûlün öldürüldüğnü duyurdu.

Efendimiz ölüm döşeğinde ağlıyordu
Gözyaşları bütün yürekleri dağlıyordu.
‘’Niçin ağlıyorsun ey Nebî?’’ Diye sordular
‘’Âh ! Ümmetim için ağlıyorum buyurdular.’’

Son an…Fatma babasının yüzüne bakıyor
Ve gözlerinden yaşlar seller gibi akıyor!
Ve soruyor:’’Bacağım sen nereye gidersin?
Torunlar ve beni kime emanet edersin?’’

Ve selam verip kapıya dayandı Azrail,
“Bundan sonra dünyaya inmem” dedi Cebrail.
Kavuşmak günü gelmiş idi en sevgiliye
Veda etti dünyaya”ümmetim”diye diye!

Ağladı vefatına ay,güneş ve felekler
Kıldı namazını Cebrail ve tüm melekler…
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallah!
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah!
Essalâtü vesselâmü aleyke yâ seyyidel
Evveline vel-âhirin!Şefaat yâ Resûlallah!

V

Âlemlere rahmet Hazreti Muhammed Resul
İnsanlara cennetin yolunu gösteren kul.
O,kara gönülleri aydınlatan bir nurdur
Kalpleri kirinden arındıran bir yağmurdur.

O,karanlık yolları aydınlatan bir kandil
Anlatamaz onun vasıflarını hiçbir dil.
Onun nûrundandır dünyanın ve melekûtun
Nûru.Kim kurtulmak istiyorsa ona uysun.

Onu yürekten sevmek en büyük saadettir
Onu yürekten sevmek Allah’a ibadettir.
Sever onu dağlar taşlar ve kırmızı lale
Gönülden sevenin erer imanı kemale.

Ashab-ı Kiram onu canından çok severdi
Ebu Bekr onun yolunda tüm malını verdi.
Sevgide birer zirveydi Ömer,Osman,Ali…
Yetişmezdi bu sevgiye kimsenin hayali.

Şüphesiz ki vareden ebedî ve ezelî
Elçisi de bütün insanların en güzeli!
Sevmez idi Hazreti Nebî asla yalanı
O,ahlakça insanların en yüksek olanı…

Herkesin zihninde canlanır idi hayali
O, konuşunca kısılırdı herkesin dili.
Hadis rivayet eden görmüş gibi olurdu
Sahabî,onu şöyle şöyle yapar bulurdu.

Sahabî, huzurunda sessice otururdu
Başında kuş uçmayacak şekilde dururdu.
Onu ilk gören onun heybetinden titrerdi
Onunla sohbet eden onu hemen severdi.

Onun yaratılışı kendisine özeldi
Ahlâkı ve bedeni yüzü gibi güzeldi.
Boyu ne çok kısa ne de aşırı uzundu
Yüzüne hâkim olan tebessüm ve hüzündü.

O sevgililer sevgilisi ne güzel yârdı
İki omzu arasında nübüvvet mührü vardı.
Onun yanında rüzgâr tatlı tatlı eserdi
Görenler, elini değil kalbini keserdi.

Yüzünün rengi pembe beyaz, gözleri siyah
Saçları hafifçe dalgalı ne güzeldi ah!
Kirpiği sık, uzun;omuz başları iriydi
Kalbi gece ve gündüz uyumaz,hep diriydi.

Güneş ve ay pervanesiydi o güzel yüzün
Bir nûr parlardı yüzünde gece ve gündüzün.
Mübarek yüzleri kırmızı - beyaz bir güldü,
Sesi o kadar güzeldi ki sanki bülbüldü.

Kaşlar hilal,seyrek, inci gibi parlak dişler
Nûr çıkar arasından ve pek mükemmel işler.
Onun mücellâ çehresi anlatmakla bitmez
Onu anlatmaya hiç kimsenin gücü yetmez.

Yukarıdan iner gibiydi yolda yürüyüş
Ayın on dördü gibi nûraniydi görünüş.
Bütün vücudu ileydi sağa sola dönüş
Rabbim nasip et bize onu gösteren bir düş!

Amber ve misk gibi kokar ve rengi gül rengi
Yoktur ne dünyada ne ahrette onun dengi.
Sanki tüm güller kokusunu ondan almıştı
Hoş kokardı sanki misk deryasına dalmıştı.

Âlemleri onun nûrundan yarattı Rahman
Onun güzel ahlâkı idi mucize Kur’an.
Yetimi o,annemiz Hazreti Amine’nin
Anılırdı halk içinde Muhammed-ül emin.

Âlemlere rahmet olarak gönderildi o
Dünyaya merhamet olarak gönderildi o.
Savaşlarda silahları zırh, kılıç,yay oktu…
Hiçbir işinde,hiçbir sözünde kusur yoktu.

O yumuşak huylu ve gayet adaletliydi
Dine dil uzatanlara sert ve şiddetliydi.
Onu rehber olarak gönderdi yüce Allah
İki cihan güneşi Muhammed Resûlullah.

Geldi yirmi üç senede Kur’an ayet ayet
Ruhları cezbederdi,sözü tatlıydı gayet.
Ev işlerinde eşlerine yardım ederdi,
Öteberi almak için pazara giderdi.

Onu gören seve seve müslüman olurdu
İnsanlar onun yanındayken huzur bulurdu.
Zengin-fakir,büyük-küçük ayırmaz görünce
Elini uzatır ve selam verirdi önce.

Mütebessimdi,aklı ve zekası pek çoktu
Yanında köle-bey;siyah-beyaz farkı yoktu.
Konuşurken biriyle ayırmazdı gözünü
O çevirmedikçe çevirmez idi yüzünü.

Bir anda hem arkasını hem önünü görür
Hasta ziyaret eder,ölü ardında yürür.
Biner hem deveye,hem eşeğe,hem katıra
Kimsenin gönlünü kırmaz dokunmaz hatıra.

Zengin-fakir,siyah-beyaz,köle veya beyden
Hitap etmezdi asla hoşlanmadığı şeyden.
Bir kimse kaçıracak olsa işin tadını
Uyarırdı o kimseyi vermeden adını.

Resûlullah verdiği hiçbir sözü delmedi
Ondan daha doğru sözlü hiç kimse gelmedi.
Meydana gelmezdi onda en küçük bir kibir
Hal ve hatırını sorardı ashabın bir bir.

Verdiği sözden caymaz ve sözünde dururdu
Kalplere seslenir ve on ikiden vururdu.
O; bir melik,bir şah değil,bir peygamber kuldu
Elbet bir gün fetholunacak yer İstanbul’du.

Kabrinden ilk kalkacak, ilk şefaatçi odur
Bir hakikat üstü varsa işte o da budur.
O istemedi hiçbir zaman dünya malını
Tercih etti dünya malına hurma dalını.

O sevgili,o gül,dünyada bir inci idi
Cömertliğiyle de âlemde birinci idi.
İnlerken insanlık manevi dertlerden zâr zâr
Şifada onun kadar cömert değildi rüzgâr.

Emrini yapmak için beklerdi bunca aslan
Güzel huyla oldu binlerce kişi Müslüman.
Hindistan’da adını bir güle yazdı Allah
Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah.

Şefkati,merhameti,sabrı,zühdü…Pek çoktu
Aşırı yemez,karnı yarı aç yarı toktu.
Kendisini kimseden asla üstün tutmazdı
Gece namaza kalkar ve bir daha yatmazdı.

Mahluk içinde yaratıldı ilk onun nûru
O bütün göklerin ve yerin sonsuz gururu…
Gülmesi de yemesi,içmesi kadar azdı
Allah onun adını Cennet ve Arş’a yazdı.

Allah ile adı nakış nakış örülmüştür
Allah ile adı bir balıkta görülmüştür.
Adını zikreder daim bir kısım melekler
Onun hürmetine devreyler bütün felekler,

Gönderildi dünyaya birlikte ruh ve beden
Çok büyük alametler belirdi o gelmeden.
Dünyaya gelince o,şeytan göğe çıkamaz
Üç şey sevdirildi:Kadın,güzel koku,namaz…

Düşte görmek,gerçek görmek gibidir cismini
Cehenneme girmez, alırsa mü’min ismini.
Yüce Allah’ı seven resûllullahı sever
Resûlullah’ı sevenler de Allah’ı sever.

Ashaba düşman olan ona düşmanlık eder
Sarar onların yüreğini elem ve keder.
Allah,yer ve gökte iki yardımcı halkeder
Bunlar:Cebrail,Mikail;Ebu Bekr ve Ömer.

Mübarek ruhlarını almak için Azrail,
İnsan sûretinde girdi içeri,bunu bil.
Kabrinde bilmediğimiz şekilde diridir
O da böyle olan peygamberlerden biridir.

Her gün pek çok melek ziyaretine gelirler
Salevât çekenleri ona haber verirler.
Müslümanlar kabrini ziyarete hâizdir
Kadınlara da uygun kıyafetle câizdir.

Kabrinden ilk önce o resûlullah kalkacak
Ve mahşer yerine gidecek,altında Burak,
Ve elinde de Livâ-ül-hamd denilen sancak…
Allah resûlüne saygı, sevgi kucak kucak!

Ve mahşerde bu sancak altında durulacak
İnsanlar bin sene beklemekten yorulacak.
Resûlullah’ın duası kabul olunacak
İlk onun ümmetinin hesabı sorulacak…

Tutulacak yol resûlullahın sünnetidir
Önce Cennet’e girecek onun ümmetidir.
Peygamberin en büyük mucizesidir Kur’an
Bütün şairler kaldı onun nazmına hayran.

Okununca kur’an,katar ölü kalplere can
Dinlemek… Giderir sıkıntıları anbean.
Mukaddes parmak çiziyor göğe doğru bir yay
Gözlerin önünde ikiye bölünüyor ay…

Nebi bir kaba,bismillah deyip bal koyunca
Ye ye çoluk çocuk,bitmez o ballar doyunca.
Bir âmâ” Ey Resûl açılsın gözüm dua et!”
Dua etti resûl,açıldı gözü nihayet.

Bir gün bir ses, bir çayırda resûlü kuşattı
Ayakları bağlı bir geyik ona laf attı.
“Söyle avcıya bıraksın beni” dedi geyik
“Bir yavrum var emzireyim” dedi boynu eğik.

“Resûlullah sözünde durur musun” buyurdu
Gidip geldi geyik, resûlün önünde durdu.
Geyiğin ayağındaki ip sağlam bir ipti
Çözdü ipi, geyik şahadet getirip gitti.

‘’Bir gün halife olur isen Ey Muaviye!
İyilik… mükafat eyle,kötülük… affeyle!’’
Muviye bir Emevi halifesidir ki ilk,
Yirmi yıl valilik,o kadar da halifelik…

Miraç günü ki müşrikler Ebubekr’i sardı,
Bak senkinin anlattıklarında neler vardı.
Aşmış zaman ve mekanı,Allah’la buluşmuş
Arş-ı âlada bire bir Allah’la konuşmuş!

Dedi Ebubekr:’’O mu etti bunları nakil?
O dediyse gerçektir;çekemez bunu akıl.’’
Resûlullah bir aileye mensuptur,soylu,
Boyu orta;fakat görünürdü uzun boylu.

Örtülü ise kalp gözü, kapalıysa aklı
İdrak edemez akl,kalır mucizeler saklı.
Mucizeler ki anlatmakla,saymakla bitmez
Bu mucizeleri anlamaya akıl yetmez.

‘’Bu canım sana feda olsun ya Resûlallah!
Şefaat et,affetsin bizi hazreti Allah!
Ya Rab’bî kurban olayım ben senin yoluna!
Okuyan Fatiha ihsan etsin ben kuluna…

Mehmet Cıngır
Kayıt Tarihi : 19.9.2025 17:04:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!